Geçen hafta Pentagon’dan bir yetkili “Kuzey Kore ile savaş kesin, sadece tarihi belli değil” demişti. Yine dünyadaki gerilimi yükseltecek olan Rusya ambargosunu ABD gelecek yıl genişletmeye hazırlanıyor. Bunların yanına bir de “Kudüs provokasyonu” eklendi? Herkes doğal olarak Trump’ın ne yaptığını, neye hazırlandığını soruyor. Bu soruya kolay cevap bulabilmek zordur. Bu hem Trump’ın niteliğinden, yani “öngörülemez” olmasından; hem de dünyadaki güç dağılımının çok karmaşık olmasından kaynaklanıyor.
Yorumlarda ağırlık kazanan, Trump’ın iç politikada sıkışması sonucu böyle bir çıkış yaptığı yolundadır. Eski ulusal güvenlik danışmanı Michael Flynn’ın soruşturması derinleşiyor ve Trump’ın başını derde sokabilecek yönde ilerliyor. Ayrıca Trump’ın Amerikan “kurulu düzeni” ile çekişmesi sürekli artıyor. Amerika’nın içi oldukça karışık. Hala bir “büyük strateji” inşa edemeyen Washington, olayların akışında savruluyor.
Strateji yokluğunun yarattığı itibarsızlaşma ve iç politikada sıkışmanın giderilmesi için atılan Kudüs adımı bu sorunları çözebilir mi? Hatta olanların Trump’ın İsrail’le ilişkileri çok sıkı olan damadı Kushner’in yönetmesinden kaynaklandığını söyleyenler de var. “Acemi diplomat” işleri karıştırmıştır. İç politikada sıkışma ve yönetimde aile saltanatı kurma keyfiliğinin sonucu Kudüs adımı mı olmuştur?
Trump, “Eşine az rastlanır sorumsuzlukla, Amerika dış politikasını kendi iç politikasına alet etti.” (Cumhuriyet, Kadri Gürsel) Türkiye’den olaylara bakanlar böyle bir yorumu daha kolaylıkla yapabilir. Çünkü yıllardır aynı tarzı uygulayan AKP iktidarı ve Saray, çok sık dış politikayı iç politikaya alet etmiştir. Yöntemin hiç yabancısı değiliz. Ancak arada çok önemli bir fark vardır. Türkiye bölgede bile fazla etkisi olmayan bir ülkedir. Onun dış politikayı iç politikaya alet etmesinin bedelini yine Türkiye öder. Oysa ABD hala dünya gücüdür, böyle adımlar attığında tüm dünya etkilenir.
Trump’ın böyle durumları yetkin bir şekilde değerlendirememesi doğaldır. Zaten iş adamlığıyla övünüp duruyor. Ancak Beyaz Saray kurmayları için aynı şeyi söylemek mümkün değildir.
Öte yandan bu adımın Trump’ın bölge ziyaretinde kurmaya çalıştığı İran karşıtı Suudi cephesini zorda bırakacağı yeterince açıktır. Araplar yine birkaç açıklama dışında hiçbir şey yapamayacaklar. Şu anda bölge ve Arap dünyası belki de en kötü günlerini yaşıyor. Amerika’nın bu adımına karşı “caydırıcı” bir tepki örgütlemeleri imkansızdır. Geriye intifada kalır. Eğer Arap hakları ayaklanırsa hem Amerika hem de kendi çürümüş yönetimleri üzerinde etkide bulunabilirler. Belki yeni bir dönemin kapısını açarlar. Fakat mevcut güçler dengesi, etkileyici bir dalganın ortaya çıkması için dağınık ve zayıftır.
Böyle bir durumda Kudüs adımı Arap dünyasını zor durumda bırakıp, daha da itibarsızlaştırırken İran’a güç ve itibar kazandırabilir. Trump’ın hedefi elbette bu olamaz.
Amerikan dış politikasını izleyerek dünyaya bakarsak, “savaşın eşiğine” gelen Kuzey Kore geriliminin perde arkasına geçildiğinde Pekin-Washington çatışmasının olduğu görülür. Rusya’ya karşı yaptırımlar, Avrupa ve Rusya ilişkilerini bozma amacı taşıyor. Kudüs adımı ile ABD, AB ve dünyanın büyük bir bölümünü karşısına almış oldu. Tablo böyleyse ABD bir üçüncü dünya savaşına hazırlanırken neredeyse tüm dünyayı karşısına almıştır. Trump “öngörülemez” olsa da Amerika’yı yıkıma götürecek kadar deli olamaz.
Bu kadar çok yönlü gerilimi aynı anda yönetmesi imkansızdır. Duvar yıkıldıktan bir müddet sonra Amerikan stratejistleri “üç cephede savaş” üzerine epey çalıştılar. Ancak bu strateji Afganistan ve Irak işgali ile iflas etti. Bunun en açık kanıtı Bush’dan sonra Obama’nın başkan seçilmesidir.
Peki Amerika ne yapmaya çalışıyor? İlk olarak, Obama yönetiminin tersine tüm dünyada gerilimi yükseltme taktiği izliyor. Oğul Bush dönemine benzer bir yoldan yürümeye çalışıyor. Bu yol, güç ve itibar kaybeden Amerika için neredeyse kaçınılmazdır. Güçlenen Çin ve Rusya’nın dolaylı yollardan hırpalanması gerekiyor. Ancak aynı anda bütün gerilimleri yönetemeyeceği için, nereye ağırlık vereceğini somut dünya dengelerine göre belirlemek zorundadır.
İkinci olarak, Beyaz Saray “büyük strateji” kurma gücüne artık sahip olmadığından; iyi hazırlanmış bir strateji ile yürüyemiyor. Gündelik adımlarla yolunu açmaya çalışıyor. Bırakalım daha öncesini, sadece Trump sonrası bölgedeki zikzakları Amerika’nın strateji yoksunluğunu göstermeye yeter.
Üçüncü olarak, Ortadoğu’dan bir an önce önemli ölçüde çekilmek istiyor. “Büyük tehlike” Uzak Doğu’dan yükseliyor. Bölgeden çekilmek için ise İran’ın hırpalanması gerekir. Nasıl ve hangi yollardan? Bunu Beyaz Saray da henüz bilmiyor.
Kudüs provokasyonundan geriye ne kalıyor? Arap dünyası bir kez daha rezil olacağı için, İran bu topa büyük bir öfke ile girer mi? Beyaz Saray bunu bekliyor olmalıdır. Sekiz yıl süren Irak -İran savaşında sonra Saddam Hüseyin’in Kuveyt’in işgali ile Amerika’nın tuzağına düşmesi gibi…
Trump çok bekler! Elbette sadece beklemeyecektir. Yeni adımlar atacak, daha doğrusu provokasyonlar yapacaktır. Fakat koca Amerika artık kaygan bir yolda sürekli irtifa kaybediyor. Öngörüsüz her hareketi sadece düşüşünü hızlandırır.
[button link=”https://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]