Call Us +0123456789 [email protected]
SODAP SODAP SODAP
  • Tarihimiz
    • Dr. Hikmet Kıvılcımlı
    • Yitirdiklerimiz
    • Tarihimizden
  • SODAP
    • Neden SODAP?
    • Program
    • Tüzük
  • Açıklamalar
  • Yayınlar
    • Sosyalist Dayanışma
    • Yol Dergi
  • Kurumsal Kimlik
  • İletişim
  • Bağış Yap
SODAP'a Katıl
  • Home
  • /
  • M. Sinan Mert
  • /
  • 1914’ün 1917’si de Var – M. Sinan MERT

1914’ün 1917’si de Var – M. Sinan MERT

4 Ocak 2016 M. Sinan Mert

Küresel Savaş sahnesi giderek şekilleniyor. ABD’nin Ortadoğu’da meydanı Rusya’ya bıraktığını hisseden Suudi Arabistan, İran karşısında kendisini tamamen mahkum hale getireceğini düşündüğü yeni statükonun oluşmasını engellemek üzere fitili ateşledi. Şeyh Nimr’in idamı sonrasında Sünni-Şii fay hattı da görünürlük kazandı. 23 Ocak’ta tasarlanan Esad-Suriye muhalefeti görüşmesi öncesinde Suudi-İsrail-Türkiye ittifakı provokatif hamlelerle Ortadoğu’da stabilizasyonu engellemeye çalışıyorlar. Dünyanın en büyük silah ithalatçısı Suudi Arabistan, Yemen’de binlerce çocuğu katlediyor. Ülkesinde yaşayan Şiileri ayaklandırmayı hedefleyerek İran’la gerilimin dozunu zirveye çıkartıyor. İsrail, Hizbullah komutanlarını hedef alıyor, Filistinlilerin evlerini yıkıyor. Türkiye ise 23’ünde kurulacak masada Kürtlerin elini zayıflatmak için kendi ülkesinde barbarca bir kıyıma girişiyor, bir yandan da Rojava sınırında provokasyon arıyor. Suriye’de yarattıkları yıkımın daha da büyümesi için ellerinden geleni yapıyorlar. YPG’nin Azez’e yürümesi yandaş basında “koridor kapanıyor” çığlıklarına yol açıyor. Suriye’yi 4 yıldır harabeye çeviren canavarların nefes borularının kesilmesi Ankara’da dehşet etkisi yaratıyor. Büyük bir alçaklık içerisinde komşusunun yıkılıp harabeye dönüşen ülkesinin yağmasından pay alamayacak olmanın kahrı sokaklarda bekletilen cenazelere, morglarda koyun koyuna yatırılan bebekle dedenin trajedisine yol açıyor. NATO’nun ikinci büyük ordusu kendi kentlerini yeniden fethetmek için tanklarla evleri yıkıyor, köylerden sonra şimdi kentleri boşaltıyor. Büyük Abi’lerinin Vietnam Katliamı’nın deneyiminden öğrendikleriyle bir kez daha denizi kurutmaya çalışıyorlar. Devlet, bir dünya savaşının eşiğinde olunan günlerde bir kez daha nüfus mühendisliğine kalkışıyor. Kürdistan’ın Kuzey ve Batı bölgeleri arasında kurulan direniş bütünlüğünü ortadan kaldırmak için Cizre, Nusaybin, Silopi gibi geçiş noktaları insansızlaştırılmaya, Rojava da Kuzey’den yalıtılmaya çalışılıyor.
Bu tablo ise Erdoğan’ı sürekli Hitler’den, Enver’den dem vurmaya zorluyor. Dünya Savaşı konjonktürünün adı geçen figürlerinin ortak noktası; var olan statükonun dağılmasından ülkelerini, yardakçısı oldukları egemen sınıfları semirtmek için yararlanmaya çalışan maceraperestler olmaları. Tarihe bir İskender olarak geçme hayallerinin ne kadar büyük acılara yol açtığını hepimiz biliyoruz. Enver’in de Hitler’in de iktidar ile kurdukları hastalıklı ve takıntılı bağın aynısını Erdoğan’da da görebiliyoruz. Savaşı, Selahattin Demirtaş’ı ekarte etmek ve olası bir başkanlık referandumu öncesinde yol temziliği yapabilmek için bir araç olarak kullanmak istiyor. Enver hayallerini tam anlamıyla gerçekleştirebileceği bir iç iktidarı hiçbir zaman tam olarak kuramamıştı. Hitler ise yoksullar ve alt orta sınıflar üzerinde yarattığı ilüzyonu finans kapitali de peşine takmak için kullanarak “ein folk, ein reich, ein führer” hayalini gerçekleştirmek için dünya tarihinin en büyük kan banyosunu yarattı. Bu canavarın sadece Sovyetler’i yok edeceğini hayal eden ABD başta emperyalist güçlerin yol vermesi olmasaydı Hitler, Hitler olamazdı. Erdoğan ise Hitler benzeri bir savaş makinesi üzerine oturamadan Katar, Suudi Petro-dolarlarının motivasyonu ve İsrail’in yol vermesiyle kendisine benzer bir paye biçiyor. Suudi Arabistan kendisine yeni Saddam’lar ararken o da bu durumu sınırları dışına ayağının ucunu uzatamaz hale geldiği Ortadoğu’da yeni bir olanak haline getirmeye çalışıyor.
Bu kaotik sahnenin başyazarının ise Hasan Karakaya gibi bir ruh hastası olması çok normaldir. “Büyük Üstad” denilen Necip Fazıl’ın küfürbazlığını ve karanlık zihniyetini kısmen yansıttığı için Erdoğan ve Davutoğlu için çağdaş bir kahraman haline getirilen bu ruh hastasına Kılıçdaroğlu’nun ve ordunun da saygıda kusur etmemesi devletin tüm kanatlarının önündeki Sırat Köprüsü’nden geçiş rotası konusunda vardıkları uzlaşmayı bir kez daha sergiledi. Bu rota, bu Türk İslamcı ve sermayeci rota, Kürtlerin cenazelerini sokaklarda sürüklüyor, Alevilerin cemevini zinhar kırmızı çizgi ilan ediyor, işçilerin kıdem tazminatını, kamu çalışanlarının iş güvencesini ortadan kaldırmak için elbirliği ile bir yürüyüş örgütlüyor. Zamların dalga dalga gelişi milliyetçi hezeyanla ve savaş naralarıyla görünmezlik zırhına büründürülüyor.
Bu kaotik konjonktür bize hızlıca yenilgi ruh halinden, dağınıklıktan ve kafa karışıklığından kurtulmayı ve bu kaybetmeye mahkum rota karşısında yeni bir ülkeyi yaratacak en geniş ittifaka dayanan örgütlenmeyi ve mücadeleyi yükseltmeyi dayatıyor. 1914’ün 1917’si olduğunu unutmadan, bugün yapamadıklarımıza hayıflanmaktan ziyade yakın gelecekte yapabileceklerimizin kapasitesini arttırmaya yoğunlaşmak öncelikli hedef olarak ön plana çıkıyor. Mademki şu günkü örgütlülük seviyesi ile Batı’daki kilitlenmeyi açamıyoruz o zaman az sonraki momentin olanaklarından yararlanarak yol almanın arayışında olmak gerekiyor. Batı’da yaşanan tıkanmanın yukarıdan çağrılarla aşılmasının zorluğu geçtiğimiz hafta yaşanan iş bırakma ve hafta sonu eylemleriyle ortaya çıktı. Yapılması gereken, öncelikle kafayı netleştirmek ve direniş ruhunu Batı’nın doğru algılayabileceği bir bilinç durumunu yaratmak. HDP’nin yerel örgütlerinde bile hala ciddi bir dağınıklık ve kafa karışıklığı hakim. Hazirancıların CHP’nin AKP’yle masaya oturmasına ağıtlar yakması, Boratav’ın Kürtsüz anti faşist cephesi, Galip Yalman’ın esas oyuncu “Erdoğan’ın tuzağına düşüp rejim tartışması yapmayalım.” analizleri, Yıldızoğlu’nun özyönetimlere bakarken hala demokrasiden sadece parlamenter sistemi anlaması bu büyük kafa karışıklığının farklı tezahürleri. Solda kafa emeği ile kol emeği, sokaklarla akademi arasında ortaya çıkan uçurum, sahih ve ön açıcı bir düşünsel çerçeve ortaya çıkmasını engelliyor.
Oysa düzenin bütün pisliğinin bir noktada toplanması kısa vadede ürkütücü olsa da doğru bir konumlanışa yaslanan ve tüm direnme kapasitesini bütünleştirebilen bir karşı hamleyle düşmanı kısa sürede tuş haline de getirebilir. Tarihte öznel faktörün rolü böylesi momentlerde ön plana çıkıyor.

[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]

Share:
prev post next post

Son Yazılar

  • 1 Mayıs Bildirisi​
  • Yaşanacak Bir Ülke Yaratacağız
  • Kızıldere Direnişçileri ve Latifeci Yoldaş Ölümsüzdür
  • HDP Halktır! Gücünüz Yetmez!
  • Katliamlar düzenini yıkacağız

Son Yorumlar

  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için Trump Üçüncü Dünya Savaşına mı Hazırlanıyor? – Mehmet YILMAZER | SODAP
  • M. Sinan MERT Tüm Yazıları için Tegucigalpa Dersleri | SODAP
  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için 2019 Savaşları | SODAP
  • M. Sinan MERT Tüm Yazıları için Demokrasiyi Boğan Anti-Amerikancılık – M. Sinan MERT | SODAP
  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için Eksen Kaymasında Son Durum – Mehmet YILMAZER | SODAP

Categories

Recent Posts

  • Thumb

    1 Mayıs Bildirisi​

    Nisan 26, 2022
  • Thumb

    Yaşanacak Bir Ülke Yaratacağız

    Nisan 10, 2022
  • Kızıldere Direnişçileri ve Latifeci Yoldaş Ölümsüzdür

    Mart 30, 2021

Archives

Meta

  • Giriş
  • Yazı beslemesi
  • Yorum beslemesi
  • WordPress.org

SODAP

Sosyalist Dayanışma Platformu

Twitter Facebook Instagram Youtube

Copyleft © 2021