Politik krizin ortalığı toz duman ettiği atmosferde SODAP “Politik Krize Devrimci Yanıt Gerekli!”başlıklı bir açıklama yayınladı. Açıklamanın devamı şöyle;
2013 halklarımız açısından unutulmaz bir yıl oldu. Görünen o ki 2014’te de yaşanabilecek büyük altüst oluşlara hazır olmak gerekecek.Ülkenin son 11 yılına damgasını vuran AKP ve Erdoğan büyük bir hızla irtifa kaybediyorlar. Erdoğan bu anafordan oy desteği ile kurtulmak isteyecek ancak sermaye düzeninde toplumsal anlamda iktidar ilişkilerini yansıtamayan bir hükümeti zor duruma düşürmek çok da zor değil. Gezi sürecinde tüm dengesini kaybeden Erdoğan ve partisi Cemaatin hamleleri sonrasında muazzam bir telaş içinde. Uluslararası anlamda da yalnızlaştığını bilen ve giderek bir köşeye sıkışan Erdoğan’ın hamle alanı giderek daralıyor. Politik krizin doruk noktasında yandaş gazetecilerini toplayıp moral tazelemekten daha iyisi aklına gelmiyor. Böylesi bir dayanaksız durumda cemaati devletten kazımaya kalkması altından kalkamayacağı zelzelelere yol açacaktır.
Cemaat ise ilk kez bu kadar aleni bir biçimde güç gösterisi gerçekleştirdi. Hanefi Avcı’nın komünistlik suçlamasıyla içeriye tıkılmasına yol açan ifadelerinin doğru olduğu ortaya çıktı. Karşımızda kendi hukukuna göre çalışan ve devletin belli kurumları üzerinde denetim kurmuş bir yapı var. Böylesi bir yapı dünyanın hiçbir burjuva devletinde meşru kabul edilemez. Cemaatin hamlesinin arkasındaki temel faktörün ise Batı emperyalizminin ve Suudi Arabistan’ın İslamcılığa karşı harekete geçmesi olduğu açıktır. Mısır’da Müslüman Kardeşlerin Suudi destekli Nur partisinin oynadığı rolü Türkiye’de Cemaat oynuyor. 1. Cumhuriyet’in tasfiyesinde Erdoğan ile çok yakın işbirliği içinde olduğu için AKP iktidarının tüm sinir uçlarının mimarisi Cemaatin avuçlarının içinde.
Dolayısıyla halklarımız bir kez daha iki iktidar odağının, iki halk düşmanı kliğin mücadelesi ile karşı karşıya. Bu mücadelenin şiddetlenerek devam edeceği öngörülebilir. Yaşananlar şimdiden devleti bütünüyle gayrımeşru hale getirmiştir. Başbakana göre yargı çetelerin elindedir, dolayısıyla savcıların kimi operasyonlarında polisler emirlere itaat etmemektedir. Valiler savcıların TIR’ları arama taleplerine engel olmaktadır. Son 20 yılın en önemli sermaye birikimi yaratma mekanizması olan TOKİ’den sorumlu bakan istifasını açıklarken Başbakanı da istifaya davet etmektedir. Başbakan’ın bu demece yanıtı ise “Bakanken böyle konuşamazdın ama” gibi bir ilköğretim öğrencisinin ruh halini çağrıştıran seviyede olmaktadır.
Düzenin muhalefeti de bu çürümenin bir parçası olduğunu her gün açıkça sergilemektedir. Kılıçdaroğlu “Benim cemaatten haberim yok” derken sokaktaki çocukları dahi kandıramadığının farkında değil midir? Gerçekte yaşananları perdelemeye çalışan kim varsa, halklarımızın geleceğinin yağmasından en büyük payı kimin alacağına dönük bu iktidar kavgasının parçasıdır.
Kürt halkı ise “müzakere süreci çöker” umacısıyla AKP’ye destekçi kılınmak istenmektedir. Devleti direnişinin gücü hakkına masaya oturtan Kürt halkı, kendi örgütlülüğünü yitirmediği sürece iktidar kimde olursa olsun masanın yıkılamayacağının farkındadır. Roboski’nin, Gewer’in hesabını veremeyen bir AKP’nin hayalleri direngen Kürt halkının bilincine hükmedemez.
Bu tablo tam bir çürüme tablosudur. Sermaye iktidarı tüm yozlaşmış ilişkilerinin yükü altında çökmüş durumdadır. Bu tablo halklarımızı bir halk iktidarını elbirliği ile kurma görevine çağırmaktadır.
Bu çürümüşlükte payı olmadığı gibi yaşadığı ağır koşullarla yağmalanan zenginlikleri yaratan halklarımız kendi kaderlerine el koyma göreviyle karşı karşıyadır. Karşımızda meşruiyetini kendi hukukuna göre bile yitirmekte olan bir devlet var. Fakat halk güçleri bu sürece müdahil olamaz ise sermaye devleti kendini restore eder. Devrimle aşılmayan bütün sermaye iktidarları kendilerini yenileme yeteneği gösterebilirler.
Eğer Gezi direnişi olmasaydı bu konuda söyleyecek çok bir sözümüz olmayabilirdi. Fakat bugün Türkiye’de ezilenler artık bu krizin pasif seyircileri olamayacak kadar etkin bir güç haline gelmişlerdir. Gezi süreci hala devam etmektedir. En son Taksim Dayanışması’nın yaptığı çağrı sonrasında Türkiye’nin dört bir yanında yaşanan direnişler bunun işareti olarak okunmalıdır. Burada önemli olan halklarımızın birlikte büyüttükleri direnişi birlikte iktidarlaştırmanın araçlarını bulabilmesidir. Burada devrimcilere büyük görev düşmektedir. İçinden geçilen özel dönemin önümüze yığdığı görevlerin farkında olmak, sürecin dayattığı mücadele dayanışmalarını en geniş ölçekte kurmayı başarabilmek, halk iktidarının nüvesi olabilecek halk meclislerini inşa etmek, halkımızı inisiyatif almaya ikna etmek en temel güncel görevlerdir. Halk Meclisleri, Mahalle Dayanışmaları, Forumlar halk iktidarının kurucu organları rolüne soyunmayı önüne hedef olarak koymalıdır. Gezi direnişini birlikte yaratanlar kendi aralarındaki ilişkileri de bu çerçevede yeniden değerlendirmeye tabi tutmak durumundadır. HDP de etkin olmak istiyorsa bu mantıkla davranmalıdır. Toparlayıcı, birleştirici olmalı ve meşruiyetini yitiren iktidar karşısında bir seçenek olarak kendisini inşa etmelidir. Taraflardan biri adına süreci soğutmak değil tam tersine krizi derinleştirerek halk iktidarı için inisiyatif almayı hedeflemelidir.
Politik krize devrimci bir yanıt üretmek için kolları sıvayalım.
06.01.14