Umutsuzluğa düşmek bir devrimciye yasaktır. Cellat elinde işkencede ölüme bir soluk kalmışken bile… Yalnız yasak değil ayıptır da. Çünkü devrimcinin kendisi, insanlığın yarını ve umududur. Bu bir kural, bir ilkedir… Bu, namussuzluğun, alçaklığın egemen olmadığı, soylu, güzel ve onurlu bir dünya, bu temel ilke üzerinde kurulur… (Ahmed ARİF)
Umutlu olmak, kavganın içerisinde, zalimlere, faşist karanlığa karşı inadına mücadeleyi büyütmek, halklarımız için, bu ülkenin onurlu çocuklarını gençlerini yaratmak için mücadeleyi büyütmek devrimci olmanın bir görevi olarak, insan kalabilmenin şartı olarak önümüzde durmaktadır.
Saray ve AKP haramileri saltanatını büyütmek için emekçilere, yoksul halklara çılgınca savaş açmış durumdadır. Kürdistan’da şehirler yerle bir edilirken; devrimci, muhalif bütün kurumlar ardı ardına basılıp, KHK’lara dayandırılarak mühürleniyor. Demokratik mücadele alanı kapatılarak diktatörlüğe giden yeni rejimin taşları döşeniyor. Televizyon ekranlarından muhalif olanlar tehdit ediliyor, gözaltı ve tutuklamalarla presleniyor. Siyasal İslam’ı kullanarak, diğer toplumsal kesim bastırılmaya çalışılıyor. Yılbaşında gerçekleşen Reina katliamı da bu politikaların sonucudur. Bu politikayı besleyen ve büyüten Saray ve AKP’dir. Kısacası; faşizmin sınırı yoktur, hukuku yoktur; yasaya göre hareket etmez, kendi egemenlik çıkarlarına göre hareket eder. Bu yüzden Saray faşizminin tırmanması, halklarımız için direniş çağıdır.
Stalin Lenin’in devrimci mücadelenin içerisinde ki çalışmasını tanımlarken şöyle bir benzetme yapar: “Devrimci mücadele bir okyanus gibidir, bazen dalgalı olur, bazen durgun. Lenin bu mücadele içerisindeki balık gibidir, nasıl yüzeceğini çok iyi bilirdi.” der. Bizler de böyle bir dalgaların bizleri kıyıya doğru sürüklemeye çalıştığı bir dönemden geçmekteyiz. Gerilimin tırmandığı bir dönemde devrimci siyaset yapmanın yöntemlerini her koşulda yaratmak mecburiyetindeyiz. Demokratik siyaset alanlarımızın önü kesilmeye çalışılırken, kurumlarımız mühürlenirken halklarla buluşmamızın önünü kesmesine kesinlikle izin vermemeliyiz. Psikolojik üstünlüğü, moral değer üstünlüğünü her daim kendimizde tutmalı, yarına dair umutlarımızı halklarımıza taşımalıyız. Komünist manifestonun girişinde dediği gibi, “Şimdiye kadarki bütün toplumların tarihi, sınıf savaşımları tarihidir” ve bizler de bu tarihin içerisinden geçmekteyiz.
Son olarak Dayanışmaevleri Genel Merkezi iki ay içerisinde üçüncü baskının yedi. İkinci çıkartılan KHK dalgasıyla beraber mühürlenip, Dayanışmaevleri’nin çalışmalarını durdurma kararı verildi. Bu kararı verenler Dayanışmaevleri’ni salt bir kurumdan zannediyor olmalı. Dayanışmaevleri yoksul mahallelerde güvencesizlerin güvencesiydi. İşçilerin, kadınların sorunlarını çözmenin adresi olmuştur. Yaz okullarında yürüttüğü faaliyetlerle, paralı eğitime karşı parasız, bilimsel eğitimin adreslerinden biri olmuştur. O yüzden Dayanışmaevleri salt bir kurum değildir. Her ev, her köşe başı Dayanışmaevi’dir. Ailelerimiz evlerini Dayanışmaevleri’ne dönüştürüyor şimdi. Mahallelerimizde bir tane Dayanışmaevi adresi varken, şimdi yüzlerce olmaya başladı. Faşizm önümüzü tıkamaya çalışırken, bizler daha azimle, inatla, yaratıcı taktiklerle önümüzü açacağız. Yoksulların sesi Dayanışmaeveleri’ne vurulan mührü kabul etmiyoruz. Yoksulluğa, adaletsizliğe mühür vurup, onları hak ettikleri yerlere atacağız. Tüketim çılgınlığı ile halkı soyan AVM’lere mühür vursunlar, kredi kartları borçları ile faizlerle halkı dolandıran bankalara mühür vursunlar. HES’lerle, kentsel dönüşümle ülkenin dört bir tarafını talan eden, şantiyeye çeviren müteahhitlerin kapılarına mühür vursunlar. Susmayı dayatanlara karşı yoksulların sesini kısamazsınız. Bunca zorbalığa, katliamlara karşı susup, görmezden gelmemizi isteyip bize onursuzluğu dayatanlara karşı onurluca mücadele edeceğiz. Bölgemizde gerilimin tırmandığı bu dönemde tarihsel fırsatlar da beraberinde geliyor. Dünyadaki bütün değişimler böyle gerilimli, altüstlüklerin olduğu dönemde gerçekleşmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın peşinden Sovyet devrimi kopmuştur; İkinci Dünya Savaşı’nın arkasından Çin devrimi, ulusal kurtuluş mücadeleleri yükselmiştir. Gerilimleri doğru yönetip, halklarımızın örgütlü mücadelesine katkısını arttırabilirsek devrimci mücadelenin de imkanlarını büyütmüş olacağız. Karşımızdaki düşman disiplinli bir şekilde üstümüze saldırmakta, vereceğimiz mücadelede o derece disiplinli ve inatçı olmak zorunda. Zor günlerin mücadelesi de örgütlülüğü de kalıcıdır.
[button link=”https://www.sodap.org/can-ates-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]