Yapayalnız Amerikan Kovboyu
Ayşe TANSEVER
18 Nisan 2012
14-15 Nisan günlerinde Obama kendisini Red Kit gibi hissetmiş olmalıdır. Bundan dört yıl önce seçimleri kazandığında Amerika Devletleri Örgütü (OAS) toplantısında bir yıldız gibi karşılanmıştı, oysa bu yılki toplantıdan yapayalnız ayrıldı. Hani ünlü çizgi kahramanı Red Kit bir macerası bittikten sonra atına biner, çöllere açılır ve “ben yalnız bir kovboyum” diye şarkı mırıldanmaya başlar ya, işte Obama da sanki öyleydi. Koskoca kıtada yanında bir Kanada kalmıştı. Üçüncü NAFTA üyesi Meksika bile bu ikilinin yanında değildi. En yakın dostu Kolombiya lideri M. Santos bile “OAS topluluğuna Küba’nın davet edilmemesi kabul edilmez.” diye açıklama yaparak Obama’yı arkasından vurdu.
Zirve tam bir başarısızlık olarak değerlendirildi. Toplantıya katılan 33 ülke ortak bir metin üzerinde anlaşamadan dağıldı. Ekvator lideri Correa toplantıya Küba’nın alınmamasını protesto için hiç katılmadı. Nikaragua lideri Ortega toplantı salonuna girmedi, dışarıda bekledi. Chaves zaten hastaydı ve bu toplantıdan bir şey çıkmaz diye hiç gelmedi. Arjantin lideri, Falkland sorununu ABD tanımadı diye toplantı salonunu terk etti. Bolivya lideri ABD’yi toplulukta bir diktatör gibi davranmakla suçlayıp çıktı gitti.
Sonuçta toplantı hiçbir sonuç vermeden kapandı, bitti.
Sorunlar Neydi?
Toplantının iki önemli konusu vardı. Birincisi Küba’nın topluluğa alınmasıydı. Daha toplantı öncesi Küba’nın bunca yıl ve reformlardan sonra topluluğa alınmaması sorun olmuş zirve toplanamama tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştı. Toplantıya ev sahipliği yapan Kolombiya devlet başkanı M.Santos “1962’den beri koşullar değişti. Bu izolasyon, ambargo, görmezlikten gelme yada baş çevirme artık Soğuk Savaş döneminde kaldı.” dedi. Ama ABD sonuna kadar diretip “Küba bu topluluğa girecek demokratik yapıda değildir.” diyerek ödün vermeyince OAS toplantısı uzlaşmaya varılamadan dağıldı. Küba konusunda ABD ile Kanada, diğer kıta ülkelerinden ayrıldılar.
İkinci en önemli konu uyuşturucu ile savaşın başarısız olduğu ve bu savaşın durdurulmasıydı. Tüm Latin Amerika ülkeleri bu konuda hemfikirdi. Hepsi yıllardır binlerce can kaybetmişti. Sadece Meksika’da geçtiğimiz yıl 50 bin insan ölmüştü. Bolivya lideri Morales başkan seçildikten sonra uyuşturucu ekimine karşı savaşı durdurma bayrağı açmıştı. Hatta ABD’deki BM toplantısına başında koka yaprağı ile gitmişti. Bu savaş finans kapitalin kıtadaki soygununa karşı başlayan direnişi kırmak amacıyla planlanmıştı. Uyuşturucu bahanesi ile ilerici, direnen halklar yok ediliyordu. Latin Amerika köylüleri yıllardır en iyi geçim kaynakları olan ve beslenme aracı olarak kullandıkları bir bitkiyi ekemeyerek zarar görmüşlerdi. Ekilen kokaları kurutma adı altında yapılan ilaçlamalar ile mahsulleri, hayvanları telef olmakla kalmamış, insanlar sakatlanmıştı. Koka yerine alternatif ürün bulma, bunlara yönelik altyapı tesisleri kurma projelerinin hiç biri de olumlu bir sonuç vermemişti. Ayrıca maddi olarak da devlet kasalarından bu savaşa yılda 10 milyar dolar akıtıldı.
Morales’in başını çektiği direniş şimdi tüm kıta ülkelerini kapsadı. En son Kolombiya bile uyuşturucu savaşında yenildiklerini kabul ederek bu toplantıda sol iktidarlar cephesine geçti. Ancak Küba konusunda olduğu gibi bu konuda da bir uzlaşma sağlanamadı Obama uyuşturucuya karşı savaşın durdurulmasının çok büyük sorunlar yaratacağı görüşünde.
Gündemde yoksulluk ve eşitsizliğin doğurduğu felaketlere hazırlık, bölgesel altyapı projeleri, yeni teknolojilere ulaşabilme gibi konular vardı. Bunlardan da bir sonuç çıkmadı. ABD ikili anlaşmalar imzalamaya çalıştı. Bir tek yıllardır artık sakız gibi çiğnenen Kolombiya ile serbest ticaret anlaşması sonunda imzalanabildi. OAS’a paralel olarak aynı yerde 500 dev şirket yöneticisi de toplantı yaptı. Onlar da liderler ile kontratlar yapma peşinde koşuyorlardı. Ama dağ fare doğurdu.
Ayrıca Brezilya BRİCS ülkesi toplantılarından aldığı enerji ile ABD dolarının kendisi gibi ülkelerde yol açtığı politikaları eleştirdi. Bu ülkelere bol bol dolar sürülerek iş ortamına yeni yatırım yapılması engelleniyor. Brezilya bu olayı “monater tsunami” olarak eleştiriyor. Bu politikalara karşı dünya finans sistemine düzenlemeler getirilmesini istiyor. Krizlerin bu yollarla gelişmekte olan ülke ekonomilerine aktarıldığı söyleniyor. Toplantı böyle bir eleştirinin dile getirilmesi ve desteklenmesine de sahne oldu.
Sonuç
ABD bu zirveye çok önem veriyordu. Giderek artan yalnızlığına karşı Latin Amerika ülkeleri ile ilişkilerini arttırmanın yolu olarak görüyordu. ABD’nin boşalttığı alanı Çin kapmaya çalışıyordu. Çin özellikle Brezilya ve diğer Latin Amerika ülkeleri ile ortaklıklar peşinde. Bölgenin enerji kaynakları ile bağlantılar yapıyor. ABD bu işe set olabilecek şekilde OAS içinde kararlar almayı düşünüyordu ama bunları başaramadı. En fazla göz diktiği “Latin Amerika’nın zengin enerji sektörüne girme” doğrultusunda bir başarı gösteremedi.
Latin Amerika ülkeleri son yıllarda büyük bir değişim içindeler. Yıllardır ABD kuklası diktatörlükler ve arkasından yine ABD kuyrukçusu sözde “demokrasiler” ile yönetildiler. Bu dönemde yeni liberal politikalarla ülkeleri soyulup soğana çevrildi. Venezüella ve Bolivya, arkasından da Ekvator ve Nikaragua ile sol iktidarlar bir bir seçimleri kazanıp başa geçtiler. Ülke çıkarlarını ön planda tutan bu iktidarlar altında ülkeler hızlı kalkınmaya başladı. Ekonomiler gelişti. Yoksulluk ve gelir dağılımındaki bozukluklar düzelmeye başladı. Yolsuzluk azaldı. Demokratik seçimler yapıldı. Kurumları güçleniyor. Yani Latin Amerika ülkelerinde merkez ülkelerin aksine bir bahar havası yaşanıyor. Ekonomiler canlanıyor. Dünyanın en gelişen bölgesi oldular.
ABD de şimdi bu gelişen durumdan payını almak istiyor. Yaklaşık 350 milyar dolarlık ticaretini daha da artırmak, yeni yatırımlarda yer almak istiyor. Kanada başkanı ekonomilerinin istikrar içinde olduğunu, bankalarının en sağlam bankalar olduğunu söyleyerek ülkelerine yatırım yapmaları için adeta yalvardı. OAS toplantısı bu açıdan da çok önemliydi. Ama hiçbir sonuç alınamadı.
Birinin Yenilgisi Diğerinin Zaferi
Kaybeden birileri varsa öbür uçta da kazananlar var demektir. OAS özünde tüm kıtayı ABD’nin serbest pazarı haline getirmek için 1992 yılında Bill Clinton tarafından kurulmuştu. 2000’li yıllarda da Venezuella lideri H.Chaves buna karşı bayrak açmıştı. Daha doğru söylenirse Küba’nın taşıdığı bayrağı örgüt içine getirmişti. O günden bu güne bölge, ABD bölgesi olmaktan çıkmakla kalmadı şimdi ona karşı bir tavır almada saflarını geliştirdi. Kolombiya ve Meksika bile ABD gericiliği saflarından karşıya savruldular. Kendi aralarında Latin Amerika ve Karaib Devletler Topluluğu kurdular. Politikalarını kendi çıkarları doğrultusunda belirleme, daha bağımsız politikalar yürütme konusunda işbirliği içine girdiler. ABD giderek yalnız kaldı. Bölgedeki gücü ve etkisi azaldı. Karşı güçleri bastıramıyor. Çıkarlarını koruyamıyor. Son OAS toplantısı kovboyumuzun yalnızlığının ve çaresizliğinin son resmi olarak tarihe geçti.
Özellikle Küba’nın örgüt içine alınması sorununun böyle bir kriz yaratması da Küba açısından olduğu kadar tüm dünya ilerici halkları açısından büyük bir başarıdır.