Başkanlık sisteminin kaderi her gün daha fazla “Kürt savaşı”nın sonuçlarına bağlanıyor. AKP’nin başlattığı savaş 7 Haziran seçimlerinin sonuçlarını 1 Kasım’da iktidar lehine değiştirme imkanını yarattı. Fakat savaşın derinleşmesi başkanlık sisteminin kuruluşunu sağlayabilecek mi?
Başkanlık sisteminin, aslında sivil faşizmin inşası olduğu her gün daha açık ortaya çıkıyor. Türkiye askeri darbelerle faşizm yaşadı, ancak sivil faşizmin inşasını henüz yaşamadı; şimdi bütün sıcaklığıyla bu sürecin içindedir. Bunu “vatan savunması” veya “teröre karşı mücadele” sananlar hala çoğunlukta! Ayıldıklarında “atı alan Üsküdar’ı geçmiş” olabilir.
Muhtarlarla ve kaymakamlarla toplantılar, Osmanlı Ocakları’nın sahne alması, adaletin Saray’ın emrine girmesi ve kent savaşlarından hareketle iktidarın ortalığa yaydığı bunaltıcı baskı havası sivil faşizmin basamak basamak yürüyüşüdür.
Başkanlık sistemi adı altında faşizmin inşasının teminat altına alınabilmesi “Kürt savaşı”nın devletin istediği seviyede kontrol edilmesine bağlıdır. Savaş iki büyük alanda sürüyor. İlki, Cizre ve Sur direnişleriyle sembolleşen iktidarın tüm tahminlerini aşan kent savaşları; diğeri, gittikçe yaygınlaşan Rojava merkezli savaşlardır.
Bu iki alandaki savaş ne ölçüde Saray ve AKP iktidarının kontrolü altındadır?
Kent savaşları iktidarın tahminlerinin ötesine geçmiştir. Bu sadece Cizre ve Sur direnişinin iki ayı aşmasından dolayı değildir; bu savaşlar Kürt coğrafyasında başka kentlere de yayılma işaretleri gösteriyor. Ayrıca bahara doğru savaşın boyutu gerillanın da katılımıyla değişebilir. İktidarın çok sevdiği deyimle “temizleme harekatı” böylece büyük bir açmaza girecektir. Saray ve iktidar Cizre’de yarattıkları yıkım ve katliamla “zafer” kazandıklarını sanıyorlar. Cumhuriyetin tarihinde böyle epeyce “zafer” vardır. Fakat bu “zaferler” daha büyük isyanları tetiklemekten başka bir sonuç yaratmamışlardır.
Savaşın yarattığı büyük öfkeyi kasaba tüccarı mantığıyla kentleri yeniden inşa etmekle yatıştırabileceğini düşünen AKP iktidarı tarihten hiçbir şey öğrenmediğini kanıtlıyor. Bu durum sadece onun iktidarının sonunu yakınlaştırır.
Öte yandan, Kürt coğrafyasındaki savaş batıda sonsuza kadar “suskunlukla” karşılanmayacaktır. Döneme özgü kararsızlıklar aşılamaz değildir. Sivil faşizmin sevimsiz bıyıkları perdeye yansıdıkça toplumun kılcal damarlarındaki basınç kendine çıkış yolları bulacaktır.
“Kürt savaşı”nın diğer alanı Suriye’deki gelişmeler ise çoktandır AKP iktidarının yönlendirmesinden çıkmıştır. Üstelik her geçen gün bumerang gibi Ankara’nın üzerine dönüyor. Saray ve gölge başbakan her gün daha yüksek sesle bağırıyor, esip gürlüyorlar. Bir şey yapma güç ve yetenekleri olduğundan değil, hızla “oyun dışı” kaldıkları için!
Konu, Suriye içlerine bir kara harekatı olasılığına gelip dayandı. Ankara açısından sorunun gelip bu noktaya dayanması onun ne ölçüde çaresiz bir konuma sürüklendiğinin en açık kanıtıdır. Saray, “Kuzey Irak’ta yaptığımız hatayı tekrarlamayacağız” diye en yüksek perdeden bağırsa da, bölgenin güç dengelerinde bu bağırtılar kaybolup gidiyor.
Ancak bu olayın bir yandan görünüşüdür. Saray’ın başkanlık sistemini kurma hedefinden bakınca tablo değişiyor. Rojava da Saray’ın ve AKP iktidarının yenilgisi önemli sonuçlar yaratmaya gebedir. Bu nedenle iktidar uçurumun kenarında yürümeyi göze alabilir. Ancak iş bu noktaya gelince, kent savaşlarında siyasal iktidar ile Genelkurmay arasında var olan uyum riske girebilir.
Metin Gürcan, Al Monitor’daki yazısında bir kara harekatının zorluklarını beş başlıkta sıralamış. İkisi çok önemli: Böyle bir harekatın hava desteği “fırtına obüsleri” ile olmaz. Hava desteği olmayan bir kara harekatı ise intihardan farksız olur. Diğeri, bölgedeki iki büyük güce, ABD ve Rusya’ya rağmen, harekata kalkışmak başka bir intihar yoludur.
Geriye Ankara’nın elinde Türkiye sınırının hemen güneyinde geçici oldu bittiler yaratmak kalır. Ömürsüz ve etkisiz girişimler ise sonunda bumerang gibi Ankara’ya geri döner.
Saray’ın kaderi başlattığı Kürt savaşının sonuca her geçen gün daha fazla bağlanıyor. Sadece bu kadar değil, sivil faşizmin geri püskürtülmesi de büyük ölçüde Kürt coğrafyasındaki savaşın sonuçlarına bağlıdır. Batı bu gerçeği ne kadar hızlı kavrarsa o ölçüde hızlı davranarak cumhuriyetin büyük yol ayrımında demokrasi yolunda rol oynayabilir.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]