Mayıs ayı başında Irak başkenti Bağdat’ta ilginç bir olay yaşandı. Kentin doğu ve güney bölgelerinde yaşayan halklar gecekondularından çıkıp kent merkezine geldiler. Protestolara başladılar. Irak hükümet binalarının ve birçok yabancı ülke elçiliklerinin içinde korunduğu, Bush döneminde yapılmış, yüksek surlarla çevrili yaklaşık 5 kilometrelik Yeşil Alan’a girdiler. Meclis binasını işgal ettiler. Milletvekillerinin bir kısmını bodrum katına hapsettiler. Kimisini dövdüler. Meclisin derhal teknokratlardan kurulu bakanlar kurulunu onaylamasını istediler. Genel olarak barışçıl geçen gösterinin arkasından Pazartesi günü de sakin bir şekilde alanı terk ettiler. Aylardır dile getirdikleri taleplerini bu kez meclis kürsüsünden duyurmanın ötesinde onu dayatmaya çalıştılar.
Bu eyleme katılanlar, ABD işgaline karşı kurduğu Mehdi Ordusu ile direnen ve başarılar kazanan Mukteda Al Sadr taraftarlarıdır. Mehdi Ordusu, Maliki iktidarı döneminde 2008 yılında dağıtıldı. Mukteda Al-Sadr, o dönemde İran’a dini eğitim yapmak için gitti ve son zamanlarda da ülkesine geri döndü. 2014 seçimlerine de yandaşları Özgür Olanlar Partisi ile girdi ve 36 milletvekili çıkardılar. 3 de önemsiz bakanlık elde ettiler. Ancak bu iktidarda halkın ihtiyaçlarına karşılık veremediği için 2015 yılı Şubat ayında Şiiler sokaklara döküldü ve gösterilere başladılar.
Geçtiğimiz yaz aylarında Mukteda Al-Sadr, Devlet Başkanı Haydar al-Abadi’ye bir ültimatom vererek hükümetin görevden almasını ve teknokratlardan bir kabine kurmasını istedi. Hemen arkasından Bağdat ve Basra gibi birçok kentte yoksul mahallelerden halk sokaklara döküldü. Bağdat’ta 200 bin kişi protestolara katıldı.
Aradan bir yıl geçti ve hala teknokrat hükümet görevi devralamadı. Onun üzerine bu kez Al-Sadr’ın kendisi Yeşil Alan’a girip oturarak 2 hafta Abadi’nin yeni bakanlar kurulunu açıklamasını dayattı. Abadi, Al-Sadr’ın talebini yerine getirdi ve yeni hükümet üyelerini açıkladı. Yeni kabinenin mecliste oylanıp kabul edilmesi gerekiyor ama bu oturum çeşitli gerekçelerle ertelene ertelene iş uzadı. Baskılar sonucu Meclis Sözcüsü de Abadi’den yana oldu. Ama bu kez milletvekilleri Meclis Sözcüsü’nü değiştirme hilesine giriştiler ve kendilerinden yana yeni bir başkan seçtiler. Eski Meclis Başkanı da istifa etmedi ve böylece meclisin biri yeni kabineden yana biri kabinenin karşısında iki tane sözcüsü oldu. Meclis ya toplanamıyor ya kavga çıkıyor ve iki aydır yeni kabine onaylanamıyor. Al-Sadr taraftarları aylardır Bağdat’ta gösteriler yapıyorlar. Son olarak da Yeşil Alan’a girerek meclisi basmaktan başka seçenekleri kalmadı.
ABD sonrası kurulan hükümetlerin hiçbiri halkın özlemlerine çare getirmedi, getiremez de. Çünkü hepsi kukla hükümetlerdir. Başta Ahmet Çelebi arkasından Nuri Maliki görevlerinden ayrılmak zorunda kaldılar. Şimdi de Haydar Al-Abadi sallantıda duruyor. ABD’nin onun yerine koyabileceği başka bir adayı da yoktur. Halk kendisini tutuyor deniyor ama beceriksiz, kararsız ve zayıftır. Bağdat merkezinin ülkede bir gücü yoktur. Ne güney Şii aşiret şefleri ne Kürtler merkezi diniyor. Partisi Dava, paramparça, Bağdat’ta da bir gücü kalmamıştır. IŞİD’e karşı da bir başarı sağlanamıyor. Tek cümle ile ABD’nin kurduğu sistem tamamen çöküyor.
Devletin son zamanlarda bu kadar güçsüzleşmesinin altında yatan birçok neden vardır. Ancak en önemlisi dünya petrol fiyatlarının düşmesi ile petrol gelirlerinin azalmasıdır. Sırf bu gelirle yaşayan bir ülkenin kaçınılmaz kaderi başka ne olabilir? Ülkede kurulu doğru dürüst bir sanayi ve iş alanı yoktur. Savaş ve belirsizlikler nedeniyle tarım ve inşaat sektöründe iş olanağı yoktur. Turizm, hizmet sektörü de olmayınca ülke savaş harabesi ortamından çıkamıyor. İktidardaki yağmacılar yolsuzlardan da halka bir şey kalmıyor.
Irak ayrıca sosyal olarak parçalanmış, toplum olarak çözülme yolunda bir ülkedir. Bunun en büyük sorumlusu ABD işgali ve kendi çıkarları doğrultusunda yürüttüğü kirli politikalardır. Dinsel, mezhepsel, ırksal ayrılıklar kışkırtıldı. Bunlar var olan feodal yapıyı da çürüttü. Aşiretler parçalandı. Reisler dinlenmiyor, güven kaybettiler. Ülkenin geleceği konusunda hiçbir şey belli değildir. Tam bir güvensizlik, umutsuzluk hâkimdir. Ama halkı birleştiren tek şeyin ABD ve iktidara karşı duyulan öfke ve güvensizlik olduğu söylenebilir. Bu öfkenin de yönlendirilebileceği şey olsa olsa ortak bir düşmandır.
IŞİD Faktörü
ABD Irak’ta askeri olarak yenildi ama hala kendi çıkarları doğrultusunda bir hükümet götürme umutlarını yitirmiş değildir. Obama biraz itibar kazanmak için Musul’un bu yılsonuna kadar IŞİD’ten temizleneceğine inandığını açıklamıştı. Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Bağdat’ı ziyaret etti. Irak halkının öfkesini IŞİD üzerine yönlendirmeye ve umut vermeye çalıştı.
Irak ordusu, Musul yanlarına mevzilendirildi. ABD’nin ön cephede savaşmama kararına rağmen bölgeye 200 yeni Amerikan askeri yollandı. Böylece asker sayısı 3870’e yükseltilmiş oldu. Irak iktidarını kurtarmak için başka çıkar yolu kalmadı. IŞİD’e karşı bir zafer belki iktidarı kurtaracaktır. Son bir çırpınış!
Koca ordusu ile başarı kazanamayan ABD birkaç yüz postal ile mi bölgede düşman yenecektir? Ayrıca bunu isteyip istemediği başka bir sorundur. Onun asıl amacı Irak ordusuna “gaz” vermeyi denemektir. Belki Bağdat rejimini böyle kurtarabilir. Ayrıca bölgede postalsız ABD’nin zafer kazanmış bir Irak ordusuna çok ihtiyacı vardır.
Zafer kazanılacağına inanan yoktur. Irak halkı biliyor ki Musul’u IŞİD’ten geri almak Ramadi, Felluça vs. gibi kentlerini almaktan farklı değildir. Son BM raporuna göre belki Anbar eyaletinden IŞİD atıldı ama bu koskoca bir milyonluk kentin yaşanamaz hale gelmesi pahasına gerçekleşti. Sağlam bir tek bina kalmamıştır. Bir yandan IŞID militanlarının yerleştirdiği bubi tuzakları ve diğer yandan onları yok etmenin zoru nedeniyle tüm kent ABD hava güçleri tarafından insafsızca bombalanmış, yaşanamaz hala getirilmiştir. Ancak bir avuç Iraklı kente geri döndü. Hala başka yerlerde yaşıyorlar. Çünkü kentte ne su, elektrik, yol, köprü ne de oturacak alan kalmış.
IŞİD’ten temizlense bile ülkenin ikinci büyük kenti Musul’un da sonu bu olacaktır. Musul halkı ve ordunun şimdilik IŞİD altında böyle yaşamayı Anbar eyelati gibi olmaya tercih etmesi anlaşılır. Asıl neden Irak ordusunun zayıflığından çok hedefsizlik, neyin tercih edileceğini bilmemek ve belirsizliktir. Bu hedeflerin hiçbirinin çıkar yol olmamasıdır. IŞİD’in Musul’daki ABD askerlerine füze atması ve pusuya düşürmesi sonucu 3 askerin ölmesi de Irak ordusunu harekete geçirmedi. Sonuçta da Bağdat iktidarını IŞİD’e saldırarak kurtarma çabalarının da bir sonuç vermeyeceği ortadadır.
Sonuçta halkın vatan, aşiret zemininde birleşimini sağlamak hayal gibidir. Halklar için umut olarak ortada dürüst din adamı yapısıyla şimdilik bir tek Al-Sadr görünüyor. ABD işgal güçlerine karşı başarılı dövüşler vermesi onu üne kavuşturdu. ABD kısmi çekilmesinden sonrada politikada kirlenmedi. Hatta IŞİD güçlerine karşı da İran ile birlikte başarılı savaş yaptılar. Hareketi temel olarak gecekondu Şii özelliği taşısa bile IŞİD ile dövüşü ona Sünni taraftarlar da kazandırdı. Sünni aşiret reislerinden umudunu kesenler de onun peşine takılıyorlar. Irak milliyetçisi olması ve federal bir yapıya karşı olmaması da halkları çekiyor olmalıdır. Mukteda Al-Sadr yoksulların umudu olarak özünde onları sınıfsal bir beraberliğe doğru götürüyor. Hareketinin 1960’lar Baas ve komünist partilerinin işlevini görebileceğini söylemek yanlış olmaz. En azından Hizbullah gibi bir hareket olarak ülkede başka bir umut olma yolundadır.
Tam da 1 Mayıs sırasında bu yoksul halkların Yeşil Alan’a girip meclis binasını işgali bu yorumu destekleyebilir. Devleti devirmiyorlar, belki daha bunlara güçleri yok ama en azından yoksulluk temelinde bir araya gelip kendilerini dayatıyorlar. Hem ABD’ye hem yozlaşmış emperyalizm kuklası iktidarlarına bir ihtar çekiyorlar. Bu Irak halkları açısından aslında sevindirici bir gelişmedir.
[button link=”http://www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]