Türk Devleti’nin savaşma azmi zirve yapmış durumda. Kürt Özgürlük Hareketi’nin tarihsel kazanımları, Erdoğan’ın normal yollardan başkanlığa tırmanamaması ve Suriye’de yaşanan paylaşım mücadelesi süreçlerinin çakışması özel sonuçlar yaratacak gibi görünüyor.
Cizre’de bu savaş makinesine karşı ortaya konan insanüstü direnişe karşı gerçekleştirilen katliam tarihe geçecek boyutlarda. Farklı binaların bodrumlarında şimdiye kadar 130 cenazeye ulaşıldı. Bunların önemli bir kısmı yakılmış, kimilerinin IŞİD’in imzasını çağrıştırır biçimde çeşitli uzuvları kesilmiş. Kürt gençliğinin özgürlük arzusu böylesi bir vahşetle ezilmek isteniyor. Fakat yaşatılan tüm vahşete rağmen Kürt halkının ruh halinde bir kırılma yaratılamıyor. Sur’da direniş devam ediyor, devlet yeni ilçelerde saldırı hazırlığı yapıyor. Ancak Cizre Halk Meclisi Başkanı Mehmet Tunç’un son telefon bağlantısında söylediği “Bizimle Gurur Duyun!” çağrısı tüm bölgede dalga dalga yayılıyor.
Türk Devleti, özellikle Halep’teki cihatçı müttefikleriyle lojistik bağının giderek zayıflaması sonrasında Suriye’ye dönük askeri müdahale için hamleler gerçekleştirmeye başladı. PYD’nin özellikle Azez kırsalında ele geçirdiği köylere, Minniğ Havaalanı’na dönük uzun menzilli toplarla saldırılar geliştiriliyor. Türk Devleti artık açıkça savaşın bir parçası haline gelmiştir. Erdoğan’ın damadı Enerji Bakanı Albayrak durumu “Türkiye bir var olma mücadelesi veriyor” diyerek açıklamaya çalışmakta. Malum İbrahim Karagül de “Bu süreçte küçülmemek için büyümek zorundayız” tezini işliyordu. Albayrak’ın vurgusundaki var olma meselesini Türkiye kapitalizminin enerji açlığı ile birlikte düşünmek gerekmektedir. Rusya, Irak ve İran ile sürdürülmesi zor bir ilişki hattına giren Türkiye’nin Katar ile arasında kurulacak bir enerji nakil hattına ihtiyacı giderek daha fazla artıyor. Dolayısıyla Halep ile Kilis arasındaki koridorun kapanmasını her ne pahasına olursa olsun engellemek istiyorlar. Yeditepe Üniversitesi’nden asker kökenli akademiysen Doç.Dr. Sait Yılmaz, “Bugün gelinen aşamada tablo Suriye’yi bölme, Suriye’de kendine enerji koridorları oluşturma aşamasına gelinmiştir.” diyerek aslında tespit görüntüsü altında devletin bilinçaltını ortaya dökmekte. Pazar akşam saatlerinde 100 kadar Türk askerinin Halep’e geçtiği Suriye hükümeti tarafından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bildirildi. PYD/SDF güçleri ise Türk tarafının top atışlarına rağmen Tel Rıfat’a ilerlemeye devam ediyor.
Türk Devleti bu işi daha da derinleştirecek mi? Öyle görünüyor. Suudi Arabistan, Katar’ın desteği ile mültecilere Suriye içinde barınma olanakları sağlama görüntüsünde bir askeri müdahale planı yapıldığı açık. Yaratılacak fiili durumun ABD’nin ikircikli duruşunu etkileyebileceği öngörülüyor. Türk Devleti NATO tarafından yalnız bırakılmayacağını öngörüyor. Muhtemelen ABD’nin kimi odakları tarafından da bu konuda güvenceler alıyorlar ya da almaya çalışıyorlar. Sarayın sözcüsü İbrahim Kalın “Rusya ABD’nin mütereddid duruşunun oluşturduğu stratejik boşluğu dolduruyor”. Saray, ABD’nin kafasını karışık görüyor, fiili bir durum yaratarak tabloyu lehine çevirebileceğini varsayıyor. Yine Sarayın eski Birgün yazarı danışmanlarından Cemil Ertem “Türkiye 70’li, 80’li, 90’lı yıllardaki Türkiye’den çok farklı. Güçlü bir Türkiye, hiç şüphesiz Pasifik’te oluşan yeni durum kadar yeni bir gelişme”. İşte dünyayı böylesi kör ve beyinsizler, iktidarları tarafından gözleri kamaşmış Caligula’ların omuzları arkasından üfleyerek kıyamete sürüklüyor. Bu akıl 2012’de Esad iktidarına on beş günlük süre biçmişti. İçerideki kolay zaferlerden gözleri kamaşanlar Ortadoğu’da gerçek durumu değil gönüllerinden geçeni görüyorlar. Alın size Sait isimli akademisyen: “TSK’nın isterse ABD’ye rağmen de birden fazla cephede savaş halinde askeri bakımdan çok rahat sonuç alabileceği görüşündeyim.” Sur’daki direnişi altmışı aşkın gündür kıramayan Türk Devleti, Ortadoğu’yu bu stratejik akılla okuyor.
Tüm bu kıyametler yaşanırken ise Erdoğan kurdurduğu Anayasa Platformu’nun toplantılarında halkı Başkanlık konusunda ikna etme turlarına kalkışmaya hazırlanıyor.
Düzen cephesinde savaş dizilişi derinleştirilmeye çalışılırken direniş cephesinde de işler hızlanıyor. İstanbul’un direnişçi mahalleleri üzerlerindeki ataleti atarak direnişi kuşanıyorlar. 1 Mayıs, Okmeydanı, Gazi bu haftayı yoğun direnişlerle geçirdi. HDP üzerindeki basınç artmasına rağmen siyaset alanını geliştirme hamleleri yapıyor. Kürt halkı özellikle Cizre’deki katliamlardan sonra her şeyden çok intikam alınmasını ister bir ruh halinde. Savaşın derinleşeceği beklentisi HDP’nin kendi alanında zengin politikalarla hamle üstünlüğü kazanmaya çalışmasını engellememeli. Mart ayında fırsatlar kaçırılırsa savaşa çok daha fazla tabi olma durumu ortaya çıkabilir. Anayasa meselesini toplumsal direnişler yelpazesini birbirine bağlamak için bir manivela haline getirme becerisinin gösterilebilmesi çok önemli. Özellikle özel istihdam büroları ve kıdem tazminatı gibi sıcak sınıf gündemleri ile muhakkak bağ kurabilmemiz sürecin seyri açısından hayati önemdedir.
Suriye savaşına boylu boyunca girme Saray darbesinin büyük kaybetmesinin ön adımı olarak da değerlendirilmeli. Tüm kazandıklarına rağmen kendisini hala kendisini yeterince güçlü hissedemediği için böylesi bir son çılgın hamleyle kendilerini çöküş potasına soktuklarını anlaması için çok zaman geçmeyecek.
Esad 20 Ekim 2011’de Kaddafi’nin linç edilerek öldürülmesi sonrasında “Suriye bölgenin merkezidir. Kırılgan bir hattır, eğer zeminle oynarsanız depreme yol açarsınız… Suriye’de bir problem bütün bölgeyi yakar. Eğer plan Suriye’yi bölmekse bu bütün bölgeyi bölmektir.” demişti. 4 yılda kaybettiği toprakların %40’ını son on beş günde geri alan Esad’ın tespitinin nerelere varacağını önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz.
Faşizmin azgın saldırılarına canı pahasına direnen herkesle gurur duyuyoruz.
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]