Türkiye’de devletin sivil topluma göre daha güçlü ve belirleyici olduğu tezi Cemaat’in stratejisinin temel dayanak noktalarından bir tanesi idi. Gerçek güç devlet olduğuna göre devletin içinde örgütlenmek, sivil toplumda elde ettiği birikimi doğrudan devlet içinde örgütlenebilme kapasitesini geliştirerek biriktirmek uygulanabilecek en akıllı yöneliş olurdu. Solunkine benzer biçimde sivil toplum içinde güçlü biçimde örgütlenerek daha sonra devleti ele geçirmek stratejisiyle hareket eden Erbakan çizgisi bu açıdan Cemaat ile arasındaki açı farkını genelde korudu. Cemaat özellikle 1980 sonrasında gelişen Soğuk Savaş konseptinde solun ve İrancı radikal İslam’ın alternatifi olarak devlet içerisindeki konumunu geliştirme şansı elde etti. Ağar’ın geçen hafta basına yanıysan demeci de aslında bunu anlatmaya çalışan utangaç bir itiraf olarak alınmalı. “Solcu tehdide karşı Cemaat’e bu kadar alan açıldı ama aslında solcular o kadar tehlikeli değilmiş.” demeye getirdi. 1980 sonrasında devlet yönetiminde bulunup da Cemaat’ten haberim yok diyenlerin tamamının yalan söylediği açıktır. Ancak bu Cemaat’in gerçek iktidarlaşma hamlesinin askeri bürokrasiyi Erdoğan ile birlikte geriletmesi sonrasında mümkün olabildiğini unutturmamalı. Erdoğan’ın da aslında ABD’nin bölgede çok önemli bir rol oynamasını beklediği bir müttefiki olarak iktidara geldiğini hatırlarsak, dünyanın başına siyasal İslam ve İslamcı faşizm belalarını saranın Batı’dan başkası olmadığı anlaşılacaktır. Erdoğan’ın George Bush’un peşine takılıp Irak’ın yağmalamasına katılamadığı için ne kadar hayıflandığı hatıralardadır. Erdoğan ve Cemaat bu hayıflanmalarının karşılığını, 1 Mart tezkeresinin siyasi faturasının askerlere kesilmesi ve Batı desteğiyle askeri bürokrasinin tasfiyelerle güçsüzleştirilmesine yol verilmesi olarak almışlardır. Irak’ın işgalinin bugün Ortadoğu’da yaşanan alt üst oluşun en önemli sebebi olduğu da düşünüldüğünde siyasal İslam ve emperyalizmin bölgeyi nasıl bir ateş topuna çevirdiği daha da anlaşılacaktır. Batı’nın bölgeyi tamamen mezhepsel çizgide okumaya çalışması (Newsweek’in Sünnileri Ortadoğu’nun en büyük mağduru olarak gösteren son manşeti) ve bu okumanın Siyasal İslam çizgisinin yürüyüşünü hızlandıracak ve radikalleştirecek bir yapıya sahip olması da cehennemin ateşini körüklemektedir. Yüzyıllardır bir arada yaşayan insanlar mezhebi çatışmalarla kendi elleriyle kendi topraklarını yaşanmaz hale getirmektedirler. İran’ın Irak işgaliyle güçlenmesinin İsrail ve Suudi Arabistan nezdinde yarattığı korku mezhebi çatışmaların körüklenmesi sonucu doğurmaktadır. Saray, bu konjonktürde Suriye ve Irak’ın parçalanmasının olanaklarını gördüğü için siyasi sonuçlarını hızla Başkanlık rejimi tartışmalarında değerlendirmek üzere bölgeyle ilgili planlarını açıkça ifşa etmektedir. Yandaş basında Halepli, Musullu, Batı Trakyalı haritalar yeni Türkiye’nin genişleyen haritası olarak lanse edilmektedir. Türkiye Irak ve Suriye’de Sünni cep ve uydu devletler yaratılarak Şii hilalinin coğrafi olarak kesintili hale getirilmesi projesinde taşeronluk üstlenmek istemektedir. Bunu istemektedir ancak sahada olan tüm güçlerle yönetilmesi giderek zorlaşan bir gerilimi sürekli üretmeye de devam etmektedir. Barzani’nin de Musul operasyonu esnasında Bağdat ile daha da yakınlaşması Türkiye’nin bölgedeki tek gerçek müttefikini de kendisinden ötelemiştir. Hitler’in Lebensraum’u gibi bir gönül sınırları söylemi geliştirilerek Türkiye dış siyasetinde belki de şimdiye kadar hiç olmadığı kadar saldırgan bir yaklaşım dillendirilmektedir. Bu keskinleşmenin Türkiye’yi her açıdan çok daha fazla ABD’ye muhtaç hale getireceği ise bir vakadır.
Savaş politikaları içeride oluşan ekonomik kriz konjonktürünü de görünmez kılmak açısından birebirdir. Türk ekonomik mucizesinin kişi başına geliri 9000 seviyesinden yukarılara çekememiş olması, gelir dağılımın giderek bozulması, işsizliğin istihdama çok düşük katılma oranına rağmen %10’un üzerinde demirlemesi, hızlı dolar kuru yükselişinin borçlu şirketlerde yarattığı yüksek tansiyon, Türk Telekom’un ödeme güçlüğü içine düştüğü haberleri, Kapalıçarşı ve Bağdat Caddesi’nde kapanan dükkanlar hadisenin olası boyutları ile ilgili çok güçlü ipuçlarıdır. İçeride ve dışarıda çok ciddi siyasi krizlerin içinden geçilirken ekonominin de toplumsal sorunun en önemli parçalarından biri olacağı günlere geliyoruz. Paramiliterleşmenin hızlandırılması, silahlandırma tartışmalarının gelişmesi de bu ateşli günlere dair hazırlığın parçası olarak okunmalı. Suriye ve Irak’ta neredeyse bir dünya savaşı konjonktürü yaşanırken Kürtlerle ve Şiilerle aynı anda karşı karşıya gelip, bir yandan da ekonomik sıkıntıların büyüdüğü koşullarda bunu yapmanın OHAL’e nasıl bir bağımlılık yaratmadan edemeyeceği rahatlıkla anlaşılabilmektedir.
Yeni rejim, devlete tam olarak hakim olma sürecini memurluğun güvencelerini ortadan kaldırarak tamamlamak istemektedir. 15 Temmuz sonrası yaşanan sürecin en önemli boyutu 657’nin fiilen askıya alınması ve bu fiili durumun hukukileştirilmesi çabalarıdır. Sözlü mülakat denen mekanizmanın işe almada ve terfilerde kullanılır hale gelmesi AKP’liler dışındaki vatandaşların memur olmasının neredeyse imkansızlaşması anlamına gelmektedir. Proje okullarda öğretmenlerin iş güvencesi fiilen ortadan kaldırılmıştır. Müdürler ise merkezi idarenin kuklası durumundadır, Bursa’da öğretmenlerini göndermeyen proje okul müdürüne de soruşturma açılmıştır. Eğitimin kriterini “15 Temmuz benzeri bir olay olduğunda sokağa çıkacak bireyler yetiştirmek”, standardını ise “tüm okulları imam hatipleştirmek” olarak koymak toplumun yerli/milli hegemonyanın dışında kalan kesimlerinde dehşet yaratıyor. Şu anda bu dehşet bir umut ışığı görmediği için kaçış psikolojisinde ancak güçlü bir işaret fişeği tüm bu yılgınlık havasını ortadan kaldırmaya yetebilir. Demokrasi için Birlik toplantısı bu konuda küçük bir umut ışığı çakmış görünüyor. Umarız sürecin şu ana kadar karınca hızında ilerleyen temposu bu irade beyanı ile artar.
Erdoğan’ın elinden savaşı alabilirsek barışın tüm faşizan hayallerin gömülmesi anlamına geldiğini de göreceğiz.
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]