Erdoğan yine esip gürlüyor. Musul üzerine koparılan gürültü bir yana “terörle mücadelede yeni strateji”den söz edilmeye başlandı. Bu konuda Yeni Şafak’ta yazılanlar stratejinin derinliğini bütün açıklığıyla ortaya koyuyor:
“AK Parti’li yöneticilerin şehit edilmesi sonrası halkın içinde gizlenen terörün sivil yapısının ayıklanması için de harekete geçilecek. Terörle mücadelenin sadece güvenlik kuvvetleri ve istihbarat unsurlarıyla değil devletin diğer bütün milli güç unsurları kullanılarak, kamusal iradenin terörle mücadelede etkin olarak kullanılması, yeni stratejide öngörülen bir diğer kritik unsur oldu.”
“Terörün sivil yapısının ayıklanması” ve bunun için “milli güç unsurlarının kullanılması” hemen akla 90’lı yılları ve Tansu Çiller’in elinde “hainlerin” listesini sallayışını getiriyor. Bu lanetli on yılda binlerce faili meçhul yaşandı. O günlerin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın “Bin operasyon yaptık.” sözü de hala hatırlardadır. Erdoğan yeniden böyle bir döneme girişin işaretlerini veriyor.
Yakın tarih hatırlanırsa 90’lı yıllar bütün sertliği ile yaşanırken aynı zamanda Kemalizm’in egemen olduğu son on yıl oldu. İki binli yılların başında siyasal ortamda büyük bir kırılma yaşandı ve siyasal İslam’ın egemenlik basamaklarını çıkma günleri başladı.
Saray ve iktidar, OHAL’den aldığı güçle tasfiye alanını her geçen gün büyütüyor. “Yenikapı ruhu” çoktan göklere çıkıp kayboldu. Siyaset eski yüksek gerilimli günlerine geri döndü. Bu gidişe bir de yeniden başkanlık sistemi tartışmaları eklendi. Hemen her şey 1 Kasım seçimlerine gidiş günlerindeki gibi; ancak çok önemli bir farkla ülke artık OHAL ve kararnamelerle yönetiliyor.
90’lı yıllarla benzerlik kurarken yaşadığımız günler “Siyasal İslam için de bir kırılma noktası olabilir mi?” sorusunu akla getiriyor. Bunun için iki temel neden vardır. İlki, AKP’nin askeri vesayete karşı sözde mücadelesinin tam bir fiyaskoyla sonuçlanması, tarihe en büyük siyasal entrikalardan birisi olarak geçmiş olmasıdır. Bu entrika AKP’yi 15 Temmuz darbesine kadar getirdi. “Milletim ve Rabbim affetsin”le bu çamurdan ne ölçüde çıkılabileceğini yakın zamanda göreceğiz. “Milletimizin böyle şeylere aldırış ettiği yok.” denebilir. Bu belli ölçüde doğrudur da! Ancak siyasette böyle şeylerin birikmesinden sonra öyle momentler gelir ki kırılmalar kaçınılmaz olur.
İkincisi, AKP’nin politikalarının her yönde tıkanmasıdır. İçeride OHAL ile sonsuza kadar gidemez. Bu “olağanüstü” “rahatlık” gelecekteki karmaşa yıllarının birikiminden başka bir şey değildir. Dış politikada keskin dönüşlere rağmen iflasın sonuçları ortadan kaldırılamıyor. Suriye ve Irak’ta ateş büyüyor. Bölgede yeni bir güçler dizilişine doğru gidiliyor. Ankara, bütün bağırıp çağırmalarına rağmen, bu kabaran dalgayı yönetmek durumunda değil, tersine üstüne gelişin çaresizliği ile Kasımpaşa üslubunu dış politikaya taşımaktan başka bir şey yapamıyor.
Türkiye iç ve dış politikada bir anafora doğru gidiyor. Saray, her şeyin bıçak sırtında olduğunu sezdiği için en iyi bildiği yoldan yürümeye devam ediyor. Gerilimi yükselterek kendi siyasal zeminini sağlamlaştırmak, olası çatlakları engellemek, yapabildiği tek şeydir.
Öte yandan günümüz siyasal ortamının demokrasi mücadelesi için hiç de umut verici olmadığı ortadadır. İnsanlar sanki Saray’ın cazibesine kapılmış gidiyor. Dalga dalga yeni tasfiyeler yaşanmasına rağmen henüz güçlü bir ses çıkmıyor. Bir kırılma için aynı zamanda siyasal güç gerekir. Yaşadığımız dönem aynı zamanda bu gücün birikimi için yollar döşüyor. Saray’ın korkularından birisi de “iyi günlerin” sonuna yaklaşıldığını sezmesidir. Geçim, eğitim, sağlık gibi kitleleri doğrudan ilgilendiren konularda tablo gittikçe kararıyor.
Bunun en çarpıcı kanıtı bu iktidarın “30 milyonu muhtaç hale getirmesidir”. “2014 yılında 8 milyon hane ve 30,5 milyon kişinin sosyal yardım ve destek hizmetlerinden yararlandığı ve yoksulluk envanterini oluşturduğu biliniyor.” (Olcay Büyüktaş Akça, Cumhuriyet) 2014 yılından sonra bu rakamlar nedense açıklanmıyor. Yoksulluk azalmadığına göre, ülkede büyüyen rezilliğin tablosu görünmesin diye…
“Yeni strateji” bu gidişi tersine çeviremeyeceğine göre, olsa olsa yangına benzin dökme rolü oynayacaktır. İktidar 7 Haziran seçimlerinden sonra büyük bir korku dalgası yarattı. 15 Temmuz darbesini fırsat bilerek bu dalgayı büyütmek ve yaymak için elinden geleni yapıyor. Kitle psikolojisinde böyle günlerde “korku duvarının” yıkıldığı zamanlar olur. Bir yanda “yeni stratejisi”, bir yanda bölgedeki ateşin içine atılma hevesi, korku duvarının yıkılacağı günleri yakınlaştırıyor.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]