Kur Savaşları
Ayşe TANSEVER
11 Ekim 2010
IMF-Dünya Bankası yetkilileri ve 187 ülkenin ekonomi bakanlarının toplantısı sonrasında Reuters Ajansı, “Gelişmekte olan güçler, zengin ülke ekonomi politikalarının daha fazla dizginlenmesi savaşını kazandılar (9 Ekim 2010, reuters.com).” başlığını attı. Kur savaşlarının tartışıldığı bu toplantıda gelişmekte olan ülkeler, sorunun sorumlusu olarak merkez ülkelerini gösterdiler. Küresel ekonomik sorunlardan çıkabilmek için gelişmiş ekonomilerin denetlemesi gerektiğini kabul ettiler.
Merkezlerin krizden çıkmak için aldıkları önlemlerle dolar ve euro değer yitirince Japonya’dan Brezilya’ya kadar birçok ülkenin ulusal para birimi değer kazandı. İhracatı düşen ülkeler, para birimleri ile oynayarak bundan kurtulmaya çalıştılar. Zaten serbest kur ayarlamaları gelişmekte olan ülkelere yeni liberal politikaların sonucu olarak dayatılmıştı. Güncel kriz ile birlikte merkez ülkeler bu politikadan zarar görmeye başladılar. Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) tehlike çanları çalarak “yeni bir küresel kur anlaşması yapılmalı” diye bağırdı. Dünya finans sisteminin bir çöküşe doğru gittiği vurgulandı. Önde gelen finans gazetesi Financial Times yazarı Martin Wolf işi daha da ileri götürdü ve “Başka seçenek yok. Çin’e karşı kur savaşı başlatmalıyız” diye yazdı (aktaran wsws.org).
Birkaç yıldır yükselen bir dozda Çin para birimi yuan’ın %5 ile 26 derece değerlenmesi gerektiği, özellikle ABD çevreleri tarafından dile getiriliyor. Çin’e “para değerini arttır!” baskıları yapılıyor. Hatta Eylül sonunda ABD senatosu “para birimi ile oynayan ülkelere yaptırım” kararı aldı. Yani hedefteki sadece Çin değildir. Para birimi ile oynayıp ABD çıkarlarına zarar veren her ülkeye yaptırım uygulayabilir. Bize de “liranızın değerini yükseltin” diyebilir. Böylece bize sattığı malları daha ucuza getirebilir. Ancak en büyük ekonomi Çin olduğu için o asıl hedef tahtasında oturuyor. Çin eğer parasını söylenen değere yükseltmez ise yaptırımlarla cezalandırılacak. Birdenbire krizin suçlusu Çin ekonomi politikaları, sorun ise serbest kur ayarlamaları oluverdi. Çin para biriminin değerlenmesi ile birlikte Çin malları pahalılaşacak, ABD ve diğer ülke malları ucuz hale gelip ihracatları Çin aleyhine artacak. ABD şirketleri iflas etmeyecek, işsizlik azalacak. ABD diğer ülkeleri bu konuda Çin’e karşı arkasına almaya çalışıyordu.
Tüm batı ekonomistleri hep bir ağızdan ciddi bir tehlikeden söz ediyorlar. 1930 buhranında da böyle bir kur savaşı yaşandı ve sonucu II. Dünya Savaşı oldu. Günümüz krizi yine önümüze savaşı koydu. Cepheleşmeler başladı ve kızgınlaşıyor. Bu cephe hafta sonu yapılan toplantıdan hiç de batı ve Washington’un istediği gibi bir sonuç çıkartmadı. Gelişmekte olan ülkeler Çin’in arkasında ABD’ye karşı cepheleştiler. Kur ayarlamalarına karşı bir karar çıkmadı. Batı politikaları hedef gösterildi.
Çin Saldırısı
Çin ve dünyadaki gelişmekte olan ülkeler olaya başka açıdan bakıyor. IMF toplantısı sırasında Çin Merkez Bankası başkanı şöyle seslendi: “Temel küresel sorun büyük borç, düşük faiz oranları ve gelenek dışı kurtarma politikalarıdır ve bunlar gelişmekte olan ülkelerin baş ağrısıdır (reuters.com, 9 Ekim2010).” Böylece sorunu merkez ülke politikaları olarak gösterdi. “Merkezler hala finans sistemlerini onarmıyor ve finans gruplarının çıkarı doğrultusunda politikalar yürütüyorlar. Asıl sorun merkezlerin krizi başkalarına ödettirme anlayışıdır. Para birimleri ile uğraşacaklarına, serbest pazara müdahale edeceklerine kendi borçlarını azaltsınlar, finans sektörlerine çeki düzen versinler” dendi.
Yani Çin saldırıya geçti. Ayrıca da Çin başbakanı uyardı: “Eğer Çin para birimi değerlenirse Çin’deki birçok şirket batar. Kırlardan kentlere çalışmaya gelen işçiler işsiz kalır ve ülke istikrarı bozulur. Bu bozukluk yalnız Çin’i değil tüm dünya sistemini bir tehlike içine atar.” Bütün gelişmekte olan ülkeler adına konuşuyor gibiydi. Hepsi böyle bir tehdit altındadır. Merkezlere karşı tavır almaz, kurlarında oynayamazlarsa ihracatları düşecek, ülkelerinde işsizlik ve sosyal çalkantılar artacaktır.
Toplantı sonuç bildirgesinde, “IMF gelişmiş ülke ekonomilerini daha güçlü denetleyecek ve kriz karşısındaki kırılganlıklarına karşı daha duyarlı olacaktır” denildi. “IMF gelişmekte olan ülkelere karşı daha ‘adil,’ ‘eşitlikçi’ bir politika izlemelidir. Güçlü ekonomileri kayırmamalıdır” diye vurgulandı. Ancak bu karar hayata nasıl geçirilecektir? IMF ve DB yetkilileri bu ülkelerin adamlarıdır. Kurumda söz sahibi olanlar yine onlardır. Her ne kadar bir karar alınsa bile bunun yürürlüğe sokulması konusunda somut bir yol yoktur.
Güncel kapitalist büyük krizin bedelini Çin ve gelişmekte olan ülkeler ödememek için direniyor ve yeni bir cephe olarak merkezlerin karşısına dikilmeye çalışıyorlar. Kur ayarlamaları ile her ülke kendi gemisini kurtarmaya çalışıyor. Kur ayarlamalarının da yoksulluğa giden başka bir yol olduğu bilinci ile yoksul halklar bu cephelerden hiç birine alet olmayıp kendi cephelerini, yeni bir sistemin temellerini örme doğrultusundaki savaşlarını arttırmalıdır.