Referandumda Orta Sınıf Görüntüleri
M. Sinan MERT
4 Eylül 2010
Referandum tartışmaları tüm hızıyla sürüyor. Olayın tümünü takip edebilmek bile mümkün değil. İşin bir güzel tarafı toplumun bu kadar politikleşmiş olması. Herkes tartışmaları bir tarafından yakalamaya çalışıyor. Bu bizim açımızdan da muhakkak değerlendirilmesi gereken bir durum. Bu anlamda HAYIRcıların Boykotun pasif bir tutum olduğuna dair eleştirileri gerçekçi değil. BOYKOT aslında tartışmanın ana taraflarının tümüne dair geliştirilen bir itiraz. HAYIRın böyle bir imkânı yok. AKP’ye hayır demek ile düzene HAYIR demek arasındaki fark bu.
Solumuzun son 10 yılda yaşadığı etkisizleşmenin en önemli sebebi sol hareketin temel unsurlarının büyük oranda orta sınıfa dâhil olmaları. Malum orta sınıf kapitalizmin sürekliliğinin en büyük güvencesidir. Orta sınıfın ruh hali devrimin panzehiridir. Orta sınıf bir aklı, bir düşünceyi ifade edebilir ama devrimci bir kalkışmayı, bir öfkeyi, bir yıkıcılığı asla. Orta sınıf ruh hali düzenle bir uzlaşma halidir. Olanlara ne kadar itiraz ederseniz edin her şeyi kökten reddedememe halidir. Bu orta sınıf unsurlar taşıdıkları sol düşünceyi alt sınıfların, dışlanmışların öfkesiyle buluşturabilirlerse tarihsel rollerini oynamış olacaklar. Aksi takdirde bu öldürücü etkisiz kalma hali sonsuza kadar devam edecektir. Solun liberalleştirme kuşatmasını kırıp kıramayacağı tamamen bu yıkıcı enerjiyle bütünleşip bütünleşemeyeceğine bağlı. Kürt hareketinin örneğin bütün başarısı budur. Zihinsel olarak çok daha pragmatik ve liberalizme açık olmalarına rağmen onları gerçek bir halk hareketi olarak tutan şey bu öfkeyle beraber hareket edebiliyor olmaları. Bunu Dünya’da bu seviyede başarabilen bir de Hindistan’daki Naksalistler var galiba. “Onların sahip olduğu ve kudretli Hindistan devletinin korktuğu, bir an önce yok etmek istediği ‘kuvvet’ ne olabilir? Öncelikle sahip oldukları bu kuvveti Maocu olmaları yahut Maocu hareketi destekliyor olmalarının ötesinde, onların tam da mülksüzlerin de mülksüzleri olmaları bağlamında almak, anlamak gerekiyor.” (1)
Referandum tartışmalarına bu gözle bakınca sol içindeki EVET ve HAYIR tutumları en temelde sırasıyla İYİMSER ve KÖTÜMSER orta sınıf tavırları olarak gözüküyor. Murat Belge, Roni Margulies gibi liberal solcuların yaklaşımlarındaki olağanüstü iyimserliğe takılmamak mümkün değil. Bunlara göre AKP öyle veya böyle devrimci bir rol oynayarak vesayet rejimine son veriyor ve kesinlikle desteklenmesi lazım. Yıllardır canımıza ot tıkayan militarizme hesap soruluyor. Adamların gözyaşları sel oldu akıyor. Buna bir solcu nasıl sevinmez? Biz de bu durumlara üzülüyor değiliz ama bu adamlardan temel farkımız bundan ötesini düşündüğümüz için işçileri, hadi ondan vazgeçtik sosyalistleri AKP hayranı haline getirmek dışında bir noktada toparlanma arzumuz. Ama EVET tutumunda bu yan çok zayıf, sıradan bir seçmen edasıyla değişikliklerin içeriğinin ne kadar önemli olduğu anlatılıp duruyor. Sonunda her şeyin güzel olacağına dair AKP’lilerin kendisinden bile daha fazla duyulan bir güven söz konusu. Yani her şeyin düzelmesi için bizim kendimizi yormamıza gerek yok, AKP zaten yapılması mümkün olanları yapıyor. Bir sosyalist özne kendisine iktidara destek olmak dışında mücadele etmesine gerek olmadığı yönünde bir telkinde bulunuyorsa bu zaten bizim liberalleşme diye kastettiğimiz duruma tam olarak düşmüş oluyor. Tam bir 2. Enternasyonel yaklaşımı.
HAYIR yaklaşımı ise bize rahatının bozulmasından korkan emekli solcu ağabeylerimizin tedirginliğini hatırlatıyor. “AKP iktidarı bu değişiklikle ‘kendi iktidarını derinleştirmek’, cumhuriyetin tüm kurumlarını ele geçirmek ve kazanımlarını yok etmek suretiyle ‘mutlak iktidarını kurmak’ istemektedir.”(2) Bence bu cümle bütün solcu HAYIRların altında yatan temel motivasyonu ifade ediyor. Tabii HAYIRların daha sofistike, daha anti-kapitalist açıklamalarının olduğunu biliyoruz. Fakat hepsinin altında aslında yukarıdaki tespitin yattığını düşünmemize yol açacak da o kadar çok işaret var ki! “Cumhuriyetin kazanımları elden gidecek, yaşam tarzımızı sürdürmemiz zorlaşacak.”
“Referandum süreci, AKP iktidarının toplumsal dayanağının “Anadolu gericiliği” olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bu gerici toplumsal blok Türkiye’de demokratik, bağımsızlıkçı ve özgürlükçü bir dönüşümün yaşanmasının da Kürt sorununun çözümünün de önündeki temel toplumsal engeldir. DP döneminde oluşan, 1960’ların sonunda çözülmeye başlayan, MC’ler ve 12 Eylül’le yeniden birleşmeye yönelen bu gerici bloğun AKP tarafından güçlü bir biçimde “bütünleştirilmesi”, Türkiye Solunun ve Kürt Özgürlük Hareketinin önündeki gerçek büyük tehlikedir. AKP’nin olası bir referandum zaferi bu yönde atılmış önemli bir adım olacaktır.”(3) Bu alıntıda artık solun belli bir kısmı için temel düşmanın finans kapital, tekelci burjuvazi falan değil ANADOLU GERİCİLİĞİ olduğunu gösteriyor. Tanımı böyle yaparsanız Nişantaşı’nın kibar hanımları ve beyleri ile siyasi ittifak kurmanızın önünde hiçbir engel kalmaz. İşte ORTA SINIF tavrı ile anlatmak istediğimiz tam da budur. Anadolu’nun yoksul köylüsünü ya da esnafını örgütlenmesi gereken ittifak güç olarak görürsen başka, yok edilmesi gereken düşman olarak görürsen başka arayışlar içinde olursun.
“Referandumdan “Evet” çıkması halinde “Siyasal İslam”ın ‘pasif devriminin’ yukarıdan aşağı tamamlanmasına (bu bir şeriat düzeninden daha çok totaliter – günlük yaşamı yakından denetleme; şiddeti açık ve kuralsız uygulama- eğilimli giderek güçlenen otoriter bir burjuva toplum anlamına geliyor) olanak verecek son yasal adımların önü açılacak. Referandum tartışmaları sertleşirken belirginleşen ırkçılık, açıkça dile getirilen kadın düşmanlığı, bu ülkedeki egemen sınıfların kendi iç tartışmalarının geleneksel jargonlarıyla uyuşmayan söylemlerle (bertaraf olursun gibisinden) açığa vurulan totaliter eğilimler, referandumdan “Evet” çıkması halinde bu ülkenin halklarını nelerin beklediğini haber veriyor.”(4)
Gerçekleşen devrimin öznesi Siyasal İslam ise o zaman bizlerin alması gereken tutum tabii ki “cumhuriyeti kazanımlarına” sahip çıkmak olmalı. Bu durumda tüm laik güçler ittifakımızdır. Askerler, TÜSİAD vs.
““Evet” cephesinde yer alan, Saadet ve Büyük Birlik Partisi, normal şartlarda, AKP’ye muhalif kanatta bulunurlarken, bu tip, tarihi bir dönemeçte, nedense AKP’yi destekliyorlar. Bu üç partinin de, önceliklerinin din olduğunu, dincilerin de 12 Eylül’de hiçbir “darbe” almadıklarını, dahası, “darbeyi fırsata çevirdiklerini” biliyoruz. Dolayısıyla, bu üçlünün, hiçbir şekilde darbecilerle hesaplaşma gibi bir derdi olamaz. Bu “evet”, SP ve BBP açısından, ancak, toplumun AKP eliyle muhafazakârlaştırılmasına verilen bir onaydır. Keza, ılımlılaşmamış İslamcı ve de anti-emperyalist, anti-kapitalist olduklarını belirten İBDA çevresi, her ne kadar AKP’yi her daim sert biçimde eleştirse de, referandumda “evet” diyor. Yayın organlarından BARAN dergisinin, 29 Temmuz 2010 tarihinde çıkan sayısının kapağındaki, “Hesaplaşılacak asıl darbe 12 Eylül değil, 28 Şubat’tır!” tespiti önemlidir. Bu çevrenin “evet”i de, diğer “evet”çi sağcılar gibi, AKP’nin anayasasına değil, dinci karakterinedir.”(5) Yani sol neden referandum da hayır demeli? Çünkü bu Anayasa değişikliği dincidir. Görüldüğü gibi Baykal siyaset sahnesinden şimdilik çekildi ama takipçileri her tarafı kaplamış durumda. TKP’nin yazdıklarına hiç bakmıyoruz. HAYIR cephesinin halk ayağı en güçlü kesimi Halkevleri’nin yaklaşımı bu. Temel çelişki dinsel yaklaşımla aydınlanmacı yaklaşım arasındadır.
Bugün yaşananlara bu gözle bakmak tam da “kapitalizm hadi neyse de akşamları bira içmemize kimse karışamaz” yaklaşımıdır ki toplumun en altındakileri ile rezonansa gelmesi mümkün değildir. Bu yüzden de bizler açısından anlamsızdır.
SODAP’IN temel derdi laik ya da şeriatçı bu ülkenin en alttakileriyle bir arada olabilmektir. BOYKOT bizler için bu anlamda doğru seçenektir. Bu yüzden bu tercihimizi Yıldırım Türker’in yaptığı gibi Kürtlerin durumu ile meşrulaştırmaya çalışmıyoruz. Bizce önümüzde duran en önemli görev Siyasal İslam’ın pasif devrimi ile başa çıkmak değil ama bu ülkenin en alttakileri için bir siyasi seçenek yaratabilmek üzere egemen sınıf fraksiyonlarından kopuşabilmek.
İşte bu yüzden EVET ve HAYIR bizlere soldaki ORTA SINIF tutumları olarak gözüküyor. Ve orta sınıf solculuğu ateş olsa cürmü kadar yer yakamaz.
(1) Teori ve Politika, sayı 53, “tehlikeler Büyük, İmkanlar Devasa”, s.144
(2) TMMOB Mimarlar Odası ilanı, Vatan Gazetesi, 28 Ağustos 2010
(3) “Referandum ve Büyük Tehlike”, Ferda Koç, sendika.org
(4) “Referandum Sürecinin Getirdikleri”, Ergin Yıldızoğlu, sendika.org
(5) “Sol neden hayır demeli?”, Alper Erdik, sendika.org