24 Haziran’a kadar geçen iki aylık süreç siyasi partiler arasında yaşanan sıradan bir seçim mücadelesi olarak yaşanmadı. Devlet, tüm imkan ve olanakları ile bir diktatörlük projesini halka onaylatmak için her türlü zorbalık, ayak oyunu ve patronaj ağlarının sağladığı avantajları da kullanarak toplumu avlamaya çalıştı. Seçim tarihinin ilan edilişinden son geceki bildik Anadolu Ajansı hamlelerine kadar yalanın, baskının, sansürün, karartmanın bininin bir para olduğu bir dönem yaşadık. Restorasyoncu muhalefet bir kere daha aynadaki yansımasının büyüsüne kapılarak sürecin bu yanını seçim süreci içinde yeterince sorunsallaştırmadı, böylece de bütünüyle gayrı meşru bir sonucu meşrulaştırma tuzağının da içine düştü. Sonuç olarak seçimleri devlet kazandı, toplum kaybetti. Ama şimdilik…
İki ay boyunca her açıdan sürekli dibe doğru giden bir iktidar performansı izledik. Elindeki muazzam olanaklara rağmen tepetaklak olma ihtimalini kendi eliyle üreten bir iktidar partisi bütün kampanya boyunca sadece üç miting yapan Devlet’in partisiyle birbirlerine koltuk değneği olarak toplumdan yükselen düzeltme, restorasyon çağrılarını şimdilik bastırmayı başardılar. Erdoğan balkon konuşmasında bu seçimlerin siyaset biliminin yıllarca didikleyeceği zenginlikte bir vaka olduğunu söylerken haklıdır. Bu kadar başarısız bir performansın bu kadar büyük bir karşılıkla ödüllendirilmesi birçok açıdan anlaşılmaya ve anlatılmaya muhtaç. Seçimin motto tabirlerinden “dip dalgası” imar affı ve diğer rüşvetlerle toplumsal çürümeden de beslenerek iktidar bloğunu beslemiş görünüyor. Buna karşılık, muhalefet ise genel olarak oldukça başarılı ve kendisini aşan bir kampanya çalışması yürüttü. CHP, ilk günlerdeki Akşener desteğinden sonraki günlerde HDP’ye gidecek stratejik oylara yeşil ışık yakarak birçok açıdan kendisini aşan, sıra dışı bir siyaset izledi. Kılıçdaroğlu’nun Sarıgül’e yaptığı gibi İnce’yi de seçimlerle harcama taktiği ise ters tepti ve CHP’de muhtemel bir iktidar değişikliğinin yolunu açtı. Ancak restorasyoncu muhalefet, etrafını sarmalayan ve iktidar bloğunun tabanına ulaşmasını ve ikna edebilmesini engelleyen balonun sınırlarını genişletmeyi çok da başaramadı. Kendi konsolidasyonunu zafer için yeterli görmek, karşı tarafı çözme konusunda gereken keskinlikte davranmamak sonuçları kısmen açıklasa da tamamen saçmalayan bir iktidarın, kendisini birçok açıdan aşan bir muhalefeti bu şekilde yenilgiye uğratması sadece siyasetin parametreleri ile açıklanabilecek bir durumda değildir. 24 Haziran gecesi özellikle CHP tabanının kendisini bir kez daha parti yönetimi tarafından yarı yolda bırakılmış hissetmesi bu anlamda anlaşılabilir.
Seçimin en sıra dışı sonucunu elde eden Devlet’in MHP’sinin başarısının arkasında yatan sır nedir? MHP, kendisini siyasi olarak devlet içinde elde ettiği mahfiller aracılığı ile yeniden üreten bir partidir. 1970’lerin MC hükümetlerinden beri bu böyledir. Bürokrasinin çeşitli kademeleri içindeki kadrolaşması, temel güç kaynağıdır. Fetullahçıların bürokrasi içindeki hakimiyetlerinin zirve yaptığı 2010 referandumundan 17-25 Aralık 2013’e kadarki süreçte MHP bürokrasi içinde ciddi bir kan kaybına uğramıştı ve bu dönemde AKP’ye dönük muhalefeti de zirve yapmıştı. 7 Haziran seçimleri sonrasında ise AKP’ye yanaşarak hem kendisini siyaset sahnesinden silebilecek bir müzakere sürecini sona erdirdi hem de Fetullahçıların tasfiyesi sonrasında özellikle güvenlik bürokrasisinin kilit noktalarına yeniden yerleşti. İktidar bloğunun içinde konumlanarak, bürokrasi içinde elde ettiği mevzileri kullanarak yeniden kadrolaşma olanaklarını ele geçirmiş oldular. Toplumun geniş güvencesiz ve mesleksiz kesimleri için devlet bürokrasisine sızarak kariyer basamaklarında yükselmenin olanağını yeniden temsil eder hale geldiler. MHP’nin beklenmeyen başarısının arkasındaki mekanizmanın bu olduğu düşünülebilir.
Benzer biçimde devlet bürokrasisine sızmanın bir başka aracı olarak tarikatların da bu seçimlerde çok önemli bir rol oynadığının altı çizilmeli. Kendi tarihleri açısından ilk kez, herhalde askeri vesayetin tam anlamıyla sona erdiğine emin olmalarının da verdiği cesaretle yaptıkları kamuoyu açıklamaları ile Erdoğan’a açık destek verdiler. Devlette bir makam, mevki elde etmek; neoliberalizmin güvencesizleştirdiği, çürümüş eğitim sisteminin bir meziyet kazandıramadığı taşra-varoş gençliği açısından sosyal mobilizasyon, sınıf atlama olanağı sağlayabilecek neredeyse tek ufuk olarak görünüyor. Erdoğan kendisinin kaybetmesini “hepimiz kaybederiz” diye anlatırken doğrudan bu kesime sesleniyordu. Otoriter popülizmin, patronaj ağları aracılığıyla toplumun güvencesizleştirme ile bunalttığı kesimlerine nasıl da tek umut olarak kendisini pazarlamayı başardığına bir kez daha tanık olduk. Dengelerin değişmesi son kertede güvencesizliğe karşı yeniden paylaşımcı, sosyalist bir programın en yoksullara gerçekten umut olabilmesi ile mümkün olacak.
Restorasyoncu muhalefet ise kimliksel meseleler dışında daha ziyade kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlayacak bir finansal ya da sosyal sermayeye sahip orta sınıfların ruh hali üzerinde yükseldi. Muhalefetin başardığı olumlulukların çerçevesi bu orta sınıf kimliğinin çizdiği sınırlar ile belirlendi. Ekonomide yaşanan dengesizlikler muazzam olanaklar sunmasına rağmen aslında genel bir tek adam rejimi eleştirisi dışında bir sermaye rejimi eleştirisi geliştirilemediği için propagandanın etkisi de sınırlı kaldı. Zaten bu medya karartması koşullarında da bu kadar kısa bir sürede fark yaratacak bir kampanya kurabilmenin olanakları da sınırlıydı.
HDP’nin Kürdistan’da kaybettiği oyların daha fazlasını Batı’dan telafi etmesi CHP tabanındaki stratejik oy kullanma tercihi ile açıklanabilir. Bu sonuç halklarımızın dayanışmasını geliştirmek adına gelecek üzerinde çok önemli sonuçlar yaratacaktır. HDP’nin bütün şeytanlaştırma çabalarına ve kuşatmalara rağmen barajı aşması hiç kuşku yok ki devletin seçim başarısının fiyakasını bozan en önemli gelişmedir. Kayyımlar aracılığı ile kurulmaya çalışılan patronaj ağları bütün çabalara rağmen son derece sınırlı bir etki yaratabilmiştir.
Bu sonuçlar üzerinden karalar bağlanmasını gerektirecek bir durum yok. Her açıdan çökmekte olan bir iktidar gerçeği ve hızla gözüne doğru yaklaşmakta olduğumuz iktisadi kasırga, eğer muhalefet kendisini bu sonuçlar üzerinden çok fazla dövüp hırpalamazsa çok yakın bir gelecekte siyasi tansiyonun hızla yükselmesine yol açacak. Sosyalistler zinde ve sürece hâkim duruşları ile faşizme direnenler cephesinde oluşacak bir dağılma havasına asla müsaade etmemelidirler.
[button link=”https://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]