“1. Cumhuriyet”in Sonu!
Mehmet YILMAZER
12 Haziran 2008
Anayasa Mahkemesinin türbanla ilgili değişikliği iptal etmesiyle siyasal kriz yeni bir derinlik kazandı. Ortalığı “hukuk ve siyaset” tartışmaları kapladı. Hukuk, genel prensipleriyle siyasetin dondurulmuş halidir. Sınıfsal dengelerin ve hatta kültürel değişimin bir dönemini ifade eder. Bu temellerde bir kayma yaşanırsa ayrı ayrı duran hukuk ve siyaset birdenbire birbirinin içine girmeye başlar. Bizzat bu durum derin bir “toplumsal düzen” krizinin başladığını gösterir. Türkiye en azından son seçimlerden bu yana böyle bir krizin içine adım atmıştı. Son gelişmelerle kriz derinleşmeye başlamıştır. AK Parti kapatma davasının sonucu ne olursa olsun bu kriz daha fazla bir derinlik kazanacaktır.
Bu kriz I. Cumhuriyetin sonuna gelindiğine işaret ediyor. Seksen beş yıl önce kurulan fakat önemli yapısal özelliklerini “soğuk savaş” döneminde kazanan cumhuriyet, yeni dünya ve Türkiye koşullarında ikide bir dikişleri atan bir elbiseye benziyor. Eski kalıplar yeni gelişmelere cevap veremiyor. Aslında bu değişim yeni değildir. 12 Eylülün generalleri “cumhuriyetin temellerini” çok sıkı teminat altına aldıklarını zannettikleri yıllardan başlar bu değişim ve Özal’ın adıyla anılır.
Fakat Kürt hareketinin yükselişiyle başlayan savaş yılları aynı zamanda cumhuriyetin restorasyonu yılları olmuştur. Dünya ve Türkiye’nin dengelerindeki değişimden kaynaklanan siyasal ve ekonomik basınç savaş yıllarında adeta dondurulmuştur. Bu durum Türk ekonomisinin neoliberalizm rüzgarına yelken açmasını engellese de, siyasal islamın ve Kürt hareketinin yükselişini durduramamıştır. Kürt sorununun bir türlü çözülemediği, siyasal islamın yükselmeye devam ettiği 90’lı yılların sonunda, “cumhuriyetin temellerini” etkileyecek bir diğer önemli faktör, Avrupa Birliğine giriş adımı da resmileşmiş, hatta o günlerde meşrutiyetin ilanı yıllarındakini andıran bir şenlik havası ortalığı kaplamıştır. Bu süreçte aynı zamanda cumhuriyetin “sahipleri”nin restorasyon çabaları da yoğunluk kazanmıştır. En ünlüsü 28 Şubat 1997 “balans ayarıdır.” Ancak bütün bu “ayar” ve restorasyon çabaları sadece sorunların birikmesine neden olmuş ve bu birikimler de uygun zamanlarda patlamalarla kendini ortaya koymuştur.
Türkiye’nin geleneksel egemen sivil siyaseti “merkez sağ” 2002 seçimlerinde silinmiş siyasal islam iktidar olmuştur. 2007 seçimleri öncesinde “cumhuriyetin sahipleri” tarafından yapılan bütün uyarılara rağmen, siyasal islam daha da güçlenerek iktidarını yenilemiştir.
Özal iktidarından bugüne bir yandan cumhuriyetin temelleri değişime zorlanırken, öte yandan cumhuriyetin restorasyonu zorlamaları devam ediyor. Egemenler arası adeta sürekli bir bilek güreşine dönüşen bu süreçte hangi önemli değişimler yaşanmıştır?
1- Cumhuriyetin devletçi, daha sonra “karma ekonomi” yapısı neoliberalizmin özelleştirme rüzgarına boyun eğmiştir. Böylece cumhuriyetin maddi-ekonomik temeli büyük bir erozyona uğramıştır.
2- Geleneksel egemen sivil siyaset “merkez sağ” erimiş ve siyaset sahnesinden silinmiştir. Onun yerini “milli görüş” kökenli, ancak 28 Şubat balans ayarı ile kısmen liberalize olmuş siyasal islam almıştır. Ayrıca bu arada en az bunun kadar önemli olan bir başka süreç yaşanmıştır. Siyasal islam basit kara sakallı bir “irtica” sembolü olmaktan çıkmış, ekonomik ve sosyal örgütlenmesiyle bir yaşam tarzı haline gelmiştir.
3- Ordu, yirmi yıllık savaş sürecinde sürekli politikaya dahil olduğu için yıpranmış, her seferinde Pentagon’un oluru ile gerçekleşen “on yılda bir askeri müdahale” denklemi işlemez hale gelmiştir.
4- “Cumhuriyetin korunup kollanması” için askerin “balans ayarı” veya “e-muhtıra”sı yeterince etkin olmayınca “yargı” devreye girmiş, böylece o da hızla yıpranma sürecinden payını almaya başlamıştır.
5- Kürt sorunu, uzun yıllar “dış mihrakların” “ülkeyi bölme” senaryoları çerçevesinde bilinçlere kazınmak istenmiş, ancak özellikle son yıllarda sorunun tarihi gerçeklerden ve cumhuriyetin sorunu inkar edişinden kaynaklandığı toplumsal bilinçte öne çıkmaya başlamıştır. Artık Kürt sorunu, cumhuriyetin eski kalıplarına sığmaz hale gelmiştir.
6- Son olarak, yukarıda bütün sayılanları topyekün kapsayan dış güçler dengesindeki önemli değişimleri vurgulamak gerekiyor. Bunun anlamı, “çok kutuplu dünyada” Türk devletinin stratejik konumundaki değişim, daha doğru deyimiyle bitmek bilmeyen belirsizliktir.
Dikkat edilirse, ortaya çıkan değişimler bütünüyle geri dönüşsüzdür. Özetle, ne siyasal islam bir darbe veya operasyonla ortadan kaldırılabilir, ne bütün askeri uygulamalara rağmen Kürt sorunu çözülebilir; ne ordu eski itibar ve konumuna geri dönebilir ve en önemlisi ne de Türkiye bir büyük merkeze tek yönlü bağlı olarak-soğuk savaş yıllarında olduğu gibi-stratejik bir yöneliş seçebilir. Medyada hergün yeni bir senaryo üzerine spekülasyon yapılıyor. Ancak bunların hiçbirisi derde deva olamaz. Zaten bu derdin: cumhuriyetin restorasyonu çabalarının, bir çaresi de yoktur.
Gelişmeler esas olarak iki olguya bağlıdır. Dünyada (dolayısıyla Türkiye’de de) neoliberal ekonomi politikaların geleceğine; ülkede yirmibeş yıldır sindirilen sınıflar mücadelesinin yeni çıkış yolları arayışına! Darmadağınık duran mıknatıs tozlarına dönen düzen ve kurumları bu iki gelişime göre yeniden dizilecektir. Dünyada bu süreç epeydir başlamıştır. “Gelişmekte olan ülkelerin” bir bölümü neoliberal politikalarla aralarına bir mesafe koymaya çalıştıkça Washington ve Brüksel merkezli politikalar ve güç ayarlamaları dikiş tutmuyor. Bu yeni güç merkezlerinin doğuşuna ve farklı ekonomi politikaların filizlenmesine işaret ediyor. Türkiye egemenleri hala büyük bir hevesle neoliberal politikaların ardından gidiyor. Burada büyük bir çelişki yatıyor. Küreselleşme ile cumhuriyetin restorasyonu önemli noktalarda çatışıyor.
Bütün bu karmaşa içinde, “laiklik-türban” meydan savaşları elbette tümüyle boşuna değildir. Bu meydan savaşları biriken büyük sorunu örtüyor; tarafları bu gerçek sorunlara değinmek zahmetinden kurtarıyor. Egemen zümreler kendi konumlarını korumak için yaka-paça kavga ederken, ancak bu arada kasıtlı olarak unutulan türbanlı türbansız geniş çalışan yoksul kitlelerdir. Yeni anayasa, hukuk-siyaset tartışmaları, yeni parti, erken seçim senaryoları I. Cumhuriyetin sonu gelirken, bu büyük kabuk değişiminde egemen zümrelerin yeni konumlarını belirleme kavgasından öteye bir anlama sahip değildir.
Ancak bir sorun vardır. I. Cumhuriyette geniş çalışan yığınlar devlete boyun eğen ve devletten bekleyen bir bilinçle yaşatıldılar ve yaşadılar. Şimdi devletin hali ortada! Derin ve açık devletiyle, bütün kurumlarıyla tıkanmıştır. I. Cumhuriyetin dikişleri sökülürken, toz duman içinde yeni elbise modelleri aranırken, yoksul ve emekçi kitleler yine kendilerine seksen yıldır biçilen elbise içinde mi unutulacaktır? Bu sorunun cevabı, düzen krizi içinde yürütülen hiçbir yeni anayasa ve kanun arayışı içinde yoktur. Bu soruya cevabı kitleler, I. Cumhuriyet alışkanlık ve bilincinden köklü bir kopuş yaparak ancak kendileri verebilir.