Hacamatçıların TTB protestosu “yerli milli” adı verilen sürreel tablonun zirve motifi oldu. İçinden geçilen absürtlüğü bundan daha iyi anlatabilecek bir olay bulmak kolay değil. Ancak Sakarya, Rize gibi muhafazakarlığın geleneksel merkezlerinden ülkeye yansıyan toplumsal çürüme sahneleri, “yerli milli” tablonun ancak tamamlayıcı öğeleri olabilir bunun yanında. Raşit Tükel’i açığa aldıran, onun rektörlük hakkını Saray’ın dahliyle gasp eden Ak soyismine sahip bir rektörün bulunması bu delirium sahnesini daha da renklendiriyor. Adnan Hoca adı verilen tarikat dünyasının Weinstein’ı kılıklı nasıl tutunduğu anlaşılamaz bir adamla Diyanet arasında yaşanan polemik yine “yerli milli düzenin” ekonomi politiği ile ilgili oldukça öğretici gerçekleri ortaya koyuyor. Adnan, kendisini eleştiren Diyanet’i “içkiden, genelevden elde edilen vergilerden maaş alıyorsun. Buna da bir tepki veriyor musun?” diye eleştiriyor. Aylardır Melih Gökçek’in kanalından yayınlanan bir magazin programında Reis’in tüm muhaliflerini galiz küfürler eşliğinden eleştiren, Seda Sayan’ın eski kocası Nihat isimli birisi de herhalde Ankara Büyükşehir’de yaşanan değişiklik sonrasında yeniden Survivor’a katılmayı akıl ederek yerli-milli tablosunun içinde var kalmayı umuyor.
Afrin işgalini “bizin genlerimizde işgal yok” diyerek inkâr eden hükümetin İçişleri Bakanı “Cerablus’da, Azez’de kaymakamlarımız var” diyerek durumu netleştirince kendisine bir süre konuşmama cezası veriliyor. Bu esnada iç savaştan kaçan insanların barış içinde yaşaması dolayısıyla göç ederek nüfusunun 300 binden 700 bine çıkardığı Afrin’e yönelik “halka barış ve huzur” götürmeyi amaçlayan Afrin işgali son ana kadar huzur içinde yaşayan insanları yer altı mağaralarına sığınmaya zorluyor, CNN International da bu durumun görüntülerini yayınlıyor. Can Dündar ile Enis Berberoğlu’nun “çetelere silah taşınıyor” haberi dolayısıyla “ajan, vatan haini, yalancı” ilan edildiği olayda adı geçen çetelerle birlikte yürütülen “Zeytin Dalı” operasyonu devam ediyor. On binlerce Kürt, Rojava’da ve Afrin’de ellerinde zeytin dalları ile operasyona karşı yürüyor. 80 milyonluk Türkiye’nin Kağıthane büyüklüğünde bir ilçeye dönük başlattığı bu saldırıdan bahseden Reis, “tabanımız bizi de Afrin’e gönderin, diyor” diyerek “yerli milli” şuurun şuursuzluğunu bir kez daha kamuoyuyla paylaşıyor.
Milli Eğitim liseler için yapılacak sınavla ilgili “sorular çok zor olacak, öğrencilerin çoğunun hiç şansı yok, çünkü ezber bilgi değil yaratıcılık ölçeceğiz” diyerek kendi eğitim sistemlerine güveni bir kez daha ortaya koyuyor. Her aybaşında ihracat artışı rekorları kırıldığını haber yapan gazeteler, ithalattaki daha yüksek artıştan dolayı aynı aylarda dış ticaret açığı rekorları kırıldığından hiç bahsetmeyerek “yerli milli” tabloya büyük bir katkı sunuyorlar. “Mustafa Kemal’in askeriyiz” veciz ifadesiyle ana muhalefet partisinin genel başkan adayı olan ancak tutuklu avukatlarla ilgili tek kelimesi olmayan eski İstanbul baro başkanı ise tüzüğün azizliğine uğrayıp gerekli imzayı bulamayarak kurultayda aday olamıyor. Kendisinin o gün nerede olduğu ise bilinmiyor. “Maocu Bozkurt” lakaplı CIA sosyalisti ise o günlerde TV’lerde canlı RTÜK uygulaması olarak yer alıyor, tartışma programlarında savaş koşullarına uygun konuşmayan katılımcıları gerektiği biçimde haşlıyor. Her ne hikmetse de kimse “hiçbir seçimde %1 oy bile alamamış bu adamın otoritesi nereden geliyor?” diye sorgulayamıyor. Ya da sorgulasa ve hatta cevabı çok net bilse de bir dahaki programa da katılıp biraz dünyalık alabilmek adına saftiriği oynuyor. Yılların Maocu Bozkurtu nasıl olduysa bir anda Doğu’nun bilgesi haline geliyor. Herkes içinden “sen nelere kadirmişsin Ergenekon” diye geçiriyor.
Bütün bu sahneler birer kıyamet alameti olarak da algılanabilir. Siyasal İslam’ın ülkeyi getirdiği uçurumun eşiğidir bu tablolar. İktidardan nemalanma amacıyla güce yaltaklanan bir gariban sürüsünün yarattığı büyük bir çürüme ve çöküş tablosudur. Sienkiewicz’in Quo Vadis? romanında anlattığı Neron Roma’sının çöküş öncesi son günleri gibi. Reis 3200 korumasıyla ziyaret ettiği Roma’da Papa’ya sorabilir romanın detaylarını.
Bu dekadans tablosunun karşısında ise neyse ki barışı savunanlar var ne pahasına olursa olsun. Gözaltına alınacaklarını, tutuklanacaklarını bilmelerine rağmen sırf insanlığa ihanet etmemek için “barış” diyenler var. Metal işçileri var. Grevlerinin ertelenmesine rağmen kararlılıkları ile hükümete ve patronlara diz çöktürenler var. Nuriye ile Semih’in daha güzel günler adına giyindikleri açlıkları ve yaşama tutunmaları var. “Yerli milli yoksulluğu” giyinmeyen emekçiler var. Zalimlere tepki olsun diye değil kendilerine yol göstermesi gerekenleri ayıltmak için kendisini yakmaya çalışan borca batmış, aylardır işsiz kalmış, evine ekmek götürememiş emekçiler var. “Savaş halk sağlığı sorunudur” demekten geri adım atmayan TTB yöneticileri var. “Faşizm mutlaka yenilecek” diyerek sokaklarda fink atan devrimciler var.
“Çürümeye karşı umutlarımız kazanacak” diyenler var.
[button link=”https://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]