İran Nükleer Takas Anlaşması: “İşte Öyle Bir Şey”
Ayşe TANSEVER
25 Mayıs 2010
Türkiye ve Brezilya’nın imza koyduğu İran nükleer takas anlaşması, tüm dünyada büyük bir heyecanla izlendi, üzerine yığınla yorum yapıldı. Sol basın, olayı çok merkezli bir dünyaya girişin en belirgin göstergelerinden biri olmakla alkışlayarak “tarihi anlaşma” başlığını attı.
Tarihi bir olay çünkü İran’ın nükleer sorunu yıllardır tüm kapitalist dünyanın İran’a uyguladığı baskılara, yaptırımlarına rağmen çözülemiyordu. Şimdi araya iki tane “yeni yetme” ülke giriyor ve İran bir anlaşmaya razı edilebiliyor. Geçtiğimiz Ekim ayında Cenevre’de sadece “güvenlik” gerekçesi ile imzalanamayan anlaşmaya güvenilir iki tane kefil, Türkiye ve Brezilya bulunuyor. İran’da bu ülkelerin aracılığına güveniyor.
Yani, bir dünya sorunu bu iki ülke aracılığı ile çözülüyor. Anlamı, dünya güçler dengesinde bir değişikliktir. Tarihi olay olması da buradan kaynaklanıyor. Dünya politik sahnesine iki yeni ülke bir güç olarak damga vuruyorlar. Türkiye ve Brezilya devlet yetkilileri ülkelerini dünya sahnesine taşımakla övünüyorlar. Alkışlar ve alkışlar…
Daha anlaşmanın imzası kurumadan neredeyse eşzamanlı olarak ortaya BM’ de “İran’a karşı 4. dönem yaptırım karar tasarısı” çıktı. İran 6’lısı olarak adlandırılan ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, -ilginçtir genelde yaptırımlara fren işlevi gören- Rusya ve Çin bu yaptırımlara imza atacaklarını ve Türkiye ile Brezilya’nın İran’a imzalattıkları anlaşmayı yeterli görmedikleri açıklandılar.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu hemen kameralar karşısına geçerek şaşkınlığını dile getirdi. İran ile yapılan pazarlıklar sırasında ABD ile sürekli olarak iletişim içinde olduklarını açıkladı. Yani ABD, bir yandan imza atılan metne desteğini verirken, diğer yandan da el altından BM’ye yaptırım taslağı hazırlıyordu.
Elbette bu olay derinlemesine incelenmelidir. ABD neden böyle ikili oynadı? Neden şimdiye kadar İran yaptırımlarını gereksiz bulup yumuşatma eğiliminde olan Rusya ve Çin yaptırımları kabul edebileceklerini açıklayarak İran’ın arkasından çekilir gibi yaptılar? Gerçekten durum böyle midir? Bu sorular dünya güçler dengesi açısından önemlidir.
En kabaca şunu söylemek mümkündür: Brezilya, Türkiye gibi 3. Dünya Ülkelerinin dünya sahnesine girip etkin rol oynamaları öyle çok kolay bir şey değildir. İran olayında yaşandığı gibi bir iki imza ile bu iş olmaz. Bu türden anlaşmalar başka ülkelerin çıkarlarına yapılan saldırıdır. İran sorununda yalnız ABD ve AB’nin bölge çıkarı yatmıyor. Rusya’nın ve Çin’in de bölgede büyük çıkarları vardır. ABD ve İran arasındaki bu sürtüşmeden Rusya ve Çin daha çok ekmek yiyebilecekleri düşüncesini taşıyorlar. Mesele sorunun çözülmesi değildir, çözümün kimlerin çıkarlarına hizmet ettiğidir.
Olaylar çok merkezli dünyada çıkar ilişkilerinin nasıl çok daha karmaşık olduğunu gösterir. Çok karmaşık çıkarlar söz konusu olunca birbiriyle çıkar çatışması yaşayan ülkeler hiç beklenmedik bir nokta da buluşabilirler. Rusya ve Çin’in her ne kadar yumuşatılmış ta olsa yaptırımlara onayı böyle de açıklanabilir.
Şimdi Türkiye ve Brezilya’nın “anlaşma anlaşılmadı” gibi gerekçelerle BM Güvenlik Konseyi vs gibi yerlere ekipler yollaması boşuna enerji kaybıdır. Anlaşmanın anlaşılmaması gibi bir durum yok, sadece bizim gibi ülkeler kimlerin ayaklarına bastıklarının veya basabileceklerinin farkında değiller. Türkiye açısından “bölgede itibar kazanayım” derken tersine itibar kaybetme sonucu doğabilir. Merkez ülkeler, bu ülkeleri kendi aralarında harcayabilirler, ezebilirler veya en azından bu amaçla yaklaşım gösterebilirler. Bize göre çok merkezli dünya böyle bir şey olsa gerektir. Böyle bir sürece yeni yeni adım atıyoruz. Hızlı bir şekilde öğrenmek, dünya olaylarını kavramak ve hâkim olmak açısından çok önemlidir.