Ne değişmeli?
24.03.2008
İsyan duygudur,
İsyan öfkedir.
İsyan, uyanmaktır.
İsyan,
halkın içine attıklarını dışa vurmasıdır
İsyan, “Artık yeter” demektir
İsyan, direnmektir
İsyan,
emekçinin bastırdığı biriken öfkenin patlamasıdır.
İsyan,
durup dururken ortaya çıkmaz.
İsyan, bıçak kemiğe dayandığında,
halk artık başka türlü hiçbir çıkış bulamadığında
Eskisi gibi yaşayamayacağını gördüğü,
elinde avucunda ne varsa tükettiği,
sadece bugünü için değil geleceği için de kaygıya düştüğü anda
patlayan bir bilinç kıvılcımıdır önce.
Sonra,
öfkenin sel olup akmasıdır.
Coşkunun patlamasıdır
Kıvılcımlaşan bilincin çoğalmasıdır
Artık eskisi gibi yaşamak istenmediğinin ve artık eskisi gibi yaşamayı kabul etmeyeceğinin söylenmesidir.
İsyan, yeni bir başlangıçtır.
İsyan, emekçinin onuru, emeğin yumruğudur.
İsyan, fırtınanın patlamasıdır.
İsyan, devrime giden yoldur.
Görülmesi gereken…
Bizim, teorik yazılarımızda soyut söylemle ifade ettiğimiz “en yaşamsal ihtiyaçların dahi metalaştırılması” sözü bugün, emekçinin evinde patlayan bir bombadır.
Su,
elektrik,
doğal gaz,
ulaşım,
hepsi zamlandı
Ekmeğe zam yolda..
Bu zamların hiçbiri, düşük düzeylerde olmadı. Çarşıda pazarda yükselen ve daha yükselecek olan biberin, domatesin, soğanın, limonun fiyatlarıyla birleşti, birbirlerinin üzerine yığıldılar. Yemler pahalandı, tavuk da pahalandı et, lugatlarda kaldı… Baharla birlikte yeni bir kriz dalgası, yazla birlikte yeni bir kuraklık geliyor.
Her şey zamlanıyor, ücretler “zam”lanmıyor. İşsizlik sopası bütün sopalardan daha korkutucu, kapitalistlerin ve sarı sendikacıların salladıkları bu sopa, işten atılmamayı tek kaygı haline getiriyor. İşten atılmayı önleyen, ücret artışı “sıfır” olan toplusözleşmeler başarılı sayılıyor. Kapitalistler ve sendikacılar, o ünlü halk tabiriyle işçilere, ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar.
Olan-biten sadece zamlar değil, sadece düşürülen ve bölgesel asgari ücret uygulamalarıyla daha da düşürülecek olan ücretlerde değil yeni sigorta yasalarıyla sağlık, sağlıkla birlikte emekçinin yaşam hakkı da gaspediliyor.
Geçen yıllarda erkeğin, sonra kadının, sonra çocuğun emeği ücretli emek haline getirildi. Üretim sürecine çekilen erkek işçinin, üretim sürecine çekilen kadın işçinin, oyun parklarında değil kör ışıklı atölyelerdeki çocuk işçinin kollarına ücretli köleliğin zincirleri takıldı. Bir işçinin aldığı ücret, hiçbir zaman bir işçi ailesinin en zorunlu gereksinimlerini karşılamaya yetmedi; Şimdi, erkeğin, kadının ve çocuğun aldığı ücretlerin toplamı da yetmiyor. Kiralar, elektrik, su, doğal gaz paraları ödenemiyor.
Alınan ücretlerin yarısına yakını doğrudan ve dolaylı vergilere gidiyor.
Bizim teorik yazılarımızda “nispi ve mutlak artıdeğer sömürüsündeki artış” dediğimiz, nispi ve mutlak yoksullaşmayı doğuran ve derinleştiren sömürü ilişkisi, neoliberal sermaye birikim politikalarının baş sebebi, gayesi kendi sonuçlarını yaratıyor. Marx‘ın o yalın belirlemesiyle “Bir yanda zenginlik birikirken, öte yanda yoksulluk birikiyor”Yoksullukla birlikte sefalet, bilisizlik ve düşkünlük… Biriktikçe birikiyor. Hani tezgah başında dokuma yapan işçinin çıkan “Kirtim kirt” sesine kafiye yapıp söylediği “Geber başımdaki bit” sözünün zamanı yaklaşıyor.
Şimdi bardak ne kadar doldu ve daha ne kadar dolması gerekiyor demenin zamanı değil, görülmesi gereken değişmekte olandır.
Grev korkusunun yerine grev geçti
Bundan dolayı Novamed grevi,
Bundan dolayı THY grevi,
Bundan dolayı Telekom grevi,
Bundan dolayı Arçelik‘teki sendika mücadelesi,
Bundan dolayı tersane direnişi,
Bundan dolayı SGGSS grev ve yürüyüşü,
öncekilerden farklı sonuçlar verdi. Daha soluklu ve daha dirençliydiler, sonuca gitmekte daha kararlıydılar. İşçi sınıfının son büyük eylem dalgası olan Bahar Eylemlerinin bazı işaretlerini verdiler.Yenilmediler ve istemlerinin bir kısmını kabul ettirmeyi başardılar
Şu anda ne bu kazanımların büyüklüğünden söz edilebilir, ne elde olunanların korunabileceğinden, henüz ne yükselen bir dalgadan söz edebiliriz ne de bu başlayanın bir dalgaya dönüşeceğinden
fakat görülmesi gereken değişmekte olandır.
Şimdi değişmek, yarın değil bugün demek zamanı.. Şimdi fikri isyan zamanı.Değişmekte olanı, farklılaşanı görmek bir başka şeyi daha görmeyi ve değiştirmeyi gerektiriyor. Uzadıkça uzayan, yıllara, onyıllara yayılan gerileyişler, durgunluk,yenilgiler, devrimcilerin, komünistlerin bilincinde de, yaşamlarında da, mücadeleyle ilişki kuruş ve duruşlarında da tahribat yarattı. Bilinçler bulandı, hedefler daraldı, devrim fikri kafalardan uzaklaştı. Amaçlardan kopuldu, hatta bir ayak düzene bağlandı. Devrimci çalışma da, yaşam da tatsızlaştı, rutinin içerisinde boğulan, kendini tekrarlıyan, giderek silikleşen bir hal aldı. İnatçı çabalar, geride kaldı. İşler idare edilir oldu.
Kuşkusuz bu yorgunluk ve umutsuzluk çukurları, devrimci iddiadan yoksunluk bir anda ortaya çıkmadı. Büyük ve birbirini izleyen yenilgilerin ardından geldi. Hatalarımızdan, geride bıraktığımız boşluklardan geldi. Sistemin geçirdiği içsel dönüşüme yanıt oluşturamamaktan doğdu.Yazılan binlerce sayfa yazı, dağıtılan yüzbinlerce bildiri, satılan, satılmaya çalışılan gazeteler, gidilen, canlandırılmaya çalışılan grev ve direnişler, hapishaneler, işkenceler, büyüyen korkular, akıtılan kan ve emek ve bunca kan ve emeğe karşın bir sonuç alınamadığı ve alınamayacağı düşüncesinden doğdu.
Tasfiyecilik, sadece siyasal bir tutum olmaktan çıkıp düşünceleri, ruhları sardı, yaşamlara egemen oldu. Onun en uzağında olan, mücadele kaçkınlarıyla sınırlarını çekmiş olan devrimciler ve komünistlerde dahi düşünsel ve ruhsal yıpranma ve yorgunluk, hedef küçültme, enerjinin azalması, devrimci iddia yoksunluğu görülür oldu. Her günkü çalışmayla, işle kurulan ilişki rutinleşti. “Hep aynı şeyi yapıyoruz” düşüncesi onları da sardı. Hep aynı şeyleri yapıyor olmaktan en fazla şikayet edenler, onları yapmak için dahi bir çaba göstermez oldular. Mücadeleden uzaklaştılar. Koşullara boyun eğmeyen, devrimci bir inatla yapmakta ısrarlı olanlar ise, daha farklı şekilde yapmaya geçemediler. İnatçı çabalar zayıfladı. Mümkün olanın sınırlarına çekilindi. Verili koşulları zorlamak yerine ona teslim olundu Büyük amaçlar, devrimci iddialar, siyasal ve sosyal devrim fikri bu şekilde “asla ulaşılamayacak olan” bir geleceğe ötelendi.. Koşulların belirlediği yetinmeci bir devrimcilik tarzı öne geçti. ..
Gidilen gelinen yerler, yapılanlar ve yapılmayanlar, benimsenen eylem tarzları aynıydı. Faşizmin ve sermayenin saldırıları karşısında direniş zayıfladı. Kitlelerin devrimci öfke patlamaları anları dışında cılız protestolar tek eylem biçimi haline geldi. Devrim yapma bilincinin yerini protestoculuk aldı. Sözler, daha ağızdan çıkarken eriyip dağılıyorlardı. Yeni cümleler yoktu. Vardıysa da ya yaşamda karşılığı yoktu ya da yaşamdaki karşılığı henüz yaratılamayan ham cümlelerdi. Bu resmin oluşturduğu kısır döngü ise konformistleştirici ve çürütücüydü. Dönem devrimciliğinin dahi gerisine düşülmüş olarak iyice daralmış olan bir konjoktürün içerisinden çıkış aranıyordu… Dönüşmek ve dönüştürmek fikri, büyük denizlerde yüzmek cesareti, devrim iddiası kaybolmuştu…
İşçi sınıfı hareketi bir değişimin sinyallerini vermeye başladı. İç parçalanma ve çözülme henüz sona ermiş değil fakat koşullar, işçi sınıfını, kent ve kır yoksullarını birlikte mücadeleye zorluyor. Her geçen gün direnme ve birlikte mücadele etmenin zorunluluğunu daha fazla gösterdi ve gösteriyor. ABD ekonomisinden dünyaya doğru yayılan durgunluk ve kriz, kapıdan içeriye girdi. Dünya ekonomilerindeki kırılganlık arttı. Şu anda ortaya çıkan fatura 600 milyar dolar. Kapıdan içeriye giren kriz, sektörel daralmaları, konfeksiyonda olduğu gibi yeni bir işsizlik dalgasını ortaya çıkartıyor ve sektördeki yapı değişimini hızlandırıyor. Yüksek borçlarla çevrilen ekonominin daha yüksek borca olan- özel ve kamu olarak bu yıl 70 milyar dolar- ihtiyacı, kırılganlık katsayısını artırıyor. Bu gelişmelerin anlamı, çevrimdeki çöküş risklerinin artmasıdır. Bunun anlamı, hızlandırılmış özelleştirme programları, emperyalist tekellerin içerdeki hakimiyetinin daha da güç kazanmasıdır… Bunun anlamı, ekonomideki dengesizliklerin artması, tekelci rekabetin şiddetlenmesidir. Bunun anlamı, yeni vergiler, yeni zamlar, ücretlerin daha da aşağı bastırılmasıdır. Bunun anlamı, varolan her siyasal toplumsal ve ekonomik sorundaki çelişki ve gerilimlerin daha da büyüyeceğidir. Emekçi sınıfların istek, özlem ve eylemleriyle işbirlikçi tekelci sermaye egemenliği ve onun faşist rejimi arasındaki çelişki ve gerilimler daha da artacak, emekçi sınıflar daha ağır koşullarda yaşamaya mahkum edilip içerden çözülmeye çalışılacak; fakat bu koşullar aynı zamanda işçi sınıfı, kent ve kır yoksullarının mücadelesinin gelişmesine elverişli devrimci bir zemini de ortaya çıkartacaktır. Değişmekte olanın sinyalleri, dünle de sınırlı kalınmadan geleceğe doğru da bu şekilde okunmalıdır.
Değişmekte olanın bizdeki anlamıysa uzadıkça uzamış olan, yıllara yayıldıkça yayılan, dünden farklı olanı görmek, dünün bilinçlerde ve ruhlarda yaratmış olduğu kararmayı, körleşmeyi, monotonluğu, tortuları söküp atmak, ayağa dikilmektir. Gelişmekte olanı yakalamaktır. Yeni bir kavrayış içerisinden ona önderlik etmektir. En başta kendimizde bilinçsel bir dönüşüm yaratmak, çalışma tarzımızı yenilemektir. Hem de bir an önce!
Şimdi grev zamanı. Şimdi işçilerin ve kent yoksullarının ayağa kalkma zamanı. Şimdi komünistlerin silkinmesi zamanı. Şimdi kendimizi yeniden örgütlemek zamanı. Şimdi ne yapılıyorsa öncekinden farklı yapmak zamanı. Şimdi hedefleri büyütmek zamanı.Şimdi sadece eylemler patlayınca değil her gün, her an, her yerde kitlelerle buluşmak zamanı. Şimdi gündüzleri fabrika önlerinde, geceleri emekçi evlerinde geçirmek zamanı. Gazetemizin bir tek sayısını aksatmadan emekçilere ulaştırma zamanı. Şimdi protestocu yetinmecilikten çıkıp her eyleme isyan ruhunu ve isyan bilincini taşımak zamanı. Şimdi öfkeyle yürümek zamanı. Şimdi “Yeter!” deme zamanı.. Şimdi emekçinin onurunu, emeğin yumruğunu kaldırmak zamanı. Şimdi Mart’tan Mayıs’a, Mayıs’tan Haziran’a yürümek zamanı. Şimdi her işe ruhunu ve bilincini katmak zamanı. Şimdi uykusuzluk zamanı. Şimdi yarın değil bugün demek zamanı. Şimdi değişmek zamanı. Şimdi uzuvlarımızı açmak, şimdi büyük denizlere doğru açılmak zamanı… Şimdi fikri isyan zamanı.