Yükselen Gerilim ve Yorgun AKP
Mehmet YILMAZER
2 Eylül 2012
Yaz ayları gerilim yüklü geçiyor. Türkiye’nin artık birbirine sıkı sıkıya bağlı iki büyük sorunu var: Kürt ve Suriye sorunu. Sorunların dizilişinden hemen anlaşıldığı gibi artık iç ve dış politika ayrımı da anlamını yitirmektedir.
Şemdinli’de yaşananlarla Kürt Özgürlük Hareketinin yeni bir taktik sürece girdiği görülüyor. “Alan tutma” veya ikili iktidarı derinleştirme denebilecek bu yeni taktik süreç iktidarın bütün beklentilerini çökertti. Hizaya getirilmiş Genelkurmay ve Özel Birliklerle, PKK’nin tasfiyesinde büyük yol alabileceğini uman AKP, büyük bir düş kırıklığı yaşıyor. Tasfiye bir yana gerilla her gün yeni bir eylemle alanda egemen olduğunu kanıtlıyor.
Böyle bir ortamda meclis başkanından “ulusal mutabakat” çağrısı geldi. Fakat özellikle AKP cephesinden hiçbir olumlu tepki almadı. Sürekli yenilgi yaşayan iktidarın böyle bir çağrıya evet demesi, yenilgiyi onaylaması ve muhalefete inisiyatif kaptırması anlamına geleceği için “vatandaş” Cemil Çiçek’in teklifi söz düellolarından sonra kaybolup gitti.
İktidar, meclis açıldığında “kucaklaşmayı” bahane ederek dokunulmazlıkların kaldırılması yoluyla BDP’yi vurmaya hazırlanıyor. Roboski katliamından beri sürekli zemin kaybeden AKP, BDP’ye “dokunarak” yeniden zemin kazanmayı hayal ediyorsa, bu ancak iktidarın ne ölçüde sıkışıp, çaresizleştiğini gösterir.
Öte yandan Suriye konusunda da, son BM toplantısının gösterdiği gibi Ankara eli kolu bağlı hale gelmiştir. “Suriye’ye müdahale” ve “tampon bölge” konuları hala Washington’dan onay alamıyor. Üstelik Suriye muhalefetinin Hatay’da üstlenmesinin handikapları giderek daha fazla iç politika konusu oluyor. CIA başkanı altı ayda ikinci kez Türkiye’ye geliyor. Görüşmelerden Suriye’ye Amerikan müdahalesi çıkmayacağına göre, Ankara’yı her gün daha fazla batağa sürükleyen sınırdaki CIA güdümlü “gizli faaliyetler” in artması beklenebilir. Elbette bu pazarlıkların içine Hükümet mutlaka çaresizce bir kez daha “Kandil’in tasfiyesini” de koymaya çalışacaktır.
Öyle anlaşılıyor ki, AKP’nin “ustalık dönemi” onun aynı zamanda siyasette tıkanma ve yorgunluk dönemi oluyor. Bunun nedeni çok basittir. 1980-2000 arası politika yapan siyasal partiler neden 2002 seçimlerinde siyaset arenasından silindilerse, AKP şimdi benzer bir sürece girmiştir. AKP, Cumhuriyet’in 90 yıllık tabularını “Ergenekon davası” ile yıktığını ve bunun da yeterli olduğunu düşündüğü için aynı girdabın içine girmiştir.
Kürt sorununda sembolleşen aslında 90 yıldır bu topraklara bir türlü yerleşemeyen demokrasi sorunudur. Gücün ve iktidarın sürekli keyfi olarak kullanılmasıdır. AKP, bu kadar çok şey “başarmasına”, orduyu hizaya getirip, Kürt sorununda açılım üstüne açılım yapmasına, ekonomide sürekli büyüme sağlamasına rağmen, neden hala hiçbir sorunun çözülmediğine, sürekli ayağına dolaştığına şaşırıyor. Eleştiriler yoğunlaştıkça hırçınlaşıyor. AKP iktidar yorgunudur! Vitrin değişikliğine hazırlanıyor. Fakat siyaset mantığı değişmedikçe, vitrin değişikliği ancak kısa aldanmalar yaratır.
AKP, görünüşü kurtaracak ne yaparsa yapsın, Kürt Sorununda ve Suriye politikasında gelip dayandığı tıkanıklığı aşacak gerçek adımlar atmak zorundadır. Fakat ortada AKP için yaşamsal bir çelişki var. Sorunların gerçek çözümü için atılacak adımlar, AKP’nin politikalarının inkâr edilmesinden geçiyor. AKP mevcut politikalarından bir biçimde çark etmek veya ısrar ederek daha fazla bataklığa saplanmak gibi iki ucu çıkmaz sokakta debelenip duruyor.
Ne yapacağını yakın zamanda göreceğiz. Ancak bu haliyle AKP iktidarının gelgeç de olsa kısa “zaferlere” ihtiyacı vardır. Bunun için siyasal ortamdaki gerilimi daha yükseğe çekmeyi tercih edebilir. Önümüzdeki günler politikada önemli dönüş ve kırılmalarla yüklüdür.