PKK’nin kongresini gerçekleştirerek kendisini feshetme ve mücadelesini silahlı yöntemler dışında araçlarla devam ettirme kararı hiç kuşku yok ki halklarımıza onurlu bir barışı inşa etme yolunda çok önemli bir olanak sunuyor. Bu olanağın kuvveden fiile geçebilmesi için bütün politik aktörlere önemli görevler düşmektedir.
Kürt halkı imha ve asimilasyon mengenesi karşısında kendisini büyük bedeller ve acılara mal olan bir mücadeleyle inşa etti. Emperyalist paylaşım mücadelesinin devletsiz ve bölünmüş bıraktığı bu kadim halk, yoğun özveri ve çabalarla bugün varlığını dosta düşmana kabul ettirebilmiş, bölgesel denklemlerin en kritik ve belirleyici unsurlarından birisi hâline gelmeyi başarmıştır.
Bölgenin ve dünyanın büyük bir altüst oluş içerisinden geçtiği bu kritik konjonktürde, İsrail’in koçbaşı rolünü üstlendiği emperyalist savaş makinesinin bölgemizde katliamlarını ve yıkımı derinleştirmek azminde olduğu bir anda, başta Suriye’de ortaya çıkan yeni durum olmak üzere olağanüstü koşulların yan yana dizilmesinin yarattığı bu tarihî fırsatı ülkemizde ve bölgede barış ve demokrasinin kökleşmesi için değerlendirebilmek, türlü soykırımcı iradeyi boşa çıkarmak anlamında hayati önemdedir. Bu olanağa hamasetle, küçük politik hesaplarla, ipe sapa gelmez bir oportünizmle yaklaşmak halklarımıza yapılabilecek en büyük ciddiyetsizlik olacaktır.
Saray rejiminin Kürt halkının barış iradesini faşizmi kurumsallaştırmak için manivela olarak kullanmak istediği aşikârdır. Bu noktada en küçük bir hayalcilik yıkıcı sonuçlar üretecektir. Başta işçi sınıfımız olmak üzere halkımızın tüm kesimlerine dayatılan cehennem koşullarının kapsamlı bir rıza üretmesini imkânsız hale getirdiği rejimin ayakta kalabilmesi açısından faşizm bir tercih değil zorunluluktur. İktidarın kongre kararlarının açıklanması sonrasında dahi hasta ve yaşlı tutsaklar konusunda bile sahici bir adım atmaktan geri durması bu zorunluluğun bir tezahürüdür. Doğal olan haksız ve hukuksuz biçimde cezaevlerinde tutulan binlerce mahpusun derhal serbest bırakılması, tutuklu siyasetçilerin özgürlüklerine kavuşmaları, kayyım uygulamasının derhal tarihe gömülmesi, halkın örgütlenme, toplantı ve gösteri hakkının önündeki tüm yasadışı engellerin kaldırılmasıdır. Bu konuda iktidarın tüm ayak sürümelerine rağmen halk güçlerinin taleplerini güçlü bir biçimde ortaya koymaları, beklenticiliğe kapılmaksızın ısrarlarını süreklileştirmeleri hayati önemdedir. İlerleyen günlerde kimi çok sınırlı iyileşmelerin yaşanması olası olsa da gerçek bir demokratikleşme ancak Saray rejiminden kurtulduğumuz günlerin konusu olacaktır. Aksi yönde yaygınlaştırılmak istenen liberal beklentiler halkın faşizm karşısındaki ortak iradesini zayıflatmaya yönelik riskler içermektedir. Bu riskler karşısında halklarımızın ortak kurtuluş umutlarını zaafa uğratacak hiçbir arayışın parçası olmayacağımız açıktır.
Küresel ölçekte devrimci güç odaklarının ve işçi sınıfı örgütlülüğünün oldukça zayıf olduğu koşullarda varlık yokluk mücadelesi yürüten bir halkın kimi zorunlu ittifaklarından dem vurarak samimiyetsiz bir anti emperyalist retorikle halklarımızın ortak mücadele zeminlerini dinamitlemek isteyen güçlerin safsatalarına kulak asılmamalıdır. Bunların tarihsel rolü faşizm karşısında halk güçlerinin ortak duruşlarını örseleyebildikleri oranda kendilerine açılan dar alanlarda laf üretmekten öteye geçemez.
Kongre sonrası yapılan açıklamada 1924 Anayasası’na ve Lozan’a yapılan atıf üzerinden bir kaşık suda fırtınalar koparmak anlamsızdır. Halklarımızın 100 yıl önce emperyalizme karşı ortak kurtuluşu mücadelesinin eskizi olan 1921 Anayasası’nın el çabukluğuyla tüm demokratik gelişme olanaklarını tıkayan 1924 metnine nasıl dönüşmüş olduğuna dair sözü ve fikri olmayanların bugün faşizm karşısında özgürlük ve demokrasiden bahsetmesi de en hafif tabiriyle çelişkilidir.
Onurlu bir barış seçeneğinin büyütülmesi işçi sınıfımız başta olmak üzere ezilen halkımızın yüzünü yaşanacak bir ülke için 21. yüzyıl sosyalizmi mücadelesine dönmesi için de muazzam bir olanaktır. Bu olanağı maddileştirmek tüm halklardan işçilerin, gençlerin, kadınların birleşik mücadelesinin büyütülmesiyle mümkün olacaktır.
Faşizm yenilecek, barış ve sosyalizm kazanacak!