Davos Dünya Ekonomik Forumu’nun Ardından: “Yanıtları, Çözümleri Yok”
Ayşe TANSEVER
3 Şubat 2009
Davos 2009, Dünya Ekonomik Forumu, 5 gün süren toplantılar, tartışmalar ve paneller, sonunda bitti. Bu Forum’un diğer yıllarda yapılanlardan farklı özellikleri vardı.
Dünya finans-kapital güçlerinin bu zengin ve önemli toplantısına çiçeği burnunda ABD Devlet Başkanı Obama katılmadı. Belki de “katılamadı” demek daha doğru olur. Birkaç yıl önce ülkesi yeni liberal politikalarla tüm dünyaya istikrar, nurlu ufuklar vaat ediyordu. Devletin ekonomiden elini ayağını çekmesi isteniyordu. Denilenler hemen hemen her yerde ekonomilere uygulandı. Bunun sonucu eskilerin savaşlara yol açmış en derin krizlerinden daha derin bir krizin içine girildi. BM verilerine göre “önümüzdeki yıl 1 milyar insanı açlık bekliyor.” Halklar refaha kavuşmayacaklar, aksine yoksulluk ve hastalık içinde kıvranacaklar. Merkez ülkeler dâhil tüm dünyada milyonlarca insan işsiz kalacak. İstikrar değil, dünyamızı görülmedik bir istikrarsızlık bekliyor. Bırakalım dünyayı, kendi ülkesinde bile Obama’nın halkların bu kaderini değiştirecek bir reçetesi yok. Öyleyse neden gelsin? Kendisinden öncekilerin yaptığının hesabını da verecek değil. Obama katılmadı.
Davos’ta eski forumlardan farklı olarak bankacılar da eksikti. Finans çevreleri genel olarak forumun temel direkleri olurdu. Tavsiyelerde bulunur çıkarlarını dayatırlardı. Bu kez eskisi gibi boy göstermediler, uzak kalmayı tercih ettiler.
Buradan ilk olarak, “dünyayı yöneten finans-kapital güçlerinin krizden çıkmak için bir çözümü olmadığı” sonucunu çıkarabiliriz. Yeni bir öneri de getiremiyorlar. Onun için de Obama gibi, finans çevreleri de foruma katılmadılar.
Finans çevrelerinin bir arayış içinde olmadığı da anlaşılıyor. Bu gurubun önde gelen sözcülerinden olan Financial Times gazetesi ekonomi sayfası sorumlusu Martin Wolf, forum sonrası değerlendirme yazısında şöyle diyor. “Dünya ekonomisi mükemmel durumda ama politikası rahatsızlık veriyor.” (Financial Times 31 Ocak 2009) Her ne kadar politikacılar ve belki de reel ekonomi çevreleri ekonominin gidişinden rahatsızlık duysalar bile genelde finans çevreleri hoşnutturlar. Ekonomiyi mükemmel görüyorlar. Bankaların kurtarılması devlet müdahaleleri, birbiri ardına her ülkede açıklanan istikrar ve teşvik önlemleri işlerine geliyor. Keyifleri tıkırındadır ve bu gidişin değişmesini istemiyorlar. Demek ki Forum’a gelip ancak “devam” diyebilirlerdi. Talepleri bunun böyle devam etmesidir. Wolf ekliyor. “Politikacılar risk almalılar. Risklerin farkındalar.”(ay) Yani politikacılar yoksul ve aç halkların ayaklanmalarına, protestolarına karşı durmak zorundalar. Onların şikâyetleri olabilir. Halkları nasıl dizginleyeceklerini düşünsünler. Düşünsünler ama bizlere dokunmasınlar. Finans çevrelerinin derdi budur.
Diğer bir değişiklik, katılan politikacı sayısıyla ilgili. Finans çevrelerinin aksine 2009 Forumu’na ilk kez bu kadar çok politik lider katılmış. Şimdiye kadar gelenlerin tam iki katı (40 lider) varmış Forum’da. Üstelik İngiltere, Almanya, Çin, Meksika, Rusya vs gibi önemli ülkelerin liderleri geldiler. Krizden nasıl çıkılacak? Çıkılabilecek mi? Diğer ülkeler neler yapmayı düşünüyor? Nasıl önlemler alınabilir? Yeni liberal politikaların iflasının sonrasında neler yerine konulabilir. Önde gelen politikacılar haklı olarak bunu merak ederek arayış içinde Forum’a katıldılar.
Forum’a yakınmalar, eleştiriler, şikâyetler, suçlu aramalar hâkimdi. 3. Dünya ülke burjuvaları merkez ülkelerini eleştirdiler. Forum’un açılış konuşmasını yapan Putin, Batı ülkelerini sömürgeci tutumlarından vazgeçmeye, öz eleştiri yapmaya çağırdı. “Batı kendi çıkarlarını dikte etmesin, ekonomik bencillikten sıyrılsın” dedi. İşbirliği ve eşitlik önerdi. Özünde bu talepler hemen hemen tüm merkez dışı ülkelerin dilindeydi. Yeni liberal politikaların onları soktuğu durumu göstererek suçlayıp yakınıp durdular.
Joseph Stiglitz gibi ünlü burjuva ekonomistler de politikacılara katıldılar, “Finans sistemi yenilenmeli” dediler. Putin, doların uluslararası rezerv parası olmasına, onun egemenliğine çattı. “Başka dünya paralarından rezerv paralar yapılmalı” dedi. Bu gidişatın kötülüğüne, çok büyük bir fırtınanın yaklaşmakta olduğuna işaret etti.
Dünya ekonomisi nasıl yeniden canlandırılacaktır? Putin ve Stiglistz, hükümetlerin açıkladığı ekonomik kurtarma paketleri ile canlanma sağlanamayacağını savundular. Putin, devlet müdahalelerine karşı dururken, Stiglist bunun zenginlerin ceplerine gideceğini, tüketime harcanmayacağını, işsizlere yapılacak yardım gibi ekonomide bir etki yaratmayacağını savundu.
Putin’in tabiri ile “yaklaşan müthiş fırtınadan” korunma yolları arandı. En büyük tehlike olarak “korumacı önlemler” gösterildi. İç pazarı korumak için çeşitli şekillerde gümrük duvarları yükseltilmeye başlanırsa, bu paniğin global ekonomileri yangın alanına çevireceği savunuldu. Bunun ilk işaretlerine dikkat çekildi. Obama’nın “Buy American” yasası buna çok güzel bir örnektir. Eğer parlamentodan geçerse ve de geçerken biraz daha koyulaştırılırsa Amerikalılar yerli mallarını almaya teşvik edilecek. Hatta önlem paketindeki 900 milyar dolar sadece ABD üretimli mallara kullanılabilecek. Avrupa Birliği süt ürünlerine yeniden sübvansiyon koymaya hazırlanıyor. ABD’nin araba sanayine yaptığı teşvik Almanya’yı kızdırıyor, haksız rekabet olarak görüp ABD ve AB arasında ticaret savaşı başlamasından söz ediliyor. İlaç sanayini korumak için Endonezya ülkeye ithal edilenlere kısıtlamalar getirmeye başlamış. Dünya çelik devi şirketini korumak için Hindistan, “çeliğe gümrük konulmasına tahammül edemeyeceğini” açıkladı. Bu türden korumacı kararların derhal önünün alınması gerektiği savunuldu.
Çarenin korumacılık değil, tam aksine gümrükleri daha da indiren Doha anlaşmasının imzalanması olduğunda karar birliği vardı. 2001 yılından beri bir yılan hikâyesine dönen Doha görüşmeleri, 3. Dünya ülkeleri ve merkez ülkelerinin arasındaki son gümrük duvarlarını kaldırmak için yapmaya çalıştıkları anlaşmanın adı. Kriz sonrası Bush’un Washington’da topladığı “ne yapılabilir” toplantısında, 2008 yılı sonuna kadar Doha anlaşmasının imzalanması kararlaştırılmıştı. Ama merkez ülkelerinin bencilliği anlaşmanın imzalanmasının önünde engel. Şimdi Nisan ayında yapılacak G-20’ler toplantısına umut bağlanmış durumda. Doha küreselleşmenin “güzel” günlerinde imzalanamadı, şimdi zor kriz günlerinde imzalanabileceğine umut bağlamak “ölü gözünden yaş beklemek” gibi bir şeydir. Önümüzdeki günlerde korumacılığın artmasını beklemek yanlış bir tahmin olmaz sanırız. Domino etkisi ile de tüm dünyaya yayılması kaçınılmaz olacaktır. Bu işin nerede, nasıl, kim tarafından durdurulacağı da belli değildir. Davos’ta dile getirilen korkulara çare bulunamayacaktır.
Sonuçta “büyük bir fırtına” geliyor. Finans-kapital güçleri bunu önlemek için aralarında bir uzlaşmaya varamıyorlar. Fırtınayı görenler Davos’a umut bağlamışlardı ama bir sonuç çıkmamasına sinirlendiler. Morgan Stanley’in yöneticisi Stephan Roach “ Wall Street yanlış yaptı. Piyasa düzenleyicileri yanlış yaptı. Rating şirketleri yanlış yaptı. Merkez Bankaları yanlış yaptı. Politikacılar yanlış yaptı. Hepimiz yanlış yaptık, tamam” diyor. “Ama şimdi ne yapacağız?” diye soruyor. Soruyor, çünkü şunu görüyor. İş sadece bunların yanlış yapması ile kalmıyor, bu bir sistem sorunu haline geliyor. Sorulara yanıt vermemenin ve çözümler üretmemenin sistemi temelinden salladığı görülüyor. Davos 2009 Forumu’na katılanlar bu gerçekliği görmüş olmalıdırlar. Şimdi bakalım yoksullaştırdıkları halklara nasıl hesap verecekler.