Yüz binlerce 8. sınıf öğrencisinin bir süredir çalışmaya başladığı TEOG sınavı AKP Genel Başkanı’nın bir TV programındaki demeci sonrasında apar topar kaldırıldı. Henüz yerine ne konacağı da bilinmiyor. İşin garibi Milli Eğitim Bakanı bile bunu nasıl açıklayacağını bilemiyor: “Çocuklar hafta sonu sinemaya da gidebilsinler diye sınavı kaldırdık”???!!!. Ailece sinema ya da tiyatroya gitmeyen ailelerin oranı %79,6 olarak açıklanmış 2013 yılında Aile ve sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yaptığı bir araştırmaya göre. Bu oranın sorumlusu TEOG muydu? “Çocukla yarış atına dönüyordu, test sistemi muhakemeyi zehirliyor.” Az sayıda istenen okulun bulunduğu bir ortamda TEOG’un kaldırılması bunu değiştirecek mi?
Bu hadisenin tartışılması gereken birçok boyutu var. Erdoğan’ın kendi iktidarının boyutlarını sergilemesi açısından oldukça net bir örnek. Batı’da, Kürt ve Alevi olmayan birçok aile için faşizmin ilk kez bu kadar net anlaşılmasını sağlayan bir örnek olduğu düşünülebilir. Buna rağmen neredeyse ciddi hiçbir tepkinin örgütlenememiş olması da inanılmaz. On binlerce aile bununla ilgili kurs ödemeleri yapmıştı, ortada büyük bir belirsizlik var, maddi ve manevi bir soruna yol açan bir dayatma var, fakat insanların temel davranış biçimi yaşanan dayatmaya tepki göstermek yerine hızla yeni duruma uyum sağlamaya çalışmak. Herkes dershanelerden paralarını geri alıp alamayacağını araştırdı, yeni tablonun ortaya çıkmasını bekliyor.
Bizim açımızdan en önemli boyut ise AKP’nin her zaman olduğu gibi attığı birçok adımın gerekçeleri arasına “solun düzene karşı eleştirilerini” de eklemesi ve bununla da bil fiili sol muhalefeti bir kafa karışıklığı içine sokması. “Test sistemine karşı olmak”, “sınavsız eğitim istemek” bunların aslında hep yıllardır sol muhalefetin, sosyalist öğrenci gruplarının dillendirdiği taleplerdi. Birçok kişinin aklından “Ne yani biz şimdi TEOG’u mu savunacağız?” diye geçiyor. Murat Belge de böyle sormuş mesela: “Derken, birdenbire ‘TEOG kalkacak’ denildi. ‘Aman TEOG kalkmasın’ diyecek halimiz yok. Herhangi bir muhabbetimiz yok kendisine.” CHP’liler de genelde “Tabii kalksın TEOG” diyerek “ama zaten siz getirmişsiniz bu sınavı” üzerinden eleştiri yapıyorlar. Eğitim Sen Genel Başkanı şöyle yazmış: “Sonuç olarak TEOG meselesi yeni rejim inşasına karşı kamusal eğitimi, bilimsel eğitimi ve laikliği, eşit, özgür ve demokratik bir cumhuriyeti kazanma mücadelesine karar verip vermeme meselesidir.” Bunlar zaten belirlenmiş bir çerçevenin bir örnekle daha pekiştirilmesi, ancak çocuklarının bu yıl başına ne geleceğini bilemeyen ailelere bir şey söylemiyor. Sevgili Selahattin Demirtaş da “Mevcut eğitim modeline karşı çıkarken ciddi bir alternatif koymalıyız.” diyerek solu bir eğitim alternatifi üretmeye çağırıyor. Genel olarak çok önemli, gerçekten de Türkiye’deki eğitim sisteminin gelip kilitlendiği nokta iş, üretim ve eğitimi sentezleyen politeknik eğitimin anti tezi olması. Ancak yaşanan durumla ilgili acil bir çözüm sunabilecek, TEOG’un kaldırılmasını bir karşı kampanya ile göğüslemeyi sağlayacak bir taktiksel çerçeve kuramıyor. Gelişen eleştirilerin hiçbirinde kimse “TEOG kaldırılamaz” diyemiyor, çünkü “Sınav sistemini savunmak bize mi düşer?” diye düşünülüyor.
Oysa Erdoğan’ın sınavsız liseden yegane muradı hem bir türlü öğrenci profilini ve muhalif iklimini değiştiremediği Türkiye’nin üst düzey liselerini ele geçirmek, buraya daha çok muhafazakar ailelerden öğrenci gönderebilmek hem de mahalli yerleştirme ile imam hatiplerin kontenjanını biraz daha doldurabilmek. Yani Erdoğan’ın TEOG’u kaldırarak “sınav sistemini ortadan kaldırmak”tan ziyade yeni bir dayatma ile iktidar alanını genişletmek istemesine dikkat çekilmeli. Nasıl hukuku askıya alarak aslında kendisini sınırlayan birçok müeyyideyi aşabildiyse, şimdi de liselere ve dolayısıyla gençliğe daha da kolay müdahale edebilir hale gelmek için sınavı kaldırıyor, çünkü sınav kendisini sınırlıyor. Sınavın ortaya çıkan sonuçları keyfiliği kısmen de olsa engelleyebiliyor. Erdoğan ise yaşamın her alanında kendi keyfiyetinin hakim olmasını istiyor. Önemli liselerin yönetimlerini, öğretmenlerini değiştirmiş ancak sınav yüzünden girecek öğrencileri belirleyemiyor, iradi olarak müdahale edemediği bir alan ortaya çıkıyor. Bu onu sinirlendiriyor.
Erdoğan ilk kez “Yargı ayağımıza takoz oluyor” dediğinde birçok arkadaş “Burjuva hukukunu, güçler ayrılığını savunmak bize mi düşer?” demişti, bugün gelinen nokta ortada. Bugün TEOG Erdoğan’ın ve AKP iktidarının lise kontenjanlarını istedikleri gibi şekillendirebilmelerini engelliyorsa bizlerin de “TEOG kaldırılamaz!” diyebilmesi gerekmiyor mu? Erdoğan’ın bizim eleştirilerimizle bizi kilitlemesine daha ne kadar tahammül edeceğiz? Bozdağ geçenlerde “Anti-emperyalistsen Erdoğan’ın yanında duracaksın” dedi. İlginç bir biçimde sol, bir süredir anti-emperyalizm meselesini yeniden formüle ederek Erdoğan’ın küresel zalimlere kılıç sallayan lider konumuna meydan okuyan bir ideolojik tutum geliştirmiyor. Oysa burada ulusalcılar gibi Erdoğan’la milliyetçilik yarışına girmeden, Rojava’da yaşananları da doğru biçimde anlayarak ve anlatarak ideolojik mücadele yükseltilebilir. “Ne kadar etkisi olabilir ki?” diye düşünmemek gerekiyor. Sol, en önemli gücü olan ideolojik müdahaleden çeşitli sebeplerle uzak durdukça, Erdoğan’ın ilkesel olarak hep aynı mantığa dayalı “rakibi rakibin kozu ile kilitle” taktiğini boşa düşürecek bir yaklaşım geliştiremezse kendisini birçok açıdan üretmekte çok zorlanacaktır. Diktatörün de hegemonyasını genişleteceği alanları boşaltmış olacak.
Kısacası, diktatörün oyununa çabucak düşmemek, topluma sahnelenen piyesin gerçek boyutlarını sergilemek için gereken taktik salvoları zamanını ve momentini kaçırmadan hayata geçirmek lazım. Diktatörün manevra alanını sınırlayacaksa bence “TEOG kalkmasın!”.
[button link=”https://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]