Dünyadaki Cehennem
Av. Sevgi EVREN
01 Nisan 2014
Tek tanrılı dinlerle birlikte cennet cehennem karşılaştırmasının başlamasından bu yana bir şeyin ne ne kadar kötü, yaşanılmaz olduğunu anlatmak için onu cehenmmene benzetiriz. Ve çoğu zaman da bir eylemi cezalandırma amaçlı olarak eyleme karşı yaptırm olarak cehennemi adres gösteririz. Ama bu duruma uymayan bir şey var ki, cehennemi daha yaşarken tadan işçiler ve çalışma koşulları.
Bir sendika avukatı olarak meslek hayatımda beklemelere, adaletsizliklere, çözümsüzlüklere çok defa rast geldiğim ve normal bir yaşam için normal olmayan bir çok şeye mesleğin olağan akışı içinde alıştığım çok oldu. Ama alışamadığım bir husus var ki, iş kazaları ve meslek hastalığı konularında keşif yaparken girilen fabrika ortamları ile işletme müdürleri ve patronların yaşananlar karşısındaki umusamazlığı.
Önce fabrika kampüsünün bahçesine girersiniz. Bahçede onlarca çeşit bitki vardır. Yeşil alan düzenlemesi, ışıklarla süslenmiş bekleme salonları, iyi mobilyalar ve parlak showroomlar göz doldurur. Mahkeme heyetine son derece saygılı davranan fabrika yetkililerinin gözlerinin içine bakarsanız; ben senin işçilere nasıl davrandığını da biliyorum der gibi. Ama cevap alamazsınız.
Fabrikanın, renkli dünyasından bir kapı ile renksiz ve sıcak, renksiz ve gürültülü, renksiz ve kan ter içinde, soluk soluğa çalışan işçilerin üretim yaptığı bölüme geçersiniz. Arada sadece küçük bir koridor ve plastik bir kapı vardır. Dünyadaki cennet ve cehenmmi ayıran sadece plastik bir kapıdır.
Bana bunları yazdıran son olay İşçi Sağlığı İş Güvenliği Kadın Meclisimizin Çorlu’da yaptığı bir atölyeye gelerek, dertlerini ortaklaştırmak isteyen iki kadın işçi arkadaşın anlattıkları ve çalıştıkları fabrikada yaptığımız keşif sırasında edindiğim aynı cehennem algısı oldu.
Kadın işçi arkadaşlardan Gönül, işyerinde meslek hastalığına yakalanarak bir kulağında büyük oranda işitme kaybı yaşayan arkadaşımız. Sıdıka ise, işçi sağlığı iş güvenliği tedbirleri alınmadığı için çalışırken geçirdiği iş kazası sebebiyle 6 aydan fazla çalışamamış diğer işçi arkadaşımız. Çorlu atölyemizde çalışma koşullarını ve sıkıntılarını paylaştıklarında defalarca karşılaştığım cennet-cehennem algısı bende tekrar canlandı ve Sıdıka’nın davası için fabrikaya keşfe gittiğmizde de aynı tablo en canlı haliyle yine önümdeydi.
Mahkeme heyetinden önce fabrika binasına gittiğimizde önce içeri alınmadık. İçerdeki cehennmi bilenler içeri alınmak istemezler. Heyetle birlikte ışıkların altından geçerek plastik kapıya geldiğimizde üretim alanında birbiri ardına dizilmiş onlarca makinenin arasında gidip gelen işçiler çalışıyordu. Kapıyı açar açmaz yüzünüze vuran sıcak “burada nasıl çalışılabilir ki” diye adeta size bağırır. Keşif bitene kadar aynı soruyu sorarsınız. Yetersiz havalandırma sebebiyle üretilen kumaşın tozu 10-15 dakika içinde kendisini hissettirir. Kullanılan kimyasallar, ortamdaki yüksek ses, uzun çalışma saatleri, mola saatlerinin yetersizliği, kötü yemekler, şeflerin idari amirlerin mobbingi çalışma koşullarını daha da zorlaştırır.
Tüm bu koşullar altında Gönül ve Sıdıka aslında uzun bir örgtütlenme çalışması da yürütüp işyerinde bir sendikanın yetki almasını da sağladılar. Yüksek ses sebebiyle Gönül bir kulağının duyma yetisini büyük oranda kaybetti ve bu yaşadığının meslek hastalığı olarak tespit edilebilmesi için hem patrona karşı hemde sosyal güvenlik kurumunun bürokrasisine karşı amansız bir mücadele veriyor. Bu mücadelesinin sonucunda patron tarafından işten atıldı ama bu mücadelesinden geri adım atmasına neden olmadı. İşyerinde çalışmaya devam ederken yaptığı bu ısrar aslında sadece kendisinin değil kendisi ile aynı koşullarda çalışan tüm işçilerin menfaatinde ısrardır ve Gönül hamile olduğu halde işten atılarak bunun bedelini en ağır biçimde ödemiştir.
Yine Sıdıka geçirdiği iş kazasına karşı her türlü şikayet hakkını kullanmış ve bu iş kazasına karşı sessiz kalmamıştır. Sonuç; raporu biter bitmez o da işten çıkarılmıştır. Ama bu iki işçi arkadaşımızda yaşadıkları cehenneme, cehennemin içinden itiraz etmişler ve mücadele etmeyi seçmişlerdir. Sıdıka gerekli tedbirleri almayarak iş kazası geçirerek yaralanmasına sebep olan patron ve vekilleri hakkında ceza kararı çıkartacak. Ve Gönül yükses ses sebebiyle yaşadığı mağduryeti meslek hastalığı olarak tespit ettirecek. Bu halde sadece onlar değil tüm işçiler kazanacak.
İş cinayetleri istatistiklerinde isimlerini andığımız işçi arkadaşlarımız 2013 yılında aramızdaydı. Belki bazılarıyla aynı fabrikada çalışmışlığımız bile vardır. Ama bugün yoklar ve önlenebilir iş kazaları sebebiyle en büyük bedeli ödeyip aramızdan ayrıldılar.
Emeğinden başka satacak bir şeyi olmayan işçi arkadaşlarımız, daha fazla kar etmek adına en basit önlemleri almayan, işçilerin hayatlarını ve sağlıklarını önemsemeyen patronların ve patron temsilcilerinin bu hırslarının bedelini ödediler. Onları hatırlamak ve iş cinayetlerinde başka işçilerin ölmemesi için, başka işçileri sakatlanmaması, bedeller ödememesi için tüm işçi arkadaşlara büyük sorumluluk düşmektedir. Bugün bir çoğumuz borçla dönüyoruz ve kredilerle yarınlarımızı ipotek etmiş durumdayız. İşsiz kalmamak adına her türlü çalışma koşuluna razı ediliyoruz. Ama buna bir dur demeliyiz. Örgütlenmeliyiz. Emeğimize, sağlığımıza, yaşam hakkımıza ve işçilik haklarımıza sahip çıkmalıyız.