“Karşı Atak Gürcistan”
Ayşe TANSEVER
23 Ağustos 2008
Ağustos ayı başında Gürcistan, kuzeyindeki özerk cumhuriyet Güney Osetya’ya bir baskın gerçekleştirdi. Tank, tüfek ve uçaklarla başkenti bombaladı. Rus barış gücü askerlerinden 10 asker öldü 60 asker yaralandı. Yerli Osetya halkından 1600’den fazla sivilin öldüğü ileri sürülüyor. On binlercesi ise kuzeye, Rusya’ya sığındılar. Rusya bunları geçici çadırlara yerleştirdi. Başkent ve birçok yerleşim bölgesinde insanların Gürcistan bombardımanından evsiz barksız kaldığı yazıldı. Bazı köylülerin hayvanları telef oldu. Uluslar arası standartlara göre Gürcistan, kuzeyinde bir katliam gerçekleştirmiştir. Yasalara göre bu dava ile yargılanması gerekmektedir.
Gürcistan saldırma gerekçesi olarak, Osetya bölgesinden gelen ve terörist eylem gerçekleştirmeye niyetli olduğunu sandıkları kişileri kovaladığını iddia etti. Onları kovalamak için Güney Osetya topraklarına girip saldırıyı gerçekleştirmiş. Bir hafta önce de ABD ve Türk subayları ile ortak askeri tatbikat yapmıştı. Burada öğrenilenlerin başarılı bir şekilde uygulandığı anlaşılmaktadır.
Akla gelen soru küçücük, varı yoğu olmayan ve bu nedenle ABD’den aldığı birkaç milyonluk yardımla ayakta duran Gürcistan neredeyse ABD’yle baş etmeye çalışan bir Rusya’ya karşı neden saldırır? Geçmişte de devlet başkanı Saakaşvili Rusya’ya savaş açabileceklerini söyleyerek insanları şaşırtmıştı. Elbette arkasında güvendiği birileri olmalı. ABD yardımları nüfusa göre oranlandığından İsrail’den sonra ABD’den en çok yardım olan ülkenin Gürcistan olduğu ortaya çıkar. Bu durumda Gürcistan’ın Rusya’ya meydan okumasının arkasında ABD’nin olduğunu düşünmek yanlış olmaz.
Fakat Gürcistan’ın bu kez lafla değil de silahla saldırı gerçekleştirmesinin bu momentini ayrıca değerlendirmek gerekir. Ancak o zaman bu saldırının gerçek nedenleri ortaya çıkar. Rusya ve Batı ilişkilerinde son zamanlarda yaşananlara bakılırsa ABD destekli Gürcistan’ın neden böyle bir eyleme giriştiği anlaşılır. O zaman da bunun bir provokasyon olduğu anlaşılır. Aslında Gürcistan’ın saldırısı ABD’nin Rusya’ya saldırısından başka bir şey değildir. ABD Rusya’ya bir şamar atmaktadır. Tuttuğu, kiraladığı bir ulusla bir dayak atmaktadır.
Elbette bu dayağın karşılıksız kalmayacağı bilinir. Zaten hedefte de bu vardır. Rusya provokasyona getirilmek istenir. Güney Osetya’da bir çok Rus vatandaşı yaşar. Bunun üzerine barış gücü olmaktan aldıkları yasal yetkiye de dayanarak Rusya Osetya’ya girer, oradan Gürcistan’a girer ve söylendiğine göre başkent Tiflis yakınlarına kadar ulaşır. Ülkeyi ikiye bölecek gibi ortadan girer. Gerekli gördüğü yerleri bombalar. Savaştır bu. Gürcistan’ın Azerbeycan’dan petrol alıp dışarı yolladığı demir ve kara yolları bombalanır. Petrol’ün çıkarıldığı Supsa limanı kapatılır. Ekonomik bir zor dayatılır. Gürcistan beyaz bayrağı çeker. AB dönem başkanı Fransız devlet başkanı aracı olur. Bir anlaşma imzalanır. Yazıyı kaleme aldığımız günlerde Rusya Gürcistan topraklarından çıkmak üzereydi. Elbette Gürcistan’ın yeni bir Çeçenya olmaması, tekrar tekrar buradan kendisine ve güvencesi altına aldığı Osetya’ya yeni bir saldırının yapılmasını önlemek için güvenceler, kontrol alanları kurarak çekildi.
Yaşananların üstünde görünenleri böyledir. Ancak Gürcistan olayının nedenleri ve sonuçları üstünde iyi durulması gerekir. Çünkü bu olay ABD ve ona müttefik olan AB ve karşılarında yer alan Rusya ilişkileri açısından önemli gelişmeler getirmektedir. Gürcistan olayları özünde bu ülkeler arasında yeni bir soğuk savaşın başlaması olarak değerlendirilmelidir. İlişkilerde yeni bir dönemeç alınmıştır. Berlin Duvarı çöktüğünden beri yaşanan gülüm balım süreci tamamlanmış başka bir uluslar arası politik döneme girilmiştir. Tarafların ilişkilerini bu kadar sıkıştıran durumları yakından değerlendirmek yerinde olacaktır. Ülkemiz de bu sıcak bölgeye yakın olduğu ve tarafların arasındaki ilişkiyle sıkı sıkı bağlı olduğundan olay ayrıca önemlidir.
Enerji Kaynaklarında Denetim
Birinci neden, Rusya’nın son dönemde çeşitli alanlarda güçlenmesi, çıkarlarının Batı çıkarlarından kopuşması ve Rusya’nın bunları ekonomik ve askeri olarak dayatacak güce yükselmesi ile bağlantılıdır. Rusya dünya ülkeleri ile geliştirdiği ilişkilerle de dünyada şekillenmeye başlayan anti Amerikan gelişimde bir güç odağı olarak yükselmektedir.
Enerji kaynakları bu işin başını çeker. Sovyetlerin dağılmasından sonra enerji kaynaklarının yoğun olduğu Hazar Havzası ve Orta Asya üzerindeki ülkeler yüzlerini Batı’ya döndüler. Ancak aradan geçen süreç içinde Batı’dan bekledikleri yardımı görmediler. Enerji kaynaklarının değerlendirilmesi için bekledikleri krediler gelmedi. ABD ve Batı böyle bir yardım için kendine Afganistan ve İran’da güvenceler arıyordu. Irak işgali bunun bir parçasıydı. Ama ABD buralarda başarılı olamadı. Olamadığı sürece de bölge ülkelerine yardım yapmaktan kaçındı. Onun yardım anlayışında ülke kaynaklarının sadece kendi çıkarlarına yamanması vardır. Afganistan ve Irak’taki askeri, İran’daki siyasi başarısızlığı böyle bir güvenceyi kendine sağlayamadığından Orta Asya ve Hazar bölgesinde bekleyen ülkelerle ilişkileri sürekli olarak salladı durdu.
Aynı süreçte petrol ve enerji fiyatlarındaki artışlar Rusya’yı güçlendirdi ve onu ABD’nin yapamadığını yapmaya itti. Bölge ülkeleri yüzlerini bu kez Rusya’ya çevirdiler. Bir yıllık süre içinde de Türkmenistan, Kazakistan ve Özbekistan gibi enerji zengini ülkelerle çok olumlu anlaşmalar yapıldı. Son olarak da İran ile yapılan anlaşmalar Rusya’ya buralardaki enerjiyi denetleme hakkı tanıdı. (bu doğrultuda ayrıntılı bilgi için “İran’a Mecbur Olmak” yazısına bakınız)
Sonuç olarak bölge enerji denetimi Rusya’nın eline geçti. Ya da başka bir deyişle ABD Sovyetlerin parçalanmasından sonra önüne koyduğu hedefleri yerine getirmemiş oldu. Buranın enerji kaynakları bilindiği gibi Bakü-Tiflis-Ceyhan yolu ile Akdeniz’e akacaktı. Ya da bir bölümü Afganistan üzerinden güneye, Pakistan ve Hindistan üzerinden Hint Okyanusu’na indirilecekti. Afganistan ile Çin’e verilecek enerji denetlenecekti. Tüm dünya ekonomisinin temeli ABD denetimine geçecek ve o dünyaya hakim olmayı sürdürecekti.
Hatta Rus petrol ve enerji kaynaklarının denetimi için şimdi içeride hapis olan Khodorkovski ile Gazprom bile onlara bağlanacaktı. Ama Putin bu politikayı başarılı bir şekilde püskürttü. Daha ileri giderek, Hazar ve Orta Asya enerji kaynaklarını çeşitli şekillerde ve yer yer de Batı sömürge anlayışından farklı, ülkelerin çıkarlarını da gözeten anlaşmalarla denetimine aldı. Yani artık AB’ye gidecek enerji kaynakları Rusya topraklarından geçecektir. Geçmese bile Rusya denetiminde olacaktır. ABD bu konudaki savaşı kaybetmiştir. ABD şimdi becerebilirse İran petrolüne mecburdur.
Enerji zengini Rusya aynı zamanda Batı ile baş edebilecek askeri güce de sahiptir. Çoğu silahları ve askeri uçakları dünya pazarlarında müşteri bulmaktadır. ABD sömürüsünden, baskısından kaçanlar ve ona karşı durmaya çalışanlar Rusya ile bağlantı kurmaktadırlar. Çin ile Rusya arasında Şangay çerçevesinde askeri anlaşmalar vardır, tatbikatlar yapıyorlar. ABD’nin yeni aşkı(!) Hindistan bile Rusya ve İran ile enerji alanlarında anlaşmalar yapıyor. Rus askeri uçaklarını alıyor. Latin Amerika ülkeleri Rusya silahlarını alıyorlar ve onunla askeri işbirliği kurmaya çalışıyorlar. Son günlerde Küba’ya yeni bir radar sistemi yerleştirilip yerleştirilmeyeceği tartışılıyor. Rusya, Afrika kıta ülkelerine enerji kaynaklarını geliştirici ve dağıtıcı cazip öneriler getiriyor. Bütün bunlar Rusya’nın dünyada yeni bir göreve soyunduğunu göstermektedir. Rus çıkarları dünya siyasetinde aktif bir rol oynamayı gerektirmekte ve olaylar onu buna itmektedir.
Bunları yazdığımız zaman şunu demek istiyoruz. Rusya çıkarları ABD ve Batı çıkarları ile çatışmaya başlıyor. O zaman Batı çıkarları tehdit altındadır. Batı kendini Rusya karşısında bir tehdit altında hissetmektedir. Dünyayı yüzyıllardır yönetmiş olan, bu konuda deneyleri olan ABD tarafından bu tehdit çok iyi değerlendirilmekte ve derhal hem de acil bir şekilde önlem alınmasını dayatmaktadır. Hem dünya enerji kaynaklarının denetim kaybı hem de ekonomik ve siyasi olarak güçlenen Rusya tehdidine karşı bir şeyler yapılmalıdır. Saldırıya hazırlanılmalı ve güçler harekete geçirilmelidir.
Karşı Tehdit
ABD Rusya’dan ekonomik ve siyasi olarak gördüğü tehdide askeri olarak karşı koymaktan başka yol görmez. Ufkunda ne ekonomik rekabet ne de siyasi rekabet vardır. Askeri olarak karşı durmaya hazırlanılacaktır. ABD Rusya’nın varacağı konumu çoktandır hissediyordu ve o nedenle yıllardır iki şey savunuyordu: Birincisi Polonya ve Çek Cumhuriyeti gibi Doğu Avrupa ülkelerine modern füze ve Radar sistemi yerleştirilmelidir. Ancak buna kılıf buluyor ve İran’a karşı savunma adını veriyordu. Açıktan Rusya’ya karşı diyemiyordu.
İkinci olarak Nato’nun genişletilmesini ve Rusya’ya komşu Ukrayna ve diğer ülkelerin Nato’ya alınmasını savunuyordu. Hatta Rusya’yı güneyden kuşatacak olan Gürcistan’ın ittifak içine alınması gerektiğini savunuyordu. Rusya bilinçli bir şekilde kuşatılıyordu. İran ve Kuzey Kore bahane ediliyordu. Rusya yatıştırılmaya çalışılıyordu.
Rusya’ya ise başta “Varşova yıkıldığına göre Nato’ya ne gerek var, o da dağıtılsın” dedi. Hatta bu doğrultuda AB içinde kendine yandaşlar buldu. Ama ABD kesinlikle her dönemde bir gerekçe bularak bu askeri ittifakı dağıtmadı. Nato’ya bir iş bulmak adına onu asıl sınırlı alanı olan Avrupa kıtasından çıkarttı. Afrika’da barış gücü görevine, sonra da Afganistan’da savaşma işine soktu. Özellikle Afganistan’daki başarısızlık Nato ülkelerini birbirlerinden daha çok kopardı ve bu askeri ittifakın geleceği ciddi ciddi tartışılmaya başlandı. Üye ülkeler huzursuzluk içindeydiler. Ama ona rağmen Avrupa içinde üyelerini arttırdılar. Son olarak Ukrayna ve Gürcistan’a gelindiğinde Rusya’nın kesin karşı koymaları karşısında bu işi burada bitirme ve Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne füze ve radar sistemi yerleştirilmesinden vazgeçme eğilimi ağır basmaya başladı. Rusya’yı direkt karşıya almanın gereği yoktu. AB içinde önce Almanya eski başbakanı Schröder ve sonradan da Fransa tarafından, Avrupa’nın enerji açısından Rusya’ya bağlı olmasının büyük bir sorun olmayacağı tezleri savunuldu. Yani Rusya ile dostluk çerçevesinde enerji bağlantıları yapılabileceği görüşü ağırlık kazanmaya başladı.
Ünlü Kissinger tabiri ile Avrupa eski ve yeni olarak ikiye bölündü. Eskiler yıllarca Rusya’ya karşı ABD baskısını yaşamışlardır. Onlar Rusya ile anlaşmaktan pek çekinmiyorlardı. Hem ABD’yi nasılsa yanlarına çağırabileceklerdi. Yeni AB üyeleri ya da eski Doğu Avrupa ülke liderleri ise halklarından kopma pahasına da olsa iyiden iyiye ABD politikalarını savunuyorlar ve Rusya’ya karşı askeri bir sınır ve güç olmasını benimsiyorlardı. Onlar açısından Batı ile Rusya arasında stratejik bir konumda olmak Batı yardımlarının gelmesi demek olacaktı, unutulmayacaklardı. Gelişmelerine hizmet edecekti. Yani çatışma ortamında olmak Batı ile işbirliğini arttırmanın bir yolu olacaktı. Anlaşılacağı üzere Nato dışında, AB içinde de Rusya’ya ekonomik ve siyasi açıdan bakışta çatlaklar vardı. Tüm bu nedenlerden dolayı, askeri, ekonomik ve politik olarak Rusya’ya nasıl bakılması; nasıl bir politik hat çizilmesi, nasıl ekonomik bağlar kurulması gerektiği konusunda AB ve Nato tek bir davranış çizememekte bir hedef belirleyememektedir.
ABD Rusya’nın tehditlerine karşı kendi ittifak gücünü sağlamlaştırmada sıkıntılar yaşar. Ne füzeler ve radar sistemlerini ne de Ukrayna ve Gürcistan’ın Nato’ya alınmasını dayatabilir. Bu çok önemli ve acil gördüğü önlemleri aldırtamaz.
Öte yandan önemli başka gelişmeler onu bu doğrultuda zorlamaktadır. Büyük emekler vererek eski Doğu Avrupa ülkelerinde yaptırdığı “renkli ya da portakal devrimleri” ömürlerini doldurmaktadır. Orta Asya ülkeleri birer birer Rusya’ya yüzlerini dönmektedirler. Ayrıca ABD’nin ekonomik gerileyişi, askeri başarısızlıkları onları “Amerikan Rüyasından” uyandırmaktadır. Halklar aradan geçen süreçte umutlarını yitirdiler ve ABD yanlısı rejimler zor durumdalar. Ukrayna ve Gürcistan artık bunların son halkasıdır. Bütün kapitalist zehirleri ile çürüdüler. Onların da Rusya’ya doğru kaymalarının günleri sayılı. Ancak AB ve Nato askeri sistemi içine bağlanabilirlerse bu ülkelerdeki olaylara daha iyi müdahale edebileceklerdir. Başka ufuklar açılacaktır önlerine. O nedenle acil olarak davranılmalıdır.
Karşı Atak
Bütün bu gelişmelere karşı bir atak yapılmalıydı. Yolsuzluklarla iyice sıkışmış, halkına verdiği vaatlerin hiç birini yerine getirememiş genç, deneyimsiz, batı aşığı, orada eğitim görüp değerleri ile donanmış avukat Saakaşvili işte ülkesini ateşe atmaktan başka bir yol bulamaz. Rusya’ya saldırır. Kendisinin de sitem edeceği gibi Batı hiç de umduğu yardımı göstermez. Ama bunda anlaşılmayacak bir şey yoktur. Çünkü ABD onu başka amaçlarına kurban etmiştir.
Propaganda başlar. Batı basınını dinlediğimizde Gürcistan halkı için ağlarız. Onların zalim Rus askerleri elinden çektiklerine üzülürüz. Dünya basını olmadık bir Rus anti propagandasına girişti. İşgalci Ruslar! Acımasız Rus askerleri! Rusya eski Sovyet döneminden kalma işgal günlerine geri dönüyor. Demokrasiler elden gitti. Herkesi katlediyorlar. Rus katliamı yaşanıyor. Çekilmiyorlar işte. Gürcistan’a yerleşecekler. Her gün saldırma durumları var. Rus saldırganlığı yeniden başladı. Bir Rusya korkusu ve öcüsü propaganda ediliyor. Halkların içine korku salınıyor. Gürcistan halkları ve Osetya haklarının acıları ile kendi acılarımızı özdeşleştirir olduk. Kimse de ortaya çıkıp bunu başlatan Gürcistan demiyor. Rusya’ya ver yansın ediliyor.
Amaç budur. Şu anda ABD enerji denetimlerini geri alacak durumda değildir ama Rusya’ya karşı askeri tehdit aracını sıkıştırmalı ve belirli güvenceleri almalıdır. Ruslardan korumak için Rice ABD askerlerini Gürcistan’a getirmedi. Bir iki uçağı ile Gürcü askerleri taşıdı. O kadar. Biraz da insancıl yardım yapıldı.
Ama başka yerlerde çok ciddi politik girişimlerde bulunuldu. Polonya ile füze anlaşması imzalanıverdi. Nato toplantısı yapıldı. Böylece Nato kendi içinde toparlanmaya çalışıldı. Ukrayna ve Gürcistan’ın derhal Askeri İttifaka alınması için görüşmeler hızlandırıldı. Ayrıca bol bol Rusya tehdit edildi. Nato gözlemciliğinden çıkartılma ile tehdit edildi. DTÖ girme hayallerinin sönmesi gerektiği söylendi. Dahası G8 lerden çıkarılması önerildi. Batı politikalarını belirleyen 8 büyük ekonominin toplantısına alınmaması gerekliliği savunuldu. BM toplansın ve Rusya’ya ihtar verilsin dendi. Bütün bunlar için ABD yetkilileri gece gündüz demeden çalıştılar, büyük bir politik saldırı gerçekleştirdiler. Rusya hem Batı ekonomik siyasi kurumlarından uzaklaştırılacak hem de uluslar arası gündemde karalanacaktı.
Elde Edilenler
ABD propagandalarının hedefinde Rusya ile AB arasını açmak ya da ikisinin arasına silahı ile girmek vardır. İki tarafın da birbirine olan bağlılığının kırılması yatar. AB’nin tavrında kesin bir anti Rus duruş almak olmadı. Rusya ne G8’lerden atıldı ne de DTÖ ile ilgili bir gelişme oldu. Nato toplantısı Rusya’nın Gürcistan topraklarından çıkmasına kadar ilişkileri dondurma kararı aldı. Çıktığı anda tekrar ilişkiye geçecektir. Ama Rusya kendisi Nato izleme toplantısından çekildiğini açıkladı. Beklendiği gibi askeri ittifak Gürcistan ve Ukrayna’nın hemen alınması doğrultusunda bir karar çıkartmadı. Yani aslında ABD’nin tüm yaygarasına karşılık büyük bir olay yaşanmadı.
Ama ABD kendi savunma sistemlerini yerleştirme anlaşmasını imzalattı. Ancak gene bu anlaşmalar üye ülke parlamentolarından oy çoğunluğu ile geçmek zorundadır. İşler durulduğu zaman bu oylamalar nasıl sonuç verecektir göreceğiz. Çünkü iki ülke açısından da genç bir halk muhalefeti vardır. Rusya da zaten bu muhalefeti devreye sokmaya çalışıyor. Bu ülkelere yerleştirilecek füzelere karşı kendi korunma füzelerini yerleştirecektir. O zaman da bu ülke halkları büyük bir tehlike altında olacaklardır. Amaç bir yandan da halkların öfkesini körüklemektir.
AB bu olay karşısında gene eski parçalanmışlığından kurtulamadı. Gürcistan’a Rus askerlerinin girmesinin ardından Baltık Cumhuriyetleri, Polonya ve birkaç ülke lideri destek ziyaretine gittiler. Ama Macaristan ve Slovenya, İspanya ve İtalya ile birlikte daha temkinli davrandılar. Yani AB bölünmesi hiç de Kissinger’in savunduğu gibi doğu ve batı Avrupa ya da eski yeni Avrupa olarak gerçekleşmedi. Kendi içlerinde de bölündüler. ABD’nin istediği gibi bir bütün halinde davranamadılar. Yani ABD bunca çabasına karşılık AB’yi ve de Nato’yu istediği zemine şimdilik oturtamadı. Ama Rusya ile soğuk bir savaş zeminine kendi oturmaya canla başla çalıştı.
AB Gürcistan’a Rusya’nın girmesinden sonra hemen acil bir barış anlaşması imzalama girişiminde bulundu. Dönemin lideri Fransa devlet başkanı Sarkozy önce Tiflis’e oradan da Moskova’ya giderek bir anlaşma imzalattı. Bu anlaşmaya yakından bakıldığında da ABD’nin istediği gibi Rusya’ya karşı sert bir tavır yoktur. Örneğin Rusya’nın işgal ettiği topraklardan derhal çekilmesi Osetya’dan da çekilmesi gibi maddeler yoktur. Anlaşma Rusya’nın bu işten kazançlı çıktığını gösterir. Gürcistan’ın toprak bütünlüğü kalmamıştır. Osetya kendi kaderini belirleyecektir. Hatta Osetya’nın Rusya Federal Cumhuriyetler Birliği’ne girmesi gündemdedir. Bir de bu yetmezmiş gibi Güney Osetya ile aynı konumda olan Abhazya’nın da Rusya Cumhuriyetler Birliğine katılması söz konusudur. Bu özerk bölge de Gürcistan’ın kendisine saldırmasından korkmakta ve Rusya’nın güvencesi altına girmeyi istemektedir. Gürcistan bu ABD kuyrukçusu saldırgan tavrı ile ülke bütünlüğünü kaybetmiştir. AB de bu gelişmeleri kabul etmiştir.
Rusya’nın bölgedeki konumu daha sağlamlaşmıştır. Şimdi özerk olan ama gelecekte kendisine daha fazla bağlanması beklenen özerk bölgelerin garantörlüğünü üstlenmiştir. Bu gölgelerin bağımsızlık ilanını kabul edeceklerini açıklamıştır. Batı’nın Kosova’yı tanıması gibi Rusya da Abazha’yı ve gelecekte isterse Osetya’yı bağımsız olarak tanıyacaktır. Bunlar Gürcistan açısından kayıptırlar. Arkasındaki ABD açısından da elbette kayıptır. AB de bunu savunarak ABD’yi kızdırıcı bir tavır içine girmiştir. ABD siyasi olarak da zemin kaybetmiştir.
ABD Gürcistan’ı gelecekte Rusya’nın bir Vietnam’ı yapmayı ister ama acaba becerebilir mi diye bir soru akıllara takılabilir. ABD bunu Afganistan’da denedi. Afganistan’ın işgal edilmesi için olaylar hazırlandığı şimdiki Oboma danışmanı, eskilerin ünlü siyasi uzmanı Brezinsky tarafından doğrulandı. Rusya buna izin vermeyip böyle bir tehlikeyi görünce oradan çekildi. Şimdi Gürcistan’ın saldırısı da Rusya’yı böyle bir işgale zorlar mı diye soruluyor. Ya da sınırında sürekli kan akacak bir alan mı yaratılıyor? Olabilir. ABD böyle bir şeyi deneyebilir. 11 Eylül sonrası Çeçenler’le denediği gibi bir baş ağrısı yaratmaya çalışabilir mi? Olabilir. Ancak Putin Çeçen ayrılıkçıların böyle bir işe kalkışmasının önünü alıcı çok akıllı politikalar uygulayıp buna izin vermedi. Şimdi de Gürcistan’da böyle bir kanayan bölge yaratılmasına karşı da başarılı politikalar uygulayabilir. Ayrıca Rus askerlerinin Gürcistan’dan çıkması uzun sürdü. Söylendiğine göre saldırılara karşı önlemler alınmıştır. Gürcistan’ın böyle bir Vietnamlaşmaya evrimleşmesi çok zor görünüyor.
Sonuç
Rusya’nın son günlerde Orta Asya, Hazar bölgesi ve İran enerji kaynaklarının denetimini alması ile birlikte ABD bu alanda büyük mevzi kaybetmiştir. Kaybın siyasi sonucu Rusya ile ilişkilerin gerginleştirilmesidir. AB ve Nato devreye sokularak gerekli değişikliklerin yapılmasını zorunlu kılmıştır.
Irak’ta askeri, İran’da siyasi başarısızlık, ABD ve Nato’nun Afganistan’da hala bir istikrar sağlayamaması, ABD’nin borçları ve ekonomik açıdan karanlık gelecek çizmesi, Gürcistan olayı ile başarmak istediklerini gölgelemiştir. Her ne kadar Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirmeye niyetlendiği radar ve füze sistemi anlaşmasının imzalanmasına ivme kazandırsa bile diğer konularda istediği başarıyı elde edememiştir. AB hala kararsızlığını sürdürmektedir. Rusya ile ilişkilerini bozmak niyetinde değildir. Bu doğrultuda ABD’nin izinde gitmekte çekinceleri vardır. Rusya ile arasını şimdikinden daha fazla germek düşüncesinde değil gibi gözükmektedir. AB içindeki farklı kutuplaşmalar da elbette böyle ABD darbeleri ile daha da derinleşmektedir. Ancak böyle gitmeye AB’nin eli mecbur gibi görünmektedir.
Tıpkı bizim ülkemizin egemenlerinin ne ABD’den kopabildiği ne de onunla yapabildiği gibi. Ekonomik, siyasi güçler dengesi gerçekleri ABD tarafından koparak daha bağımsız davranmayı dayatıyor, ama var olan bağlar ve çıkarlar bu kopuşmaları zorlaştırıyor. AB için de böyledir. Zaten dünyamız genel olarak böyle bir dönem yaşıyor. Yeni güçler dengesi her yerde kendini hissettiriyor. Yeni kopuşmaları yeni beraberlikler kurulmasını dayatıyor. ABD’nin Gürcistan’da denemeye çalıştığı bir yandan da budur zaten. Irak, Afganistan, İran ile kırılan ilişkilerin başka olaylarla tekrar birleştirilmesi. Ya da kopanların tam karşı tarafa alınması. Bush sürekli açıklıyor: “Ya bizden yanasınız ya karşıdan!” Bunun ikisinin arası yok. İşte bunu beceremeyen AB ve bizim ülkemiz de kıvranıp duruyor. Berlin Duvarı sonrası flu hale gelen karşı cephenin şimdi yeniden berraklaşması dönemine girildi. Yeni Soğuk Savaş lafları bunun ilk habercisi. Elbette bu yeni Soğuk Savaş eskisinden farklı olacaktır. Göreceğiz.