Başka Bir Kriz: “Göçmenlik”
Ayşe TANSEVER
18 Ekim 2010
16 Kasım, Dünya Gıda Günü’ydü. BM Tarım Örgütü, dünyada 1 milyar insanın aç olduğunu açıkladı. Tarım ülkesi olan bizde de gıdada -özellikle domateste- fiyatlar akıl almaz rakamlara tırmandı. Üç tarafı denizlerle kaplı ülkemizde balıklar orta hallilerin bile alamayacağı fiyatlara çıktı. Finans krizi gıda fiyatlarının yükselmesine neden olarak gösteriliyor. Elbette BM raporu söylemiyor ama dünyanın tüm dertlerine deva olacağı iddia edilen küreselleşmenin sonucu budur. Küreselleşme, dünyamızı finans kapital güçlerine açarak bolluk ve refah getirmemiş aksine açlığa mahkûm etmiştir.
Kapitalizmin krizlerinin sonu yok. İnsanlıkla ilgili her şey bir kriz haline dönüştü. Gıda krizi ve çevre krizi ile çok yakından bağlantılı olan bir krizle daha karşı karşıya olduğumuzu BM göçmenlik bürosu başkanı açıkladı. “Dünya göçmenlik sorunu bir kriz olmanın ötesinde bir felakettir” dedi. Yalnız bu kuruma kayıtlı 15 milyon göçmen var. Kurum bunlara bakmak için büyük finansal desteğe ihtiyaç duyuyor. Merkez ülkelerine çağrı yapılıyor, yoksa sosyal patlamalarla karşı karşıyayız diye uyarılıyor.
Afrika kıtası açlık ve hastalıklar nedeniyle dünyanın 69 ülkesine göç vermiş. Bu, eskiden beri böyleydi. Basın hergün Afrikalı açları göstererek, batı halklarını yardıma çağırırdı. Şimdi bu olgu katmerleşerek tüm dünyaya yayıldı. Savaşların yanında doğal felaket, küreselleşme ile toprakların zenginlere satılması, sübvansiyonlar vs. küçük çiftçiliği öldürdü. Yoksul halkların karınlarını doyurmak için Akdeniz üstünden Avrupa’ya göçleri, insanlığın yaşadığı en büyük dramlardan biri oldu. 2. Dünya Savaşı sahnelerini hatırlatıyor. Küreselleşmenin doğurduğu sorunlar yan sorunlar yaratıyor. Göçmenlik sorunu ayrıca beraberinde bir dizi krizi doğuruyor. Parçalanan aileler, hastalıklar, cehalet gibi yığınla krizleri beraberinde getiriyor.
Küreselleşmenin yaratacağı sorunları bilen merkez ülkeleri bir “uluslararası terör” hikâyesi tutturdular. Savaşlar arttı. Orta ve Güney Asya’da, Afrika’da insanlık dramları yaşanıyor. Milyonlarca insan Afganistan ve Pakistan’daki savaştan kaçıp Pakistan ve İran’a sığınmış durumda. Suriye ve Lübnan gibi ülkelerde bir milyona yakın insan Irak savaşından kaçmış ve geri dönemiyor. Bir o kadarı da Kırgızistan sınırında BM kamplarında kalıyor.
Avrupa’da İsveç, İngiltere, Hollanda, Norveç gibi ülkeler artık göçmen almıyorlar. Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz sokakları ise göçmenlerden geçilmiyor. AB şimdi “göçmenleri kendi ülkesinde durdurması” için Libya’ya 5 milyar dolar verip vermemeyi tartışıyor. Avrupa göçmen almamanın dışında var olan yabancıları atmanın yollarını arıyor. Sarkozy geçtiğimiz günlerde İtalya’nın yaptığı gibi yoksul Romen vatandaşlarını uçaklara doldurup ülkelerine yolladı. Obama geçen yıl 400 bin, bu yıl da şimdiye kadar 700 bin yabancıyı gözünü bile kırpmadan sınır dışı etti. Uluslararası terör, İslam korkusu gibi gerekçelerle yabancı düşmanlığı körükleniyor. Şimdiye kadar Hitler’i yüz karası olarak gören Almanlar bile Berlin’de Hitler fotoğraf sergisi açarak bu duygularından arınmaya çalışıyorlar. Alman Merkez Bankası başkanlarından Thilo Sarrazin yazdığı kitapta Türklerin ve Arapların Alman halkının zekâsını düşürdüğünü dile getirdi. Her ne kadar görevinden atılsa da kitabı Almanya’da bestseller oldu. İçinde bulunduğumuz finans ve ekonomik krize çare yabancı düşmanlığı haline geldi. Çoğu ülkede aşırı sağ partiler oylarını arttırıyorlar. Sosyal demokrasinin Avrupa’daki kalesi İsveç bile son seçimlerde düştü. Krizler insanları göçe zorladıkça, göç edilebilecek ülkeler kapılarını kapatmada birbirleriyle yarışıyorlar.
Göçmenlere karşı bu politikalar BM uyarılarına rağmen yapılıyor. BM bu uygulamaların “uluslararası yasaları çiğnemek” olduğunu duyuruyor. Ama dinleyen kim? Sözde insan hakları savunucusu batı, işine gelmeyen yasaları dinlememede ısrar ediyor.
Göçmenlerin en büyük savunucusu ise Bolivya Devlet Başkanı Evo Morales. Morales, Obama’ya iki tane özel mektup yazıp yabancıları ülkesinden atma politikasından caydırmaya çalıştı. BM’e onlarca dilekçe verdi, mektuplar yazdı. Göçmen sorununun ülke içi ve ülkeler, hatta kıtalar arası gelir dağılımı bozukluğunda yattığını dile getirdi. Gelir dağılımı bozukluğunun küresel politikalar olduğunu defalarca açıkladı. Bu insanların batı anlayışlarına uygun olarak yaşamlarını düzeltmek için göç ettiklerini ve göç hakkının BM ile tanındığını söyledi. Batının kadar insanlık dışı politikalar uyguladığını söyleyip tüm dünyayı bu batı politikalarını engellemeye çağırdı. Morales, göçmenliğin bir insanlık hakkı olduğunu tüm dünyaya duyurmaya uğraşıyor.
Morales ayrıca 2. Dünya Savaşı sonrası Latin Amerika’nın, Avrupa halklarının göç ettiği asıl kıta olduğunu söyledi. “Biz onları vizesiz ülkelerimize aldık. Yaralarını sardık. Hatta onlar bizim ulusal zenginliklerimize sahip çıktılar. Ülke mallarımızı dış ülkelere kaçırdılar. Bizleri yeni sömürgeciliğin içine soktular. Şimdi ise buralardan merkezlere bir göç söz konusu. Ama Batı ülkeleri bizim onlara gösterdiğimiz konukseverliği göstermiyorlar” sözleriyle eleştirdi.
Ayrıca göçmenlerin çalışıp kazandıkları paraları anavatanlarına döviz olarak yolladıklarını söyledi. Bu kanalla yollanan para miktarı yılda 300 milyarı buluyor. Bu rakam, her yıl gelen yabancı yatırım miktarından fazladır. Eğer bu paralar gelmese göç eden insan sayısı artacaktır. Yani göçmenlere yardım edip insanlık haklarını vermek aslında bir anlamda yeni göçleri engelleyen bir işlev görmektedir.
Fakat batı, finansal ve ekonomik kriz ile ya da daha doğrusu kendi politikası küreselleşme ve yeni ekonomik politikalar ile öyle bir batağın içinde ki, bölgesine göçleri engellemek ve onları atmaktan başka çıkar yol bulamıyor. Hergün bu politikalar doğrultusunda temalar işliyor. BM’in uyardığı gibi yoksul ülkelerdeki sosyal patlamaları körükleyerek kendi kuyusunu kazıyor.
Batı politikalarının ürettiği krizler artık insanlık felaketi biçimlerini aldı. Açlık, hastalıklar, eğitimsizlik, hammadde ve enerji kıtlığı, göç, çevre dengesinin bozulması, seller ya da kuraklık artık birer felaketler yumağı haline geldi. İnsanların gelecekleri çoktan karardı. İnsanların iyi haberlere ihtiyacı var. Bu karartı içinde Şili’de 33 madencinin kurtarılması insanlığın çoktandır susadığı iyi haberlerden biri oldu. O nedenle olsa gerek artık onunla yatar onunla kalkar olduk. Bakalım insanlık iyi bir gelecek için seçeneklerin var olduğu bilincine nasıl ve ne zaman varacak?