Saray rejiminin en önemli güçlerinden birisi de siyasi muhaliflerine sürekli sallantıda, gidici görünmeyi başarmasıdır. 2013 yılından beri Erdoğan’ın aslında defterinin dürülmesinin an meselesi olduğuna dair hikayelerin bin bir türevi, rejimin gelişimi karşısında etkin bir toparlanma sağlayamayan siyasi muhalefetin anti-depresanı olarak üretilmeye devam ediliyor. Bunun en uç örneği Okuyan-Güler kliğinin Erdoğan’ın aslında gitmiş olduğunu ceplerine koyup ondan sonra gelecek “liberal restorasyona” karşı gardlarını almış olmaları, tarih ileride bu okumadaki ısrarı sol içerisinde yapılmış en sıra dışı politik gaflardan birisi olarak not edecek. Birgün gazetesinde Fatih Yaşlı’nın dün kaleme aldığı “Kanlı mı Kansız mı?” yazısı da benzer bir eğilimin güncel örneği olarak değerlendirilebilir: “Türkiye’de rejimin seyri de hemen hemen böyle, yani “toplumsal yasalar” burada da iş başında ve yavaş yavaş sürecin sonuna doğru yaklaşılıyor gibi görünüyor. Ancak bu noktada esas soru bu gidişin nasıl olacağıyla ilgili. 90’ların sonunda Erbakan “Kanlı mı kansız mı olacak?” sorusunu sormuştu.” (Vurgular bana ait.) Yaşlı’nın tam olarak hangi yasalardan bahsettiği belirsiz, ancak kendisi “sürecin sonuna doğru yaklaşıldığı”na ikna olmuş. İkna eden gelişme ise Çağlayan’ın tutuklanma kararı ve sonrasında Fatih Altaylı ve Soner Yalçın’ın yazdığı yazılarda ortaya konan iddialar.
Erdoğan’ın emperyalizmin kimi odaklarıyla çelişkilerinin bulunduğu açık, ancak bu durum yeni değil. 2013 Nisan ABD ziyaretinde Beyaz Saray’da Obama ile Hakan Fidan eşliğinde gerçekleştirilen gergin toplantıdan beri böylesi bir momentin içerisindeyiz. Erdoğan o dönemden beri yoğun bir paranoya ve teyakkuz içerisinde. Bu momentte 17-25 Aralıklar, 15 Temmuzlar, doların 4 lirayı bulması vs. gibi hadiseler gerçekleşti. Oysa bu dönemde Saray iktidarı ciddi yaralar almasına ve dengesini kaybetme işaretleri verdiği aşamalardan geçmesine rağmen aslında gücünü büyük oranda tahkim etmeyi başardı. Burada iki önemli, yeni gelişmenin altını çizmek gerekiyor. Birincisi Erdoğan’ın sistem içerisindeki fiili otoritesini hukukileştirme konusunda 16 Nisan’la kat ettiği mesafe ve OHAL kozunu eline geçirmiş olması. İkincisi ise özellikle Gezi sonrasında geliştirilen paramiliter örgütlenme. Geçtiğimiz hafta bu paramiliter unsurların iki saldırısını vurgulayalım. Hatun Tuğluk’un cenazesinde yaşananlar, Soylu’nun fotoğrafın içinde olması paramiliter unsurlarla İçişleri Bakanlığı’nın iç içe geçmişliğini bir kez daha gözler önüne serdi. Ardından Cuma günü Kadıköy’de bilimsel eğitim talep edenlere yapılan Osmanlı Ocakları saldırısını da not etmek de fayda var. Belki çok kapsamlı değildi ve püskürtüldü, ancak olayın Kadıköy’de gerçekleşebilmiş olması dikkat çekici.
Saray rejiminin dışarıdan gelecek bir basınç sonrasında düşeceğini varsaymanın hiçbir mantıklı tarafı yok. Emperyalizmin Japonya’nın üzerinden vızır vızır füze denemeleri yapan K. Kore karşısında yapabildikleri ortada. Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrekte büyümesinin %5,1 noktasına ulaşması tam da Erdoğan’ın üzerini çizdiği varsayılan Batı ülkeleri merkezli finansal sermayenin ülkeye akmasından kaynaklandı. ABD/Avrupa ekseninin şu aşamada politik baskıyla (ki böylesi net bir baskı seviyesine gelmiş davranış bile söz konusu değil) Türkiye ölçeğinde bir ülkede iktidar değiştirmesi mümkün değil. Burada yaşananlar daha ziyade çeşitli mevzilerde yaşanan mücadelelerde kullanılabilecek kozların sayısını arttırmaya dönük girişimlerdir. Suriye’de taşlar yavaş yavaş yerine otururken Saray ile emperyalizm arasındaki çelişkileri konjonktürel değil de akut olarak değerlendirmek bakış açısı bozukluğu yaratıyor.
Siyasi muhalefet böylesi “rahatlatıcı” senaryolar ile vakit öldürürken kendisini aşma, dönüştürme, yeniden biçimlendirme noktasında başarması gerekenleri unutuyor, bunlara dair konsantrasyonunu kaybediyor. Demokrasi Cephesi adı verilen heyulanın elde bunca olanak varken giderek daha somut, daha görünür bir seçenek haline gelebilmesi gerekmiyor mu? Örneğin Hatun Tuğluk olayında yaşanan toplumsal infialin çeşitli toplumsal kesimleri buluşturma olanağı yaratması ne kadar somutlaştırılabildi? Ya da okullar açılırken, hele de Erdoğan’ın bir TV programında aniden yumurtlayıverdiği “TEOG’u kaldırıyoruz” şokuyla da birleştirerek çok daha güçlü bir eğitim kampanyası bu yönde değerlendirilebildi mi? Saray’ın politik açmazlarının artması muhalefete geniş alanlar yaratıyor belki ama kullanılamayan alanlar, enerjiyi ve motivasyonu arttırmayan tam tersine “bekle gör”, “armut piş ağzıma düş” hissiyatını geliştiren politik okumalar siyasi muhalefeti güçlendirmediği gibi daha da paralize ediyor.
Sosyalistlerin içinde bulunduğumuz politik krizde etkin bir rol oynayabilmesi bu dönemi, kendi daralan sosyal tabanını genişleterek geçirebilmesine bağlı. Bir yandan anti faşist mücadele ve demokrasi cephesi kümelenmeleri ile ilişkilenirken bir yandan da sınıf içerisindeki mevzilenme görevini hiç unutmamak gibi bir görevimiz var. Faşizmin çözülebilmesi ve buradan demokratikleşme yönüne dönülebilmesi, sosyalistlerin sınıf içerisindeki ilişki ağlarını geliştirebilmesi ile doğrudan ilişkili. Monthly Review yazarı John Bellamy Foster, Batı’daki popülist ve “neofaşist” siyasi hareketleri değerlendirdiği bir röportajında “sorun neofaşizm değil solun gerilemesidir” derken çok haklı. Yaşanan politik krizi ve İslamcılığın çözülüşü momentini işçi sınıfı ile yepyeni ilişkilenme biçimleri geliştirmek için değerlendirmeliyiz. Ekim Devrimi’nin 100. yıl dönümünü 21. yüzyıl sosyalizmi tartışmalarını derinleştirmek ve sosyalizm programımızı, anlayışımızı keskinleştirmek ve güncelleştirmek için kullanmalıyız. Bu anlamda sosyalistler için Adana’daki saya işçilerinin direniş deneyiminden öğrenmek teferruatlı jeopolitik tartışmaların içinde boğulmaktan çok daha elzem değil mi?
Not: 17 Eylül tarihli Birgün Pazar ekinde çıkan Gökhan Atılgan imzalı “Siyasette bir büyük korku üzerine” yazısını okumakta fayda var. Doktorcular için çok yeni bir bilgi içermiyor belki ama “kültürelci” sosyalistlere dönük güzel bir müdahale.
[button link=”https://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]