Amerikan Rüyası Diriliyor mu?
Mehmet YILMAZER
7 Kasım 2008
Amerika’da bir “rüya” gerçekleşti! Beyaz Saray’a siyah bir başkan seçildi. Bush yönetiminin sekiz yıldır yerlerde süründürdüğü “Amerikan imajı” sanki bir gecede düzeliverdi. Amerikan başkanlık seçimlerinin “tarih yazdığı” konusunda dünya medyası hemfikirdir.
Obama’nın temel parolası “değişim”di. Oylama sonuçlarına bakılırsa “değişim” isteyenlerin oranı % 52’dir. Bush politikalarının devamını isteyenlerin orası ise % 46’dır. Arada çok önemli bir fark yok! Hatta Obama’nın rakibine % 6’lık fark atmasının temel nedeni seçim sırasından patlak veren büyük ekonomik krizdir. Kriz patlak vermeseydi Amerikalıların kimi seçeceği çok tartışma götürecek bir konudur. Seçime katılanların % 60’dan fazlası ilk öncelik olarak “ekonomi” diyor. Irak savaşı ve Bush yönetiminin umacısı “terör” alt sıralarda yer alıyor.
Oy dağılımına baktığımızda Mc Cain’in kazandığı bölgeler Amerikan iç savaşından beri gelen geleneksel sınırını koruyor. Orta ve güney Amerika hala cumhuriyetçidir. Hala linç kültürünün kalıntılarının yaşadığı yerlerdir. Ayrıca Obama’nın aldığı oy, partisinin aldığı oyun gerisinde kalmıştır. “Siyah başkana” kendini alıştıramamış Demokrat Partililer bile var demektir.
Son seçimlerde dikkat çeken en önemli olgu gençlerin seçim için aktive olması ve Obama’yı desteklemesidir. Yetmişin üzerindeki Vietnam emeklisi subaya ilgi duymadılar. Seçimlere katılım da 60’lı yılların çok politize olmuş ortamındaki oranı yakalamıştır. Bu olgular son seçimlerin sıradan olmaktan öteye bir anlama sahip olduğunu gösteriyor. “Değişim” vaadiyle seçim kazanan Obama’nın arkasında ve önünde neler durmaktadır?
Obama, bizim politikacıların sık kullanıldığı gibi tam bir “enkaz” devralmıştır. Ekonomisi çöken ve “süper güç”lüğü Irak ve Afganistan bataklığına saplanmış bir Amerika!
Ekonomide yönünü 1970’li yılların ortalarından beri dolar egemenliğinin verdiği avantajla “paradan para kazanmaya” çeviren Amerika, sonunda büyük bir yıkımla karşı karşıya geldi. 1 trilyon dolar bütçe açığı ve 10 trilyon doları aşan dış borcu ile otuz yıldır sürdürdüğü politikaların çöküşünü yaşamaktadır. Çöküş sadece bunlarla sınırlı değildir. Eskiyen ve hatta çürüyen alt yapı, tıpkı Sovyetlerin başına açtığı sorunları Amerika’nın da başına açmak üzeredir. Amerikan halkını çok yakından ilgilendiren yozlaşan eğitim, sağlık ve emeklilik sistemleri gerçekten bir enkaz durumundadır.
Öte yandan, Clinton döneminin parıltılı günlerinden hız alan Bush yönetimi, dünyanın paylaşımında “dostlarıyla” birlikte davranmanın kendisinin çıkar alanlarını daraltacağını gördüğü için, Afgan ve Irak savaşlarıyla dünyayı tek başına yönetmeye soyunmuş, ancak bu rüya Ortadoğu çöllerinde görülen seraptan öteye geçememiştir. Sekiz yıllık Bush yönetimi sırasında ABD hem güç kaybetmiş, bununla orantılı olarak dünyanın nefretini üstüne çeken bir kabadayıya dönüşmüştür. “Enkazın” en özet tablosu budur.
Obama’nın önünde başlıca bu iki sorun durmaktadır. “Değişim” parolasını seven Obama kendi ekonomisini ve dünya ekonomisini hangi yöne çevirecektir? Özünde spekülasyon yatan neoliberal ekonomi politikalardan, üretken bir ekonomik temelin yeniden inşasına ray değiştirebilecek midir? Evet, Amerikan ekonomisinin köklü bir değişime gereği vardır. Daha fazla tasarruf yapan, sermaye birikimini çürüyen alt yapıya ve kaybettiği pazarlarda yeniden söz sahibi olmak için üretim alanında yeni teknolojilere yatırım yapan bir Amerika, nasıl ortaya çıkartılabilir? Üstelik Amerika bunu yaparken rakipleri yerinde saymayacağı için, bu zaman farkını nasıl kapatacaktır? Bu köklü adımlar için Obama’nın “değişim” parolası fazlaca yumuşak kalır. Daha radikal adımları ise istese de atamaz. Bunun için muazzam bir sermaye birikimi ve yatırımı gerekir. Oysa Amerika daha şimdiden “kurtarma operasyonlarıyla” orta dönemli geleceğini ipotek altına almıştır. Dünyadan akan sermaye ile dönen ekonomik yapı böyle devam ederse, bu kaçınılmaz bir şekilde yeniden spekülasyona devam etmek anlamına gelir.
Dünyanın Amerika’nın “zehirli kâğıtlarından” ağzı yeterince yandı. Bu ve benzeri yollardan sermaye çekilemezse, geriye Amerikan halkının yüksek ölçülerde tasarruf yapması kalır. Yani IMF’nin reçetelerini bizzat Amerika’nın uygulaması gerekir. Elli yıldır süren Amerikan rüyasından Amerikan halkını uyandırıp tasarruflu olmaya çağırmanın bir siyah başkana düşmesi tarihin bir oyunu olsa gerek. Neoliberal politikalar tıkandı, gitmiyor. Yeni bir yola çıkabilmek ise yumuşak geçişlerle mümkün değildir. Amerika, krizle uğradığı şokta Obama ile bir umut molasına girdi. Moladan sonra fırtına kaçınılmazdır.
Obama’nın önünde duran diğer önemli sorun, dünyayla ilgili stratejik yönelişidir. Bilindiği gibi Obama’nın seçilmesine belki Amerika’lılardan çok Bush’un aşağıladığı “eski Avrupa” sevindi. Bu çok açık bir beklentinin dile gelişidir. Obama, çok kutuplu dünyaya uygun bir strateji mi izleyecektir? Neredeyse tüm dünyanın beklentisi bu yöndedir. “Zafer konuşmasında” “gücümüzü silahımızla değil, demokrasimizle göstereceğiz” dedi. Bush’un bıraktığı sekiz yıllık enkazdan sonra başka ne diyebilirdi! Amerika çok kutuplu dünyayı kabul etmenin bedellerini ödemeye hazır mıdır?
Aslında Amerikan seçimlerinin böyle sonuçlanması, Amerika’nın bir adım geri atmaya razı olması anlamına geliyor. Ancak bunun nasıl olacağını henüz Obama da bilmiyor. Yeni yönetimden Bush döneminin stratejisiyle köklü bir hesaplaşma beklemek saflık olur. Savaş bataklığı ve ekonomik krizin kaçınılmaz bir şekilde bir noktada kesişmesi, Obama’yı yeni stratejik arayışlara itecek olsa da, bunun da Amerika için büyük bir risk taşıyacağı bellidir. Dünyayı dostlarıyla birlikte yönetmeye razı olması çok açık bir şekilde Amerikanın manevra alanının daralması anlamına gelir. Ünlü “Amerikan çıkarları” tehlikeye girecektir. Sonuç olarak, Obama, dağılan evinin içini, kırılıp dökülen dünyayı birkaç adım geri atıp toparladıktan sonra Amerikan egemenliğinin yeniden daha güçlü inşasına yöneleceği düşünülebilir. Ancak dünyadaki güçler dengesi öyledir ki, Amerika bu manevrasını yapıp yeniden daha güçlü bir konuma tırmanmak istediğinde dünya çok farklı bir dünya olacaktır. Tarihsel rolünü tamamlamış zirvedeki büyük güçlerin alın yazısıdır bu! Saldırıya devam ederek de, geri çekilerek de, konumlarını koruyamazlar. Kırılma noktası gelmiştir. Obama’nın yeni strateji arayışları bu alın yazısını değiştiremez.
Amerikan rüyası dirilmiyor! Çoktandır kâbusa dönüşen rüya Obama ile küçük bir kesintiye uğradı. Bu kadarı bile dünyanın nasıl umuda susadığını gösteriyor. Obama, kapanan Amerikan egemenliği döneminin son dramatik aktörüdür. Ancak bu büyük yıkıntının dünyaya daha yaşatacağı büyük acılar vardır. Bunların “umut” olan bir siyah başkanın eliyle yaşanacak olması paradoks gibi görünse de, sınıf çıkarları renk tanımıyor.