Yeni Döneme Coşkun Bir Başlangıç:
1 Eylül 2012 ve Bir Tartışma
M. Sinan MERT
2 Eylül 2012
1 Eylül mitingleri içinde özellikle İstanbul ve Antakya’da gerçekleştirilenler ön plana çıktı. Yaşanan sürecin sıcaklığına ve gerilimine rağmen halklarımızın barış iradesine sahip çıkması hiç kuşku yok ki takdire şayandır. Erdoğan’ın gün geçtikçe MHP’nin ideolojik şemsiyesi altına girdiği, TV programlarında dört bir yana tehditler savurduğu böylesi bir dönemde 1 Eylül’ün geçtiğimiz yıla oranla daha geniş bir kesimin katılımı ile kutlanması halk güçlerinin AKP tarafından dayatılan tutuklama terörünün korku eşiğini aştığının açık bir göstergesidir. AKP iktidarı krize sürüklendikçe halk güçlerinin dirayeti artıyor. Kürt halkı ile Türkiyeli direniş güçleri arasındaki psikolojik bariyerler yıkılıyor. Gelecek döneme daha bir ümitlenerek bakabileceğiz.
Antakya’da yoğun polis ablukasına rağmen halkın barışa, kentine ve geleceğine sahip çıkma yönündeki iradesi dikkat çekicidir. Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Suriye politikasının dikişlerinin patlayacağı önemli merkezlerden en başta geleni Antakya’dır. Sünni cepheye yapılan yığınağın bir sonucu olarak Antakya’nın neredeyse mücahit orduları tarafından zapt edilmesi ve Nusayri halkının rehineleştirilmesi önemli bir cevap bulmuştur. Antakya halkı, yaşananların tesadüfi olmadığının farkındadır. Mücahit takımının tehditkâr rahatlığının ne tür güvencelere dayandığı, rahatlıkla tahmin edilebilir. Antakya halkı Lazkiye merkezli olası bir Nusayri devleti oluşumu halinde maruz kalabileceği Teşkilat-ı Mahsusa entrikalarına karşı durabilmek için birliğini büyütmek zorundadır. 1 Eylül Antakya için bu anlamda önemli bir ileri atılış olmuştur.
İstanbul’da ise alana en azından yürüyüş boyunca kararlılık hâkimdi diyebiliriz. BDP aleyhine geliştirilen tüm kara propagandalara rağmen ortaya çıkan katılım aslında toplumun Kürt sorunu ekseninde yaşanan krize çözüm bulma iradesini simgelemekteydi. Devletin tüm bölücü politikalarına rağmen Kürt ve Türk halkları barışa birlikte sahip çıkarak, bütün “büyük adamlar”ın hamasete ve gevezeliğe saplandıkları bir zamanda krizden çıkış yolunu gösterdiler. Denenmemiş olan tek yol Kürt halkının siyasi iradesinin tanınması, “özgürlük, eşitlik, demokratik özerklik “ seçeneğinin hayata geçirilmesi idi. Bugün bu seçeneğin kazanamamasının bedelini toplum yoksul çocuklarını kaybederek, ruhsal sağlığını yitirerek, ahmakça bir milliyetçilik bataklığına saplanıp kalarak ödüyor ve geleceğini de açıkçası ipotek altına alıyor. Türk ve Kürt emekçilerinin barışamaması, halklarımızın kaybetmesi demektir. Bu yüzden SODAP’ın öne çıkardığı “Barışı kazanmak için AKP’ye direneceğiz” yaklaşımı önemlidir. AKP Kürt sorununda çözümsüzlüğü büyüten, halklarımızın kardeşleşmesi önünde en büyük engel haline gelen siyasi öznedir. Ülkede Kürt sorununun çözümü için devrimciler dışında hiç kimsenin uygulanabilir, hayatın gerçeklerine uygun bir projesi yoktur. Önümüzdeki politik alt üst oluş sürecinde işin bu yanını öne çıkarmalıyız.
1 Eylül’e anlamlı bir katılım HDK bileşenleri sayesinde gerçekleşti. Fakat perde arkasında bir de tartışma bu olumluluğa eşlik etti. Özellikle bazı yerel meclisler tarafından HDK’nın tek bir bayrak ile katılım göstermesi gerektiği yönünde bazı talepler geliştirildi. Miting değerlendirmelerini bu çerçevede yapmaya çalışan arkadaşlar bile oldu. Bu arkadaşlar bir HDK ruhu tasvir ederek bu ruhun ancak tek bayrak biçiminde ifade edilebileceği, bileşenlerin kendilerini ifade etmelerinin bu ruha aykırı olduğu yönünde argümanlar geliştirdiler. Anladığımız kadarıyla bu sadece bu mitingle sınırlı kalacak bir tartışma gibi de gözükmüyor. Biz de aslında böylesi bir tek tipleştirici yaklaşımın dayatma olarak algılanabileceğini düşünüyoruz. HDK anlayış itibariyle kendisini bir tekilliğe indirgemeyi hedefleyen bir siyasi özne değildir. Bu, geleneksel “birlikçi” kafanın HDK’ya atfettiği bir tutumdur. Esas olan birlikte olmaktır. Bir ortak pankartın ve iradenin arkasında, kendi özgünlüğünü kaybetmeden güçleri birleştirme projesidir. HDK’yı 90’ların ÖDP’si gibi görmeye devam etmek de hayatın gerçeklerini eğip bükerek kendi kafasındaki gerçeklere yaklaştırma hatasını tekrar etmek anlamına gelir. Bu günün devrimci hareketinin zenginliği böylesi bir tek tipleştirmeyi kaldırmaz. Her şey tartışılabilir, konuşulabilir, önümüzdeki dönemde hiç umulmayan yakınlaşmalar da ortaya çıkabilir fakat erken doğumu zorlayan dayatmacı ve şekilci tutumlar gereksiz yıpranmalara yol açabilir. Örgütlenme çabası güderken bir tür örgüt düşmanlığı farkında olmadan cilalanabilir. Grupçu zafiyetleri ortadan kaldırmanın yolu gerçekliğimize uymayan ilkesel dayatmalarda ısrarcı olmak değildir. Biz HDK pankartı arkasında yürüyen elinde hangi flamayı taşırsa taşısın tüm arkadaşları yoldaş görmeye açığız.
Sonuç olarak 1 Eylül tüm halk güçlerine moral veren bir başlangıç oldu. 1 Mayıs’ta halk güçlerimizi devrimci bir momentin en temel öznesi haline getirebilecek fırtınalı bir kışın coşkulu bir prelüdü belki de. Hep birlikte yaşayarak göreceğiz.