Ölülerimiz…
Sesleri dünyamız kadar bilge.
Birazdan kalkacaklarmış gibi
uzanıp bir sipere
koyulaşan…
Ölülerimiz…
Bakışları
uçmaya hazırlanan bir kartal kadar çevik,
vurgunum
gizleyemem.
Sen bağrımı amansızca zorlayan siyahlık
unutma
öldürmekten daha kuvvetlidir ölebilmek.
“Ben Nusrettin Yılmaz, Sosyalist Vatan Partisi kurucularından ve DİSK Deri-İş Sendikası Genel Başkanıyım. Kavga alanı; işçi sınıfının, ezilenlerin kurtuluşu için dövüşenlerin meydanıdır. Sırtımızda devraldığımız miras, geleneğimizden gelen ruhla buradayız. Bugün burada dik durabiliyorsak eğer devrimci kavganın bir neferi olduğumuz içindir. İşçiler “Ali Hoca” der… İşçilerin Ali Hocası ancak devrim ve sosyalizm mücadelesinde yaşayacaktır, bu kavga sahip çıkanındır.”
AKP ve Saray faşizminin hayatlarımızı iyice kuşattığı bugünlerde örgütlenme olanaklarımız son derece kısıtlanmışken; sarı sendikalar, mahkemeler, yasalar, kısacası devlet çarkının tüm paslı çivileri sınıf mücadelesinin önünde birer engel olarak yükselmişken yapmamız gereken mücadele geleneğimize bir daha bakmak ve inancımızı tazelemektir.
Nusrettin Yılmaz’ın sosyalist harekete, Kıvılcımlı geleneğine girişi 1970 başlarındadır. Onun esas belirleyici karakteri işçi sınıfının iktidar mücadelesine duyduğu inançtır. Bunun için ömrünü işçi sınıfının mücadelesine adadı ve son anına kadar bu kavganın bir neferi olarak çalıştı. İşçiler arasında Ali Hoca olarak bilinirdi. Ölümünün 22. yılında direnişçi işçilerin yolundan yürüyen biz emekçilere de onu anmak ve direniş bayrağını daha yukarıya taşımak düşmektedir.
2004 yılında Nurettin Yılmaz’ın ölüm yıldönümü vesilesiyle Bursa’da yapılan bir anma etkinliğine katılmıştım ve Nusret Hoca’nın eşi ve birkaç eski mücadele arkadaşı ile beraber bir işçi arkadaşının evine konuk olmuştuk. 2 katlı eski bir binanın dışardan çıkılan merdivenleriyle 2. katta bulunan eve çıktığımızda bizi iki candan insan karşılamış ve hepimizi tek tek kucaklamışlardı. Ali Hoca’nın tanıdıkları olarak haneye hiç hesapsız davet edilmiştik ve bir bakıma Ali Hoca’nın torpillisiydik. Pırıl pırıl bir işçi evinin az eşyalı ve beyaz örtülü salonunda limon kolonyası ve şekerle buyur edildik. Yaşlı işçi çift, hatıralar arasında Bursa’da, özellikle Mesken’de yaşanan örgütlenme deneyimlerini anlatıyorlardı ve benim gibi çömez bir dergi muhabirine muazzam bir eğitim verdiklerinin farkında değillerdi. Onlar Ali Hoca dedikçe gözlerinde parlayan ışık, çay bardağını tutarken titreyen ellerindeki emeğin izleri, devrimci inat, yoldaşlık hukuku, sınıf düşmanlarına duyulan öfke; ondan sonraki yürüyüşümde hepsi birer köşe taşı oldu benim için. O birkaç saatlik sohbetten ve tüm anlatılarından anlıyordum ki Nusrettin Yılmaz, sınıf mücadelesi içerisinde sıkı bir örgütçüydü. Girdiği hiçbir alandan; işçi, gençlik, memur, mahalle vb. asla eli boş çıkmamıştı. Onun örgütçülüğünün gücü, derin bir yoldaşlık duygusundan, insana olan sevgisinden, sosyalizme duyduğu inancından geliyordu.
Yine bir mücadele arkadaşının anlatısından kısaca alıntılarsam; “Nusret mücadelesi süresince örnek bir örgütçü kişiliğin yanında, kuralınca mücadele eden örnek bir örgütlü de olmuştur. Bu tutumu hem sözle hem kendi yaşam tarzıyla etrafına da öğretmiştir. Onun kanalından, özellikle Bursa’dan mücadeleye katılan genç kadrolar, sadece Bursa’da değil Adana’da, İzmir’de, İstanbul’da, Merkez yönetimde öncü konumlarda mücadele etmişler, uzun yıllar, hareketin “ileri taşıyıcıları” olmuşlardır. 12 Eylül sonrasında Nusret Hoca’nın, partinin yeraltında yeniden yapılandırılmasında da rolü belirleyicidir. Bu dönemde yeraltı sendikacılığının öncü emekçilerindendir. Daha sonra gelişen süreçte artık yeraltı sendikaları “yerin altına” sığmaz hale geldiğinde, Adana’dan İzmir’e, İstanbul’dan Bursa’ya; metal, tekstil, genel hizmet, kimya ve deri iş kollarında yüzlerce işçinin katıldığı eğitim, propaganda ve örgütlenme toplantılarından dışarıya, geniş işçi yığınlarına bir devrimci işçi önderinin adı ulaşıyordu: Ali Hoca. Yaşamı, mücadelesi ve anısı onurumuzdur!” (Sebüktay Kaan/ 4.12.2009)
İş, Ekmek, Adalet için Direnişte bize yol gösterdiler… Kavga sürüyor.