Yeni yıl, İran-Suudi Arabistan gerilimi ile başladı. Şii muhalif El Nimr’in idam edilmesi fitili ateşledi. 1979 yılındaki İran “molla devrimi”nden beri 35 yıldır emperyalizm ve bazı bölge güçleri İran’ı düşürmek için uğraşıyor.
Molla devrimiyle Şah rejimi devrilince, Amerika bölgedeki en güçlü destekçilerinden birini kaybetmiş oldu. O yıldan beri İran, Washington için bölgede sorun olarak görüldü. Amerika ve Avrupa’nın desteğiyle Irak, İran’a karşı kışkırtıldı ve uzun savaş başladı. 1980-88 arası İran-Irak savaşında bir milyondan fazla insan kaybı yaşandı; 150 milyar dolarlık maddi yıkım gerçekleşti. Saddam, o yıllarda en güçlü dönemini yaşadığı için, İran’ı destekçileriyle birlikte kısa sürede yenebileceğini düşünmüştü. Sonuç, galibi olmayan ancak iki devlete de büyük yıkım yaşatan bir savaş oldu. Saddam, savaş süresince hem Kuveyt’e hem de Batı ülkelerine toplam 80 milyar dolar borçlandı.
Savaş bitince Saddam, Kuveyt’e olan borçlarını ödemek yerine, Washington’un “sarı ışığı” ile bu ülkeyi 1990 Ağustos’unda işgal etti. Ardından Kuveyt’i Saddam’ın işgalinden kurtarmak için 1991 yılında ünlü Körfez Savaşı başladı ve Saddam geri püskürtüldü.
İran’ın üstüne sürülen Irak, büyük zafer hayalleri kurmuş olsa da, kendisini emperyalizmin ağızında yem olarak buldu. 2003 işgaliyle Saddam tarafından güçlendirilmiş Irak devleti tümüyle yıkıldı.
Bu arada hemen sürekli ambargo altında tutulan İran, en keskin ambargoyu Ahmedinejad’ın başkanlığa gelişiyle 2004 sonrası yaşadı. Irak’la sekiz yıllık savaşa ve uzun yıllar süren ambargolara rağmen Tahran düşmedi, bölgede Amerika için büyük sorun olmaya devam etti.
2011’de başlayan Arap ayaklanmaları sırasında emperyalizm, İran-Suriye eksenini çökertmek için Şam’a yoğun bir saldırı başlattı, ancak hala bir sonuç alabilmiş değil. Üstelik bu arada Washington, ambargoyu kaldırma yolunda İran’la uzlaşmaya girdi.
Suudi Arabistan, Arap ayaklanmaları sırasında lanetli roller üstlendi. Fakat hem Suriye’de hem de Yemen’de iç savaşların içine iyice dahil olmasına rağmen bir sonuç alamadığı gibi gittikçe batağa saplanıyor. Bütün bu süreçte İran konumunu güçlendirdi. Hatta Suriye İç Savaşı’nın son döneminde sahada rol aldı; hem Irak, hem de Suriye’de etki alanı genişledi. Buna Yemen’i de dahil etmek hatalı olmaz.
Otuz beş yılın muhasebesinden hangi sonuç çıkarılabilir? Emperyalizm, bölgede büyük bir yıkım yaratırken yeterince hedeflerine varamadığı gibi, bir türlü yere düşüremediği İran bu dönemden güçlenerek çıkmıştır. Üstelik devreye Rusya’nın da girmesiyle bölgedeki güçler dengesi yeni değişimlere gebe hale gelmiştir.
Suriye ve Yemen savaşına batan Suudiler ise gittikçe kaybediyorlar. Bölgede pek çok saldırı karşısında ayakta kalmayı başarmış İran’ı Suudi Arabistan mı düşürmeye soyunuyor?
Bu Riyad için hemen hemen imkansız bir hedef olur. Ancak Amerika olaya farklı bir yönden bakıyor olabilir. İran ve Suudi geriliminin iki ülkeyi de yıpratması Washington için hiç de kötü bir şey olmaz. Burada soru Suudi Arabistan üzerinde asılı kalıyor. Riyad neyi göze almıştır? Siyasal ve diplomatik şovla mı yetinecektir? Değilse ne kadar ileriye gidecektir?
Her durumda bölge yeni bir sürece giriyor. 2016 çok daha sıcak geçecek! Büyük güçlerin sahnede doğrudan rol aldığı, yeni bir güçler dengesinin inşa sancılarının bütün şiddetiyle yaşandığı günümüzde; bölge yeni, önemli kırılmalara gebedir. Böyle zamanlar bazı devletlerin çöküşünü getirebilir. Ekonomisi ve iç siyasal yapısı iyice çürüyen Suudi Arabistan neden böyle bir kırılma yaşamasın!
Türkiye bu tabloda nerede duruyor? “One minute!” günlerinden Suudiler ve İsrail’le sarmaş dolaş olmaya geliş, Ankara için de bir çöküş ve kırılma potansiyeli yaratıyor.
Bu arada vurgulamak gerekir: Fırat’ın batısına geçildi; fakat devlet Sur’da bir aydır çakılıp kaldı.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]