Washington Ankara İlişkileri
Mehmet YILMAZER
30 Kasım 2010
Bir süredir bazı önemli köşe yazarları Washington’dan Ankara’ya karşı yükselen öfkeyi yazılarına konu yaptılar. Sadece bu kadarla kalmadı, Davutoğlu Amerika’ya uçtu. Ardından Adalet Bakanının da gideceği söyleniyor. Bu arada WikiLeaks internet sitesinden Amerika’nın dış politika yazışmaları ortalığa yayıldı. Beyaz Saray da belgeleri doğruladı. Herhalde Amerika yüzyüze diplomasi diliyle söyleyemediklerini bu yolla muhataplarına aktarmış oluyor. Özünde bilinmeyen bir şeyler olmasa da, bazı gerçeklerin süslenmeden söylenmesinin farklı bir etkisi olabilir.
Amerika Türkiye ilişkilerinin şu ara gündemin yukarılarına tırmandırılmasının anlamı ne olabilir? Irak savaşı günlerinden beri bir türlü düzelmeyen ilişkilerin, özellikle yeni NATO stratejisinin kabul edilmesinde sonra da bir yedi yıl daha sürüncemede kalması imkânsızdır. Öte yandan, Türkiye seçimlere yaklaşıyor ve büyük olasılıkla AKP bir kez daha iktidara gelecektir. Eğer AKP politikaları böyle devam ederse, seçimlerden sonra bir kıyamet kopması kaçınılmazdır. Taraflar yaklaşan kıyametin etkilerini azaltmak için şimdiden zemini yumuşatma çalışmalarına başlamış görünüyorlar.
Son on yıldır sürekli irtifa kaybeden Amerika bu gidişi durdurabilmek için yoğun bir saldırı sürecine hazırlanıyor. Geçen on yılda Çin ve kısmen Rusya mevzi kazandı. En son ekonomik krizin Avrupa yakasında ise Almanya süreci umulandan iyi yaşıyor. Her tökezleyen AB üyesinde “batan geminin mallarını” çoğunlukla Almanya ele geçiriyor. Kriz sürecinde ABD’nin rakipleri azalmıyor, tersine artıyor. Bu tablo Amerika’ya, Ortadoğu’da, yarım kalan işlerini tamamlamayı dayatıyor. Tam bu noktada Ankara ve Washington arasındaki ilişki önem kazanıyor. ABD, Ortadoğu’ya istediği şekli vermeden dünyada eski gücünü kazanamayacağını biliyor.
NATO’nun yeni stratejisi bir yandan Batı dünyası ile dünyanın geri kalanı arasında “kalkan” örmeye çalışırken; öte yandan, özellikle Ortadoğu’daki en önemli direnç noktası olan İran’a diz çöktürmeyi temel hedef seçmiştir. Bu halka kırılmadıkça bölgede ABD’nin duruşu sürekli sorunlu olacaktır. Son altı yedi yılın gelişmelerine bakıldığında, bölgede Amerika açısından, İran’ın yanında Türkiye de sorunlu ülke haline gelmiştir. Tüm gelişmelerin gösterdiği gibi Washington Ankara ilişkilerinde yaşanan uzatmaların sonuna geliniyor.
ABD, Türkiye’yi uyarmak için seçim öncesini seçerek, seçimlerden güçlenerek çıkma olasılığı olan AKP iktidarının şimdiden hareket alanını daraltmak istiyor.
Sonuç olarak, Amerika, dünyaya bir kez daha, bu kez “dostları” ile birlikte, şekil verme kavgasının temposunu yükseltmeye hazırlanıyor. Aynı işi tek başına 11 Eylül saldırısından sonra denemişti, ancak istediği hedeflere ulaşamadı. Bu ikinci stratejik saldırının sonuçlarını şimdiden öngörmek zor olsa da, güç kaybetmiş ve yanına her kafadan bir sesin çıktığı ortaklar edinmiş olarak Amerika’nın bu kez hedeflerine varması neredeyse imkânsızdır. Ancak Washington’un başka bir seçeneği yoktur. Tıpkı İngiltere’nin I. Dünya savaşı ile inişe geçmesine rağmen, ardından gelen yirmi yılda eski konumunu kazanabilmek için çırpındığı gibi, Amerika’da aynı yolun yolcusudur.
Amerika’nın kaçınılmaz alın yazısı bir yana, onun yeni hazırlandığı ikinci stratejik saldırısında Türkiye üzerindeki baskıların iyice yoğunlaşacağı kesindir. Son yıllarda hız kazanan Türk dış politikasının “özgür” günleri önemli bir dönemece girmektedir. Konu artık sadece Washington-Ankara ilişkisi gibi dar kapsamda ele alınamayacak noktaya varmıştır. Amerika, bölgeye kendi çıkarları doğrultusunda bir şekil vermeden, NATO’nun yeni stratejisinin akıbeti “Büyük Ortadoğu Projesi”nden farklı olmayacaktır. Söz konusu olan, NATO’nun yeni stratejisinin uygulanma yeteneği kazanmasıdır ve Türkiye sallantılı tavrıyla bunu riske sokmaktadır.
Davutoğlu’nun “stratejik derinliği” ile NATO’nun yeni stratejisi temel noktalarda birbirine aykırı duruyor. Peşrev bitti, artık güreş başlıyor.