Erdoğan kendisine karşı ortaya çıkabilecek güçlü bir seçeneğin hızla büyüyebileceğini çok açık olarak gördüğü için siyasetin alanını her açıdan daraltmaya çalışıyor. Davutoğlu’nun kendisinin böylesi bir rolü oynamaktan ne kadar uzak olduğu veda konuşmasında açıkça ortaya çıktı ancak şartlar bazı durumlarda bazı kişileri kendileri hilafına dahi olsa seçenek haline getirebiliyor. Erdoğan kendisinden kurtulmak isteyen düzen içi aktörlerin Davutoğlu’nda faydalı bir aparat keşfettiğini ve buraya doğru yığınak yapmaya başladığını görünce büyük bir hızla harekete geçti ve öldürücü hamlesini yaptı. Kimse bu saflaşmanın farklı kanallardan akmaya birikmeye devam edeceğini unutmamalı. Şimdilik eleştiriler Reis’e yönelemiyor ama Reis’in lafından çıkmadığı Yiğit’ler ateş altında: “Siyasi iktidarın, ekonomik iktidarın alabildiğince genişlediği bir dönemde entelektüel anlamda hiçbir şey üretemeyişimizin sebebi işte bu sığlıktır ve bulaşıcı hastalık gibi yayılmaktadır. Hakaret, iftira ve şantajcılığın bir akıl tutulması, bir tür zehirlenme hali olduğunun farkındayız. Söz konusu komitacılara dur diyen çıkmadıkça çirkinlik bütün değerleri ve hedefleri silip süpürecektir.” (İbrahim Karagül, Yeni Şafak, 7 Mayıs, “Bütün hesapların üstündeki hesap”)
Erdoğan bu hamleleri ile büyük olasılıkla bilinçli bir halde kendisi dışındaki iktidar odaklarını da karikatürize ediyor. Eğer 16 Mayıs’taki oylamada dokunulmazlıkların kaldırılması onaylanırsa sadece HDP değil tüm meclis, “Başkan” karşısında korumasız hale gelecek. Davutoğlu’nun tasfiyesi sonrasında Başbakanlık makamının artık gereksiz, öylesine bir koltuk olduğu algısı hızla yayılmak isteniyor. Anayasa Mahkemesi Başkanı makama çağrılarak hizaya çekiliyor, Merkez Bankası’nın başına damadın arkadaşı getiriliyor. Erdoğan, Beştepe dışındaki tüm politik yükseltileri düzlüyor.
Davutoğlu ile ilgili sürecin hızlanmasında AB’nin vizeleri kaldırma hamlesinin de önemli bir etken olduğu açık. Erdoğan, Davutoğlu’nun hanesine yazılacak böylesi bir “başarı”ya katlanamazdı. Aynı zamanda kafasındaki siyasi mimariye ulaşmak için savaşın önemi ortadayken, “terör yasalarını demokratikleştirmediği için vatandaşı vizesiz Avrupa’dan mahrum eden” adam durumuna da düşmeyi istemedi. Erdoğan “terör yasaları ile ilgili düzenleme yapmamızı isteyemezler, herkes kendi yoluna gitsin” derken mülteci anlaşmasının Türkiye’nin AB ile yakınlaşmasına değil sadece Erdoğan’ın oyun alanını genişletmesine hizmet edecek bir anlaşma olduğunu da teyit ediyor. Erdoğan Suriye savaşındaki yenilgisinden bir başkanlık zaferi çıkarmaya çalışıyor, bunu yaparken Davutoğlu’nun yanı sıra MİT Başkanı Fidan’dan da kurtulmak isteyecek gibi görünüyor. Erdoğan faşizminin Rasputin’i Yiğit Bulut da Reis’i adına AB’lilere ayar verirken zaten sadece “büyük sermayeye fayda sağlayan” Gümrük Birliği’nin de rafa kalkacağının sinyallerini veriyorlar.
Müslüman Kardeşler’den de ümit kesilince artık rota Suudi Arabistan. Suudi Arabistan’ın petrol gelirlerini artık daha üretken bir ekonomi inşa etmek için kullanmaya karar vermesine Saray ekonomistleri tarafından oldukça önemli bir misyon yükleniyor ve Türkiye sermayesinin gözünü buraya dikmesi öngörülüyor. Böylece laiklik maddesi de çıkarılmış yeni bir Anayasa’ya da sponsor bulunmuş olacak.
Sermayenin ağzına bir parmak bal olarak da “özel istihdam büroları” yasası geçirilerek işçi karşısında patronu sırtındaki tüm yükümlülüklerden kurtaracak bir düzenleme gerçekleştirilmiş oldu. 13 yıllık iktidarı sonrasında ülkesini iş cinayetlerinde Avrupa’da açık ara 1, dünyada 3. yapıp sonra da “iş güvenliği” toplantısında duygusal anlar yaşayıp ağlayabilen Reis, bu hafta bir yandan İsrail’e bir yandan da sermayeye yaşam öpücükleri vermeyi de unutmadı.
Davutoğlu’nun görevden uzaklaştırılmasına o kadar az tepki üretildi ki Erdoğan’ın basını yok etme konusunda ne kadar mesafe kat etmiş olduğu daha açık bir biçimde ortaya çıktı. Öyle ya, hatasıyla sevabıyla ülkenin 71 yıllık çok partili parlamenter siyasi sistemi ortadan kalkıyor, ama heyhat, ortalık Erdoğan’ın ruh halinden yola çıkan “ama atamalar da yapılmıyordu, artık daha güçlü yönetim” olacak vs. gibi uyduruk değerlendirmelerle dolu sadece. 6 Mayıs’ta yargının da yürütmenin doğal bir uzantısı olduğunu bir kez daha deneyimlediğimiz bir kararla da karşı karşıya kaldık.
Erdoğan ile derin devletin nasıl mecz olduğunu çok iyi görebiliyoruz artık. Can Dündar’a düzenlenen “gözdağı” suikastı ve ardından kaldırılan “yurt dışı yasağı” derin devletin “ya kaç ya da öldüreceğiz” mesajını açıkça ortaya koydu. Perinçek’in “Davutoğlu ABD’nin adamıydı”, Bahçeli’nin “gerekirse siyasi desteğimiz hukuki desteğe de dönüşür” demeçleri, Genelkurmay’ın 30 Mart’taki uyarısı sonrasında CHP’nin dokunulmazlıklar konusunda geldiği çizgi hep bunun işareti. Bu mecz oluş ne kadar sürecek, hangi yılan diğerini sokacak bunu görmemiz için çok süre geçmeyecek. En dikkat çekici olan da her tasfiye ile birlikte Erdoğan’ın yakın çevresinde İslamcı kadroların sayıca azalması.
Artık yol haritası belli. AKP’nin yeni başkanı meclise anayasayı getirecek, oylanacak, referandumsa referandum, kabul olmazsa erken seçim! Erdoğan bu momenti yakalamışken artık amacına en kısa yoldan ulaşmaya çalışacak.
Bizim için en önemlisi gerçekten olağanüstü bir dönemden geçtiğimizi bütün açıklığı ile hissedebilmek. En büyük eksiğimiz, bu olağanüstülük halinin bir türlü tam kavranamaması. Yaşadıklarımız kendine özgü zorlukları olan bir geçici dönem olarak algılanıyor, bu yüzden soldaki aktörler temel parametrelerini değiştirme gereği duymuyorlar. Siyaset hala çok geleneksel hatta çoğu zaman teknik bir iş olarak kavranıyor. Oysa şu anda temel parametreleri değiştirecek, toplumda yeni saflaşmalar yaratacak, yeni güç odakları inşa edecek çıkışları örgütlemek gerekiyor.
Yoksa hiçbir şey eskisi gibi bile olamayacak, herkes bunun iyice farkında değil mi?
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]