“Gandi Kemal”
Mehmet YILMAZER
23 Mayıs 2010
Kılıçdaroğlu’nun başkanlığı sadece CHP’de değil, tıkanan genel siyasal gidişte de bir değişime işaret ediyor. Bu değişim doğal olarak Ecevit’in İnönü’ye rağmen CHP genel başkanlığını almasıyla kıyaslanıyor. Fakat benzerliklerden çok farklılıklar öne çıkıyor. Ecevit, uzun ve inatçı bir mücadeleyle, toplumdaki genel sol rüzgârı arkasına alarak “milli şef”e rağmen seçilmişti. 12 Mart 1971 askeri darbesine karşı tavır alışta İnönü ile Ecevit’in yolları ayrıldı. 1972 Mayıs’ında CHP genel başkanı seçildi. 12 Mart askeri darbesinin bastıramadığı halk hareketini de arkasına alarak 1973 Ekim seçimlerinden birinci parti olarak çıktı. “Toprak işleyenin, su kullananındır”, “tekelci sermayeye karşıyız” sloganları o dönemlerin CHP’ne aittir. Sonraki yıllarda yükselen sınıflar mücadelesinin dalgası altında ezildi, hatta paniğe kapıldı, böylece “Karaoğlan efsanesi” daha 12 Eylül faşizmi gelmeden tam bir çöküşle bitti. 12 Eylül sonrası Ecevit ise tam bir siyasal enkazdan ibaretti.
Kılıçdaroğlu ise, bir kaset skandalından sonra başkan oldu. Baykal, siyaseten değil, ahlaki olarak tasfiye oldu. Kaset sahiplerinin böyle bir sonuç bekleyip beklemediklerini bilemiyoruz. Ancak Kurultay’da ortaya çıkan “coşku” siyasetin derinliklerinde yaşanan birikimin bir göstergesidir. Ecevit, CHP genel başkanı olduğunda parti zaten değişmişti, oysa günümüz CHP’ inde, eğer olacaksa, “değişim” henüz başlıyor.
Kaset olayı ile CHP’inde yaşananlar kriz içinde olan burjuva siyasi ortamındaki gelişmeleri hızlandıracaktır. Adeta değişmez oranlara sabitlenmiş Erdoğan-Baykal dengesi artık bozulmaya adaydır. Elbette dengelerin bozulması için sadece bir “Gandi Kemal” yetmez, CHP’nin kemikleşmiş siyasetinin de değişmesi gerekir.
Kılıçdaroğlu Kurultay konuşmasında ağırlığı yoksulluğa ve yolsuzluğa verdi. Bu değişim için bir işarettir. Fakat bu konulara Baykal CHP’si girmeye bir türlü cesaret edememişti; ya da arada değinilen konular olarak kaldı. “Gandi Kemal” bu konuda ne kadar cesaretli ve samimi olacak, göreceğiz. Öte yandan, mayınlı araziye, ani “Kürt sorunu”na ise hiç değinmedi. Fakat sadece yoksulluk bile tehlikeli bir konudur. Ecevit’in başına ne geldiyse bundan geldi. “Karaoğlan”ı destekleyen kitleler çok geçmeden onu aştı. O dönemler hatırlansın! Bir de derin devletin provakasyonları artınca, Ecevit tam bir paniğe kapıldı. Bir yandan derin devlet provakasyonları, öte yandan Demirel’in “CHP’de komünistler var” suçlamaları ve elbette esas olarak yükselen sınıf mücadelesi koşullarında “Karaoğlan” büyük bir korkuyla kendine “umut” bağlamış kitlelerden hızla koptu. DİSK’in eylemlerine öfkelenerek bir konuşmasında Ecevit, “ödeyecek diyet borcumuz yok” diyerek, “halkçı Ecevit” olmaktan çıktığını açıkça ilan etmişti.
Günümüzde yükselen bir sınıf mücadelesi yok. Ancak biriken bir öfke var. Tekel işçilerinin eylemleri ve son 1 Mayıs coşkusu bir şeylerin kıpırdamakta olduğunu gösteriyor. Oysa günümüzde yoksulluk ve işsizlik Ecevit günlerinden çok daha kötü. Ancak çalışan kitlelerin örgütlenmeleri “eski güzel günlere” göre büyük güç kaybetti. Yoksullar güvenecekleri bir örgütlenmeye sahip olamayınca, ya toplumsal çürümenin girdabına düştüler, ya da siyasal islamın sadaka dağıtan tarikat ağlarına. Çalışan kitleler ve yoksullar özellikle son on yıldır bu ağlarda çırpınıp durdular. Artık ağların yırtılma zamanı geldi. “Gandi Kemal”in bu yönde bir rolü olabilir. Ancak sadece bu kadar. Ecevit’in yapamadığını, yani kitlelerin coşkusunun önüne geçmeyi, “Gandi Kemal”in de yapması imkânsızdır.
Burjuva politikasındaki krizi en güzel, Salı günü grup toplantılarında Erdoğan ve Baykal atışmaları gözler önüne seriyordu. CHP, Kılıçdaroğlu ile “sahaya” inerse bu kısır tabloda kaçınılmaz değişimler yaşanacaktır. Neoliberalizmin, siyasal islamın ve umutsuzluğun ağlarında bocalayan kitlelerde bir kıpırdanma yaşanabilir. Fakat sorun da bu noktada başlayacaktır. Öfkenin kıpırdanmasına ne AK Partisi ne de CHP çare olabilir.
Yaklaşan politik süreç, sosyalist mücadele için yeni bir sınav dönemi olacaktır. AK Partiyi eleştirmek, “Gandi Kemal”in dediklerini yapamayacağını söylemek yetmez. Ecevit’in 1970’lerin sonlarında yarattığı düş kırıklığına karşı devrimci örgütlenmeler gerekli cevabı veremeyince 12 Eylül yaşandı ve Selimiye kışlasının önüne “işçi önderleri” teslim olmak için sıraya girdi. Şimdi, Sosyalistler kendilerini, Gandi Kemal”in kitlelerde yaratacağı düş kırıklığına umut bağlayan politikalarla sınırlarlarsa, kendileri de büyük bir düş kırıklığı yaşamaları kaçınılmazdır.