Binali Yıldırım Rusya gezisi sırasında önemli açıklamalar yaptı. Daha doğrusu Türkiye dış politikasına “dışarıdan” verilen ayarları duyurdu. İki üç hafta içinde bu konuda yapılan açıklamalar alt alta konulsa hangisinin gerçek olduğuna inanmak çok zorlaşır. Dışarıdan bakılınca Türkiye gemisi, kuvvetli rüzgarlar altında yalpalayan bir görünüm veriyor.
Birkaç hafta önce Erdoğan AP’nin “dondurma” kararına karşı esip gürlemişti. Aradan çok zaman geçmeden aynı Erdoğan “Biz altı yüz yıldır Avrupa içindeyiz” gibi bir açıklamayla yeni bir tarih dersi verdi. Fakat en net açıklamayı Moskova’dan “Türkiye makas değiştirmiyor.” diyerek Binali Yıldırım yaptı. Önceki açıklamaların içeride ve dışarıda yarattığı tepkileri dikkate alan iktidar bir manevra daha yapma gereğini duymuş olmalı. Üstelik son yaşanan dolar fırtınasını “dış güçlerden” bilen Saray ve iktidar yaklaşan krizin ciddiyetini yeni kavramış olmalı ki, üst üste ekonomik tedbirler açıklıyor. Dolar bozdurma gibi hamasi kampanyaların krize hiçbir faydasının dokunmayacağı biliniyor.
Bu gidiş karşısında AB’ye karşı efelenen Ankara yelkenleri indirerek “makas değişikliği” olmadığı açıklamasını yapmak zorunda kalmıştır. Para hem gelmiyor, içerideki ise dışarıya kaçıyor.
Öte yandan Başbakanın yaptığı ikinci önemli açıklama Suriye politikası üzerinedir. Erdoğan yine bir konuşmasında “Biz Suriye’ye Esad’ı devirmek için girdik” deyince Moskova ile kriz çıkmıştı. Başbakan “El Bab’a Halep için gitmiyoruz.” açıklamasını yapmak zorunda kaldı. Meğer Ankara “Halep’e insanı yardımı kolaylaştırmak” gibi çok insani bir niyete sahipmiş. Ankara’nın bu manevrayı yapmak zorunda kalması, hangi dengelerin arasında hareket ettiğini kavramasına yol açar mı bilemeyiz. Ancak Erdoğan’ın Şanghay Beşlisi içinde “daha rahat hareket edebiliriz” hayalinin sınırlarını çok açık bir şekilde çizmiştir. Başbakan’dan öğreniyoruz: “El Bab, Suriye’deki ‘son duraktır.’” Saray’dan büyük gürültüler yükseliyor, ancak sonuç tam bir sıfırdır. Erdoğan öfkeyle pek çok şeyi bozuyor, ardından Başbakan bozulanları toparlamaya çalışıyor.
İkide bir patlak veren “makas” veya “eksen” tartışmasının altında yatan nedir? Dünyada ve bölgede yaşanan güç dengelerindeki değişimdir. 1990’lı yıllarda yıldızı iyice parlayan “yeni dünya düzeni” artık bitmiştir. Dengeler yeniden kurulacaktır. Bu düzen değişikliğinin altında kapitalist merkezlerin yeni bir sermaye birikim yolu arayışı yatıyor. Otuz yıldır “kuralsızlaşma”, özelleştirmeler ve mali spekülasyonla özetlenebilecek sermaye birikim sistemi 2008 bunalımı ile tıkandı. Yenilenmesi gerekiyor. Bu yolda oyalama ve ertelemeler gelip bir sınıra dayanınca Trump gibilerin öne çıkması kaçınılmaz oldu.
Yeni sermaye birikim sisteminin yaratılması bir kaç yıllık iş değildir. O nedenle dünya çok sancılı bir sürece giriyor. Aynı zamanda yeni dönem bazı ipuçları veriyor. 90’lı yılların yeni dünya düzeni, Körfez ve Irak işgali ile sembolize olmuştu. İki binli yılların ilk çeyreğinde şekillenecek yeni dünya düzenin ağırlık noktasının ise Pasifik bölgesi olma olasılığı çok yüksektir. Dolayısıyla Ankara, AB’den sıkılıp Şanghay’a yanaştığında daha rahat bir bölgeye gitmiş olmayacaktır. Rusya ile ilişkinin netameli gidişi bunu gösteriyor. Ankara nereye yanaşsa bu yapısıyla bir manevra alanı kazanamaz.
Türkiye üç temel unsurdan yoksundur. Önce geniş ve kapsayıcı bir strateji sahibi değildir. Öylesine günlük ve kaba zikzaklarla yürüyor ki bir çukura düşmesi veya bir duvara çarpması kaçınılmazdır. Saray ve AKP bir söylediğini öbür gün yutunca işi düzelttiğini sanıyor. Oysa böyle davranarak kendi manevra alanını daraltıyor. Güvenilmez bir güç olduğunu sık sık kanıtlamış oluyor. İkinci olmayan unsur ekonomik rekabet gücüdür. AB içinde bundan yoksundur. Ancak Şanghay’a gidince aynı ölçüde güçlü rakiplerle karşı karşıyadır. On beş yıldır rantla dönen ekonomide, Rahmi Koç’un dediği gibi, “Yatırımlar taşa, toprağa gitti, rekabet gücü kazanamadı”. Bu ekonomi ile Ankara ister AB’de isterse Şanghay Beşlisi’nde olsun hareket alanı çok sınırlı olacaktır. Üçüncü unsur, askeri gücüdür. Türkiye, bölgede Suriye krizinden beri boyundan çok büyük işlere karışmaktadır. Ancak her seferinde boyunun ölçüsünü almaktadır.
Ankara çok kutuplu dünyada kendine hareket alanı yaratmaya çalışıyor. Ancak bunun hiç kolay olmadığını Başbakan’ın ağızından duyduk: “Türkiye makas değiştirmiyor”. Aslında “değiştiremiyor” demeliydi. Elli yıllık ittifakları içinde olamayan, ancak yeni ittifaklara doğru yelken açma gücü olmayan Ankara’yı çok zor günler bekliyor.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]