Zenginleşen ‘Yoksullar’
Mehmet AKYOL
26 Ağustos 2008
Dünya Ticaret Örgütü WTO görüşmelerinin, Cenevre’de yapılan bir etabı daha Temmuz ayı sonunda yine bir anlaşma sağlanamadan sona erdi. Son ana kadar bir anlaşma sağlanacağı izlenimi yaratan görüşmelerden bir anlaşma ile çıkılmamasının resmi nedeni, Hindistan’ın tarım ürünlerine hangi şartlarda gümrük vergisi konacağı konusuna itiraz etmesi. Ama aslında sorun daha da karmaşık, dünya ticaretine kimlerin nasıl yön vereceği, görüşmeleri kilitleyen ana nokta.
WTO’nun önceli GATT’ın kuruluşundan itibaren o dönemin gelişkin ekonomileri, dünya ticaretini kendi çıkarlarına en uygun olarak düzenlemeyi amaçlamaktaydılar. Kendi sanayi mallarına o dönemin ‘kalkınmakta olan ülkeleri’ tarafından konulan gümrük vergilerinin kaldırılması, bu şekilde istedikleri gibi ticaret yapmaları esas konu halindeydi. Bu bir anlamda dünya çapında bir işbölümünü isteğinin de dışa vurumuydu; kendileri kar oranı yüksek pahalı sanayi ürünlerini üretip satacaklar, diğerleri yoğun emek, ama karlılığı düşük tarım ürünleri üretecekti.
Bir yandan yüksek teknolojiye, bir yandan da askeri güce sahip ABD, Batı Avrupa eksenli bu dayatma kendini ilk dönem kabul ettirdi. Ancak 50 yıllık süreç sonunda dünya ticaretinde taşlar yerinden oynamaya başladı. Bir yandan sanayi üretimi 3. Dünyaya akarken, beraberinde teknolojik üstünlüğü kaybetme tehlikesini ortaya çıkarmaya başladı. Öte yandan 3. Dünya içinde de bir ayrışma yaşanmaya başladı. Brezilya’nın başlattığı ‘yükselmeyi’ son on yılda Hindistan ve Çin takip etti. Duvarın yıkılışının ertesinde sarsılan Rusya, başta petrol olmak üzere yeraltı kaynaklarını kendi ulusal çıkarları için kullanmayı akıl ettikten sonra bu yükselişin dördüncü ayağı haline geldi, artık BRIC ülkeleri diye yeni bir ‘dörtlü bir odaktan’ bahsedilir oldu.
Yeni Odaklaşma
89’da duvarın yıkılışından önceki üçlü dünya odaklaşmasından sonraki Yeni Dünya Düzeni’nin ‘tek ideolojili veya görünümlü’’ ikili bir odaklaşma yaratacağı öngörülüyordu. Bir yanda ABD, AB ve Japonya eksenli ‘emperyalist-kapitalist’ odak, diğer yanda bunların dışındaki tüm dünya ülkelerinin oluşturduğu ‘az gelişmiş-kapitalist’ odak. Son WTO görüşmelerinde ise ortaya çıkan gerçeklik tekrar üç dünyalı bir odaklaşma sürecini işaret ediyor. Hala egemen olarak hareket eden, ama egemenliği sallanan ABD-AB-Japonya üçlüsü, bu egemenliği devralma hazırlıkları yapan BRIC dörtlüsü ve diğerleri.
Kuşkusuz gelişen süreçte Meksika, Güney Afrika gibi ülkelerin BRIC dörtlüsüne katılmaları söz konusu olabilecektir. Her halükarda bu dörtlü ‘güneş altında’ yerlerini istiyorlar, ekonomik göstergeler gelecek onyıllarda onların öne geçeceğini gösteriyor. Şu anki egemenler ise askeri üstünlüklerine dayanarak ‘egemenlik rantlarını’ yemeye devam etmek istiyorlar.
Güncel Çekişmeler
WTO görüşmelerinin tıkandığı nokta aslında 50 yıldır gündemde; gelişmiş ülkelerin üçüncü dünyadan tarım ürünlerine koydukları gümrük vergilerinin düşürülmesi. Başlangıçta kendi sanayi ürünlerine konan vergilerin düşürülmesini üçüncü dünyaya kabul ettiren ABD ve AB, kendi tarım ürünlerini korumak için koydukları gümrük vergilerini kaldırmadıkları gibi, kendi tarımlarına devlet desteğini arttırma yoluna gitmişlerdi.
Geçen yıllar içinde güçler dengesi değişti ve 3. Dünya yavaş yavaş bu dayatmalara karşı koymaya başladı, WTO görüşmelerinde artık onlardan her isteneni kabul etmemeye başladılar, çünkü güçleniyorlardı, özellikle içindekilerden bazıları daha da güçleniyordu. Bu durum kaçınılmaz olarak yeni konumlanmalara yol açtı.
1955 yılında Bandung’ta ‘yoksulların sendikası’ rolünde üçüncü dünyanın öncülüğüne soyunan Hindistan ise bugün, tarım söz konusu olduğunda ‘zenginden çok zengin’ davranıyor, ABD tarım ithalatındaki artışın %40’ı geçmesi halinde gümrük vergisi koyma hakkını kabul etmesine karşın Hindistan bu artışın %10 veya %15’e varması halinde gümrük vergisi konulmasını istiyor. Hindistan’ın, Uruguay Costa Rica gibi eski dostları ise yüksek sesle bu durumu protesto ediyorlar.
Oysa eski bir fakir tarım ülkesi olan Hindistan, sanayileşme ile birlikte tarımını da modernleştirmiş, tıpkı ABD ve AB gibi tarım sanayisini korumak için vergilendirme ve destekleme yoluna girmiş, bir saftan diğerine geçmiş. Benzer şekilde, Brezilya ve Çin ile birlikte, hizmet sektörünün liberalleşmesi ve patent hakkının arttırılması doğrultusunda eskiye nazaran daha esnek tavır almakta. Bu nedenle WTO içinde ki çekişmelerde BRIC ülkeleri giderek daha fazla fakirlerin yanından çok zenginlerin safında yer almakta.
Bu arada görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından ABD başkan adayı B. Obama, WTO ya ilişkin ilginç bir açıklama yaptı. Bugüne kadar ticaretin kendileri için serbestleşmesini, sınırlandırmaların kaldırılmasını isteyen ABD, Obama’nın ağzından ticarete sosyal ve ekolojik sınırlamalar getirilmesi gerektiğini dile getirdi. İlk bakışta, bir ürünü dünyanın bir yerinde en ucuza üretip, gene dünyanın bir başka yerinde en pahalıya satma felsefesi olan ‘küreselleşme’ mantığı ile çelişen bir öneri. Hatta Obama’nın ‘solculuğunu’ bile ispatlayan bir gelişme.
Oysa ‘kazın ayağı hiçte öyle değil’. Teknolojik gerilemeyi askeri güç ile ikame etmeye çalışan yeni muhafazakarlardan (Neo-Con) farklı olarak Obama yeni korumacılık oluşturma derdinde. BRIC ülkelerinin gerek sosyal haklar gerekse de çevre korumacılığında ‘geri’ olmasının, onlara, ABD ile rekabette haksız bir avantaj sağladığını düşünüyor. Başka bir deyişle ayni şartlarda ‘oyun oynamak istiyor’. Onlar da, üretim maliyetini yükselten ‘sosyal hakları’ vermeli, çevreyi ‘korumalı’.
Gümrük duvarlarının ne kadar ve ne hızda ortadan kaldırılması konusunda bile anlaşamayan 180 ülkenin, bu tür konularda nasıl bir anlaşma sağlayabileceği ayrı bir tartışma konusu. Ama görüldüğü kadarı ile ABD ve yandaşları kolay kolay egemenliklerinin sona erdirilmesini kabul etmeyecekler. Küreselleşmenin ilk yirmi yılında askeri güçlerini kullandılar, ama artık oda yetmiyor, ona destek olacak başka mekanizmalar gerekli. Obama tıpkı Clinton gibi bunların farkında, ‘üstünlüğü de’ zaten burada.
Ek
BRIC 2050
Yukardaki tablodandan görüleceği gibi 2007 yılında üretimde ilk sekiz sırada G7 adı verilen ülkeler yer almakta. 2050 yılına gelindiğinde ise ilk beşte bunlardan sadece biri kalacak (ABD) geriye kalan ülkeler BRIC ülkeleri olarak tanımlanıyor.
Ancak bu kavram henüz kesin bir içeriğe sahip değil. Söz konusu gelecekte hangi ülkelerin kendi içlerinde belli bir homojenlik kazanıp bir grup oluşturabilecekleri, tıpkı şu anki G7 ülkeleri gibi. Bu çerçevede bazı araştırmacılar bu dörtlüye Meksika’nın da katılabileceğini söylerken (BRIMC)*, bazıları Güney Kore’yi eklemekteler (BRICK)
Gene petrol gelirleri ile oluşan birikim dikkate alınarak Suudi Arabistan, Katar; Kuveyt, Bakreyn ve BAE dan oluşan Arap ülkeleri ile bu grup BRICA** olarakta adlandırılmakta. Buna ek olarak doğu Avrupa ile Türkiye’yi içina alan BRICET*** kavramıda bulunmakta.
- * La Figora’da ekonomist Jim 0’Neill ile yapılan 23.10.2006 tarihli röpartaj
- ** http://thestar.com.my/news/story.asp?file=/2007/2/23/apworld/20070223082158&sec=apworld
- *** http://www.cnhuaye.com/steel/en/news_2.asp?id=67