Irak Kürt Federe Yönetimi, Suudi Arabistan ve Katar Üçgenine Sıkışan Dış Politika
Mehmet YILMAZER
22 Nisan 2012
Türk dış politikası dar bir üçgene sıkışmış görünüyor. Üstelik bu dar üçgende Barzani’nin önemi gittikçe artıyor. Türk medyası cümle aralarından yeni yorumlar üretmek için didinip dursa da, PKK sorunuyla ilgili olarak Barzani’nin açıklamalarında aslında yeni bir şey yok! Barzani’nin “PKK silahlı mücadeleye devam ederse bedeline katlanır” açıklamasını boyalı basın öne çıkarttı. Fakat bu açıklamada bile yeni bir şey yoktur. Esas yenilik AKP’nin Kürt sorununda “açılım” yaptığı günlerinden beri bölgede yaşananlardır. Bu nedenle, Barzani ile görüşmeler ve PKK sorunu bu değişimlerin ışığından okunmalıdır.
“Arap Baharı”na bağlı olarak bu konuda iki önemli değişim yaşanmaktadır. Suriye’deki olaylar ve Irak’da gittikçe yükselen “iktidar” savaşları.
Suriye konusunda Türkiye’nin “sertliği” ve aceleciğinin altında bazı önemli nedenler yatmaktadır. Esas ana neden, iflas eden dış politika stratejisini kurtarma çabasıdır. İki yıl önce “herkesle görüşebilen”, “Irak’ta sahaya inmeye hazırlanan”, Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantıları düzenleyecek noktaya gelen, İsrail’e karşı sert çıkışları ile puan toplayan Türk dış politikası tam bir iflasın eşiğindedir. Şimdi Türk dış politikası Irak Kürt Federe yönetimi, Suudi Arabistan ve Katar üçgenine sıkışmıştır. Bu haliyle tutarsızlığın zirvesine çıkan Türk dış politikası, Suriye’de “demokrasi”den söz ederken ABD, Suudi Krallığı ve Katar Emirliğine dayanıyor.
AKP, dış politikada acizleştikçe hırçınlaşıyor. Eğer kendinin de aktif rol aldığı bir müdahaleyle Suriye’de yönetim değişikliği başarılabilirse, dış politika bir ölçüde iflastan kurtulacaktır. Fakat bu Türkiye’nin gücünü çok aşan bir adımdır. O nedenle, Ankara’ya kalan kapı kapı dolaşıp Suriye’ye müdahaleye taraftar kazanmaktır. Özetle iflas eden “komşularla sıfır sorun” stratejisi, Suriye üzerinden kurtarılmaya çalışılıyor. Fakat bu kez Türkiye’nin konumu, daha önce Ankara’nın övünerek vurguladığı bölgede “yumuşak güç” olmaktan çıkarak “sert güç” olmaya doğru evrimleşiyor. Bu durum Ankara’yı geriyor, riskleri büyütüyor.
Suriye konusunda gayretkeşliğin bir diğer önemli nedeni elbette Kürt sorunudur. Ankara açısından önemli olan sadece Esad yönetiminin gitmesi değil, gelişmeler sonrası Suriye’de ortaya özerk bir Kürt bölgesinin çıkmamasıdır. İstanbul’da “Suriye’nin dostları” toplantısında Ankara bunu dayatmıştır. Ancak Ankara bu konuda da çaresiz durumdadır. Bu durum hem olayların doğasına aykırıdır, Suriye’de gerçek bir isyan patlarsa bunu Ankara’nın denetlemesi imkânsızdır; öte yandan Suriye’de Ankara ve Washington’un karşısında Moskova ve Pekin vardır. Bu güçler ise Kürt sorununa daha doğru yaklaşan başka bir muhalefet odağını (Suriye Ulusal Koordinasyonunu) desteklemektedirler. Suriye’de olayların nasıl gelişeceğinin cevabı henüz verilmedi. Fakat bir kez taşlar yerinden oynadığı için mevcut bölge dengelerinde Suriye’deki Kürt Halkının konumu mutlaka değişecektir. Bu durum Ankara’yı fazlasıyla rahatsız etmektedir. Olayların “Büyük Kürdistan”a doğru gelişme olasılığı hiç de az değildir.
Bütün bu gerçekliklerden dolayı Ankara, Suriye’deki olası değişimi denetlemek için didinip duruyor. Bir yandan NATO’yu devreye sokmaya uğraşıyor, öte yandan Suudi Krallığı ve Katar Emirliğinden destek almaya çalışıyor. Bütün bu gayretkeşliğe rağmen Ankara’nın Suriye’deki olaylara yön verme şansı hemen hemen sıfırdır. Ankara’nın telaşı da buradan kaynaklanıyor. Barzani, Suriye Kürt bölgesine her türlü müdahaleye karşı olduğunu açıklayarak Ankara’nın epeyce canını sıktı.
Özetle hem bölgede güç olma hayalleri yönünden, hem de Kürt sorunu açısından Suriye’deki gelişmeler Ankara’nın beklentilerini karşılayan bir yönde ilerlemiyor. Bu anlamda “PKK sorunu” Türkiye açısından azalmak yerine büyüyor.
Barzani’nin açıklamalarını bir de Irak’daki iktidar savaşları açısından okumak gerekiyor. Barzani, Washington’dan ayağının tozu ile Ankara’ya geldi. Barzani ve Obama arasında konuşulan en önemli konu Irak’ın bölünme olasılığıdır. Yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla böyle bir gelişme yaşandığında Washington “bağımsız Kürdistan”a karşı olmayacaktır. Ayrıca Washington’da bölgenin petrol zenginliğinin paylaşımı da konuşulmuştur. Barzani halen Bağdat’a rağmen ABD firması Exxon ile anlaşma yapmıştır. Üstelik Kürt bölgesinde yeni kaynaklar bulunuyor, bu kaynakların paylaşımı konusunda Bağdat ile Barzani arasında gerilim en yüksek noktasına tırmanıyor.
Bölgedeki güç savaşı doğrudan Irak iç dengelerine yansımaktadır. Maliki, İran ekseni içindedir. Fakat Irak’daki Sunni güçler henüz tamamıyla ABD yanlısı hale gelmemiştir. Kaçak Başkan yardımcısı Tarık El Haşimi oldukça güçsüzdür. Irak içindeki iktidar dengelerinin sadece Kürt bölgesinin ağırlık koymasıyla çözümlenmesi ise mümkün değildir. Bu konuda bazı yanlış hesaplar yapılabilir. Fakat bunu en iyi bilen Barzani olduğu için, “ayrılık” olasılığına karşı Washington’un desteğini garantilemek için Beyaz Saraya gitmiş ve “başkan” gibi karşılanmıştır.
Bu gelişim Ankara’nın sinirlerini epeyce germiştir. Tam bu noktada Ankara ile Barzani arasında yeni bir pazarlığın yapılmakta olduğu anlaşılıyor. Türkiye, PKK’nin tasfiye edilmesi talebini bir kez daha dile getirirken, bu yeni koşullarda kendisi neler vermeye hazırdır? Bu konuda açıkça ilan edilen somut bir yenilik yoktur. Fakat Barzani, görüşmeler sonrasında “Ankara’nın Kerkük konusunda yumuşadığını” açıklamıştır. Bu önemli bir gelişmedir. Ankara, vaktiyle Kerkük’ün “özerk” olması konusunda çok kararlı çıkışlar yapmıştı. Öte yandan, Ankara “Irak’ın toprak bütünlüğü” konusundan alışıldık açıklamasını da tekrarlamıştır. Dolayısıyla Irak’ta bir parçalanma yaşanırsa Ankara’nın nasıl tavır alacağı henüz saklıdır.
Irak’daki iktidar savaşları yönünde Barzani’nin açıklamalarına ve PKK’nin tasfiyesi konusuna bakarsak, somut olarak yeni bir gelişme yoktur. Fakat PKK’nin tasfiyesi için Türk dış politikasının yakın gelecekte büyük açmazlarla yüzyüze gelmesi büyük olasılıktır. Irak’daki bir parçalanmada Kürdistan’ın doğuşu ve Kerkük konusunda Ankara ne yapacaktır?
Bu gerçekler ortada dururken Barzani’nin açıklamalarından her zamanki gibi “PKK’nin tasfiyesi” sonucunu çıkartmaya uğraşan medya belki bininci kez kara propaganda yapıyor. Fakat sonuç açıktır. PKK’nin tasfiyesi hayali Türk dış politikasının kâbusu olmaya devam ediyor. Öte yandan, Ankara bölgede ABD stratejisinin derinliklerine daldıkça, alanı daralıyor, Kral ve Emirlerle “demokrasi” mücadelesi vermek gibi zavallı bir konuma düşüyor.
AKP iktidarı “ustalık dönemi”nde büyük hatalarla yürüyor. Fakat bunların en büyüğü PKK’nin tasfiye edilmesi için yapmaya hazırlandığı politik yatırımlardır. Bu yatırımlar onun çöküşünü hazırlayacaktır.