Obama-Erdoğan Zirvesi: “Taraflar Konumlarını Korudu”
Mehmet YILMAZER
9 Aralık 2009
Zirveden basına yansıyanlara bakıldığında sonuç, “garp cephesinde yeni bir şey yok” sözüne denk düşüyor. Taraflar konumlarını korumuş, çarpıcı bir adım atılmamıştır. Türkiye, İran ve Afganistan konusunda konum değiştirmemiştir. Obama, özellikle İsrail konusunda serzenişte bulunmuş, ancak daha önemlisi Ermeni açılımı konusunda adımların devam etmesini istemiştir. Kandil konusunda ise “canlı bilgi akışı” sürecektir. Yeni denebilecek konu ABD ile ekonomik alanda daha gelişkin ilişkiler planlanmıştır.
Görünürdeki konum korumanın kısa tarihçesine baktığımızda bazı kaymaların yaşandığı görülecektir. ABD, Irak bataklığına saplandığından beri güç kaybediyor. Rusya ile gerilimi alt basamaklara çekiyor; Çin ile uzlaşık davranmaya çalışıyor, bölgemizde de Türkiye’nin önünü açıyor. Türkiye, son bir-iki yıldır “bölgesel güç olma” yolunda olduğunu düşünüyor. Bu yolda bazı somut adımlar da atmıştır. En önemlisi “Irak’ta sahaya inmeye” başlamasıdır. Öte yandan, uzun yıllardır Kürt Federe yönetiminin tanınmasını “kırmızı çizgi” ilan etmiş olan Türkiye, bu çizgiyi pratik olarak silmiştir. Ermenistan ve Kıbrıs’taki kırmızı çizgiler de silinmeyi bekliyor. Afganistan ve İran için konulan kırmızı çizgiler ne kadar dayanıklı olabilecektir?
Türkiye çok kutuplu dünyanın gerilimlerinde kendi konumunu ne ölçüde koruyabilecektir? 7 Aralık zirvesi pratik sonuçları açısından silik görünse de, Türkiye’yi büyük bir kaymanın içine çekecek bir başlangıç noktası olmaya adaydır. Kayıp gidilecek alan bellidir: Obama yönetiminin bölge stratejisinin zeminine yavaş yavaş düşmektir. ABD yönetimi en azından son üç yıldır Türkiye’yi, farklı üsluplarla da olsa, kendi stratejik zeminine çağırıyor. Bu konuda ayak sürçen Türkiye, artık bazı adımlar atmaya hazır görünüyor. Bunun en önemli ilk nedeni, ABD’nin güç kaybı sonucu bölgede belli bir inisitatif yakalamış olmasıdır. Artık kendini “güçlü” hissediyor. Öte yandan, iç politikadaki tıkanmalar sonucu, “açılım” yapamazsa kendinden önceki partilerin alın yazısını paylaşacak sıradanlaşıp, yıpranacak, ömrünü dolduracaktır. Oysa “açılım”ı “Kandilin tasfiyesine” bağlamakla siyasal geleceğini Washinton’un ellerine teslim etmiş oluyor. Washinton’u aradan çıkarıp Kandil’le pazarlığa girişmeye kalksa “vatan haini” ilan edilecektir.
Bu denklemin çözümü bir yandan bölgede “güç” olurken, öte yandan sözde kırmızı çizgileri tek tek pempeleştirerek ABD’nin stratejik zeminine kaymaktır.
Amerika’nın şahinlerinden stratejist Friedman, bu yılın başlarında “istemeseniz de büyük güç olacaksınız” demişti. Ancak “büyük güç olmanın” bedeli, bölgedeki büyük bataklığa girmekten geçiyor.