Ekonomik sarsıntılar ile politik kördüğümlerin çakışacağı bir döneme giriyoruz.
Var olan koşullardan istikrarlı bir koalisyon çıkma şansı çok zayıf. Tepetaklak olmuş bir AKP ile kurulan koalisyonun yanındakini de cehenneme sürükleme şansı çok yüksek. Bu açıdan tüm iktidarperestliklerine rağmen CHP veya MHP’nin AKP ile koalisyon kurması oldukça zor, Erdoğan’ın statüsü ve yolsuzluklar meseleleri bu koalisyon denklemlerini zorlaştırıyor. Yolsuzluklardan hesap sorulmasını sağlayamayan bir koalisyon ortağı hırsızların suç ortağı olur. AKP’ye oy verenler dahi 17 Aralık tapelerinin sahte olmadığını biliyor. TÜSİAD, A.Gül ile revizyona uğratılmış bir AKP ile Derviş’in ekonominin başına geçeceği bir CHP’nin koalisyonunu hayal ediyor. Türkiye siyasi tarihinin en sinsi politikacılarından, uluslar arası sermayenin Babacan ile birlikte en çok güvendiği isim olan Gül şimdi bir erdem timsali olarak ortalığa sürüldü. Sol tandanslı danışmanının Doğan Kitap’tan bastırdığı kitabı ile Gezi’de Erdoğan ile nasıl ters düştüğünü anlatıp, CHP tabanına şirinlikler yapmaya çalışıyor. Erdoğan’ın bu hamleye nasıl karşılık vereceğini göreceğiz ama önümüzdeki günler de AKP’nin yenilikçilerininin ortaya çıkmasının eli kulağındadır diyebiliriz. Erbakan’a uygulanan senaryonun aynen Erdoğan’a uygulanabilmesi o kadar da kolay değil. Erdoğan ikinci plana düşmeye elindeki tüm olanaklarla direnecektir ve elinde Erbakan’a kıyasla çok daha fazla olanak bulunduğu da açıktır.
Kılıçdaroğlu koalisyon ilkelerini açıkladığı toplantıda AKP karşısındaki %60’ın hükümet kurması gereğinden bahsetti. Bu denklemin de MHP tarafından kabul edilmesi çok zor görünüyor. Erdoğan açısından bu senaryonun kesinlikle istenmeyeceği ortadadır. Yumuşak bir geçiş isteyen, burjuvazinin iç çatışmalarını minimize etmeye çalışan sermaye çevreleri açısından da bu seçenek riskli görülecektir.
Sonuç olarak HDP’nin barajı geçmesinin ne kadar geniş bir yelpazede siyasi sonuçlar yaratacağını önümüzdeki günlerde daha iyi anlayacağız. 7 Haziran 13 yıllık bir dönemi kapattı, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yakın vadede hala en güçlü olasılık 45 günlük süre sonunda yeniden seçimlerin yapılmasıdır.
Bizler açısından ise seçim başarısının yarattığı zafer ruh hali artık ciddi bir muhasebeye dönüşmek zorunda. Bu seçim süreci sol-sosyalist kadroların ne kadar yetersiz sayıda, olanların da aslında motivasyonunun ne kadar yetersiz olduğunu büyük oranda gösterdi. Toplumun yepyeni saflaşmalara doğru evrildiği bir momentte tablo buyken sosyalistlerin ülke siyasetinde rol oynayabilmesi çok küçük bir ihtimaldir. Sosyalistlerin bu genel dağınıklığı HDP’nin üzerinde de büyük bir basınç yaratıyor. HDP’nin kendisini çok daha sosyalist bir zeminde ifade edebilmesi ile sosyalistlerin alandaki karşılığı arasında birebir bir bağ var. Sosyalistlerin “bilge adam görüntülü laf cambazları” görüntüsünden hızla uzaklaşarak sınıfsal dinamiklerle daha fazla buluştukları bir maddi karşılık üretme zorunluluğu hat safhadadır. Metal işçilerinin başlattığı mücadele dalgası bu alanda yol göstericidir. 1980’lerin başında etkin bir biçimde uygulanan Bağımsız Sendikalar taktiğinin somut karşılık bulabileceği bir dönemden geçiyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin tüm sendikalar için ülke barajını %1’e çekmesi çok önemli bir gelişmedir. Bu dönemde BATİS-BAMİS çalışmalarının güçlendirilmesi, eldeki kadro imkanlarının kararlılıkla sınıf mevzilerine sürülmesi önemli politik sonuçlar yaratabilir. Bu alanda sınıf zemininde hareket edebilen güçlerle dayanışmanın güçlendirilmesi de çalışmaların anlamlı sonuçlar yaratmasına hizmet edebilir.
Seçim çalışmaları gösterdi ki sınıfsal taleplerin dillendirilmesinin somut bir karşılığı vardır fakat sınıfın taleplerinin yaygın ve güçlü bir biçimde örgütlenmesi konusunda sosyalist hareketten anlamlı bir yöneliş yaratılamamaktadır. Sosyalistler HDP mi CHP mi tartışmasından hızla çıkarak kendilerine ciddi bir toplumsal karşılık yaratmak için kolları sıvamak zorundadır. Bu noktada ortaya bir takım somut sonuçlar çıkarılamadan sosyalistlerin yedek güç olmaktan çıkamayacağı da açıktır. HDP büyük bir potansiyeldir fakat sosyalistlerin örgütlediği kitlesel ve sınıfsal dinamikler HDP içine taşınmaksızın bu potansiyelin istediğimiz oranda sonuçlar yaratması imkansızdır. Hayallere kapılmanın bir alemi yok, sosyalistler var olan tempolarını beşe katlamadan, toplumsal karşılıklarını onlarca kat büyütemeden HDP içinde dahi istenen rolü oynayamazlar.
Ülke siyasetini yakından izleyeceğiz, toplumla bağ kurduğumuzda kendi yaklaşımlarımızı geniş kesimlerle paylaşacağız ancak tüm yoğunlaşmamız toplumsal karşılığımızı büyütmek yönünde olmazsa, yani sınıfsal dinamikler öbekler halinde siyaset alanına çekilemezse ortaya çıkan sonuçlar kimseyi tatmin etmeyecektir. Kürt işçileri ve yoksulları sözlerini büyük bir açıklıkla ortaya koydular. Bizlerin görevi ise Trakyalı, Egeli, Karadenizli işçinin de bu söze tutunmasını sağlamak olmalıdır. Bu görevi başaramayan bir sosyalist çizginin, iktisadi ve siyasi krizin rezonansa geleceği önümüzdeki yıllarda da asli unsur rolü oynayamayacağı açıktır.
[button link=”www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]