Sadece Zaman Kazanıyorlar
Ayşe TANSEVER
17 Mayıs 2010
Devrim koşulları için, “sadece halkların hoşnutsuzluğu yetmez, aynı zamanda tepedekilerin de ne yapacaklarını bilmemesi gerekir” denir. Gerçekten durum aynen böyledir.
ABD, Avrupa Birliği’nin ve avronun durumuna bakıp seviniyor. AB güven yitirdikçe ABD güvenli bir alan haline geliyor. Böylece tahvillerini satarak borç ödemede sorun yaşamıyor. Dolar, avro karşısında değer kazanıyor ve dünya parası olma gücü yükseliyor. Ama herkes biliyor ki sadece zaman kazanılıyor.
AB pazarı, ABD ihracatlarının %20’si ve dış yatırımlarının %50’sini gerçekleştirildiği alandır. Bankalarının çoğu ortak çalışır. Yani “komşudaki kriz” küresel koşullarda elbette ABD’yi de etkilemektedir. Yunanistan, topluluk içinde %2,6 gibi küçük bir paya sahiptir ama eğer oradaki durum beklendiği gibi İspanya ve Portekiz hatta İtalya’ya sıçrarsa ne olacaktır? Oraya varması ABD’nin de işine gelmez. Bu nedenle Obama, Merkel ve Sarkozy’i arayıp “buna çare bulun” diyor. Şimdilik zaman kazanılıyor.
ABD’deki iflaslar geçen yıla göre %2 dolayında artmış. İşsizlik oranı %10’a dayanmış. Borcu 14.300 milyar dolar. Obama, “Wall Street’i değil, Main Street’i –sokaktakini- düşünmemiz lazım” diyerek finans kurallarını değiştirmeye çalışıyor. 1930 buhranından beri gelmiş geçmiş en büyük değişiklik olacak deniyor. Finans kapital güçleri bu değişikliğe karşı savunmalarını oluşturup, Obama’yı da bölgesel anlaşmalarda etkin bir politika yürüterek kaybetmekte oldukları pazar payını kurtarmaya zorluyorlar. Nasıl yapılacağı belli değil. Zaman kazanacaklar.
ABD’nin en büyük eyaletlerinden biri olan California Valisi ünlü artist Schwardzenegger bağırıyor: “Yunanistan ve Portekiz bizim ekonomimizin yanında ne ki? Biz dünyanın 8. büyük ekonomisi batmakla yüz yüzeyiz. 19,1 milyar dolar bütçe açığımız var. Öğretmenleri işten çıkarıyoruz, sosyal yardımları kıstık, memur ve emekli maaşlarını ödeyemiyoruz, sağlık harcamalarını düşünmek bile istemiyoruz. İflas ettik. Bu sistemde bir bozukluk var. Zenginlerin vergilerini arttırdık ve halk hala anlamak istemiyor.” (reuters.com 14 Mayıs 2010) ABD’nin Yunanistan’dan büyük eyaleti iflas etmiş. AB’ye bakarak sevinmenin sadece zaman kazanmak olduğunu çok iyi biliyor.
AB, avronun düşüşünü önlemek için Yunanistan’ı kurtarma operasyonundan sonra bir de 750 milyar avroluk ek fon yaratmak zorunda kaldı. Ama bunu çıkartma sırasında topluluğun iki “güçlü dostu” Merkel ve Sarkozy birbirine girdiler. Sarkozy “bu fon çıkmazsa biz gidiyoruz” deyip masaya vurdu. Almanya, topluluğun bedelini kendi 3. büyük ihracat ekonomisinden ödemekte zorlanıyor ama ödemezse topluluğun dağılacağını biliyor ve sıkışıp kalmış durumda. Her ne kadar topluluğun ‘üye ülkelerin bütçe açıklarının %3 ü geçmemesi’ gibi bir kuralı olduğundan AB ekonomisinin uzun vadede ABD’den daha dayanıklı olduğu savunulsa bile, “genel merkez ülkelerin krizine dayanıklılık derecesi nedir” sorusu akılların köşesindedir. Dert zaman kazanmaktır.
Elbette sorun halkların bütçe açığı bedellerinin kendi ceplerinden çalınmasına göstereceği dirençle ilgili. AB topluluğu, bedelin çeşitli ülke halklarına yansıma farklılığını inceleyerek ne kadar ortak davranabileceklerini hesaplıyor. Yunanistan bağımsızlığının AB ve IMF’ye tesliminin topluluk üyesi halklar açısından bedelinin, daha az buzdolabı, çamaşır makinesi gibi tüketim malları almak olacağı söyleniyor. İspanyollar ve Portekizliler kemer kısarak evlerini yenileyip modernleştirmekten vazgeçmek zorunda kalacaklarmış. Belçika ve İrlandalıların nasiplerine ne düşeceği belli değil. Fransızlar biraz daha uzun çalışacaklar. Almanlar en az etkilenecekler. Ama kesin olan şudur. AB üyelerinde sağlık, eğitim gibi harcamalar ABD’den farklı olarak daha fazla devlet tarafından üstlenilmiş durumda. Biraz bunlar azalacak ama AB üyesi halklar aç kalmayacaklarmış. Doğu Avrupa halklarının ne yaşayacağı hiç yazılmıyor. Buradan kalkarak eğer iktidar güçleri olası halk protestolarında ortak davranırlarsa krizlerin bedelinin halkların cebinden çıkartılabileceği hesaplanıyor. Ama şimdilik.
Finans kapital güçlerine dokunulmayacaksa, hala “onlar iş yeri açsın da herkesin karnı doysun” mantığı güdülecekse başka çareleri de yok. Zaman kazanma oyununu ancak halkların örgütlenip “bu böyle gitmez” demeleri bozacaktır.