Neoliberalizmin Demokrasi Sınavı
Mehmet YILMAZER
30 Mayıs 2010
27 Mayıs askeri darbesinin ellinci yılında ilginç protestolar oldu. Artık hemen herkes “askeri darbelere” karşı, o nedenle daha çok duygu yüklü gösteriler öne çıktı. Siyaset çıkarların savaşıdır, duygusallığı kaldırmaz. Her önemli dönemeçte olduğu gibi, bugün Türkiye’de tarihe, ikibinli yılların gerçeklerinden bakılıyor. Çok kutuplu dünyada, neoliberal bir Türkiye! Kaçınılmaz bir şekilde tarihe de bu duruş noktasından bakılıyor. Böyle önemli dönüm noktalarından, tarihe bakılırken bir yandan yeni zenginlikler ortaya çıkar, ancak aynı zamanda günün yeni kalıplarından geçmişe bakıldığı için bazı kör noktalar oluşur. Bugün ortaya çıkan kör nokta: neoliberalizm ve demokrasi ilişkisidir.
27 Mayıs askeri darbesi, DP iktidarının cumhuriyet dönemindeki ilk en köklü liberal uygulamalarının arkasından gelmiştir. İlk kapsamlı özelleştirmeler, liberal dış ticaret politikaları eliyle sekiz yılda ekonomi tam bir tıkanma noktasına gelip dayanmıştır. 27 Mayıs, devletçi gelenekle bu liberal politikalara karşı yapıldı. Ardından “karma ekonomi” dönemi geldi. 60’lı yıllarda “devlet planlama teşkilatı”, adından çok söz edilen bir kurumdu. Elbette bu yıllarda dünyada “planlı ekonomiye” somut örnekler vardı. Sosyalist Sistemin iyi yıllarıydı. Öte yandan 27 Mayıs, getirdiği yeni anayasa ve kanunlarla sınıflar mücadelesinin yolunu açtı. 60-80 arası, cumhuriyet döneminde sınıflar mücadelesinin en yaygın ve yoğun olduğu yıllar oldu.
12 Eylül darbesi gelişmelerin diğer ucunu temsil eder. Tek bir amacı vardı: sınıflar mücadelesini bastırarak neoliberal politikaların uygulanmasını başlatmak. Belki generaller işin bu ölçüde bilincinde değildiler. Fakat hemen darbe öncesi “24 Ocak kararları”nı ilan eden Demirel hükümeti ve darbeden sonraki Özal iktidarı ne yaptığının yeterince bilincindeydi. 12 Eylül neoliberal politikalar için arazi temizliği yaptı. Dünyada tek örnek de değildi. Şili’de Pinochet liderliğindeki askeri yönetim, neoliberalizmin en vahşi uygulamasına epeydir başlamıştı. Kürt Halkının mücadelesi Türkiye’de neoliberalizmin uygulamasını bir dönem geciktirdi. Ecevit koalisyonu yıllarında Kemal Derviş ile bu gecikme hızlı bir şekilde telafi edilmeye girişildi. AKP iktidarı da esas olarak Kemal Derviş’in çizdiği yoldan yürümeye devam etti.
Neoliberalizmin bizim gibi ülkelerde ilk uygulamaları ancak askeri darbelerle yapılabilirken, ne oldu da bugün neoliberal politikalarla darbe karşıtlığı aynı saflarda yer alabiliyor? Ülkemizdeki liberallerin ağızlarından “demokrasi” lafı düşmez oldu ve askeri vesayete karşı “kahramanca” mücadele ediyorlar! Soruyu başka türlü de sorabiliriz: Neoliberal politikalarla yoksullaştırılan kitlelerin sesi neden 80 öncesindeki gibi güçlü çıkmıyor?
Bunun nedenlerini biliyoruz. Askeri yönetimler sınıflar mücadelesini en vahşi yollardan ezdi. Ardından Sosyalizmin yıkılışıyla ufuklar ve umutlar dağıldı. Aynı zamanda kapitalizmdeki yapısal değişimler çalışan sınıfların konumlarını değiştirdi, örgütlenme güçleri tarihin en dip noktasına vurdu. Özetle, askeri yönetimlerin kitleleri sindirmesi ve sosyalizm çöküşü yaşanmasaydı neoliberal politikalar bu ölçüde yaygın uygulanamazdı. Zaten, bazı Latin Amerika ülkelerinde kitleler yeterince sindirilemediği için, neoliberal politikalara karşı ayaklanmalar yaşanmıştır.
Şimdi ülkemiz ve dünya yeni bir döneme giriyor. Neoliberal politikalar iflasa sürüklenirken kitlesel mücadeleler kıpırdanıyor. Bu noktadan itibaren neoliberalizmin “demokrasi” ile sınavı başlayacaktır. Latin Amerika’da Venezüella, Bolivya, Ekvador gibi ülkelerde neoliberalizm “demokrasi” sınavını kaybetmiştir. Sosyalizmi hedefleyen iktidarlar burjuva demokrasilerinin seçim sandığından çıktıktan sonra, o noktada kalmadı “katılımcı demokrasi”yi gündeme getirdi. Neoliberalizmin kitleleri yoksullaştıran politikaları devam ettikçe onun “demokrasi” ile sınavı Latin Amerika dışına, dünya ölçüsünde yaygınlaşacaktır. Örgütlü kitlelerin güçsüz ve umutsuz olduğu dönemde neoliberal uygulamalarla burjuva demokrasileri bir çatışmaya girmedi. Fakat kitlelerin tepkileri yükselmeye başlayınca bu çatışma kaçınılmazdır.
Neoliberaller, üçüncü dünyada askeri darbelerin arazi temizliğinin ardından yürüdüler. Gelişmiş ülkelerin neoliberalleri ise, dünyayı sömürme güçlerine güvendiler. Şimdi, yıllardır ezilen üçüncü dünya halkları çeşitli biçimlerde yeniden örgütlenme güçlerini yükseltiyorlar; öte yandan merkezlerin dünyayı sömürme güçleri ise çok kutuplu dünyada zaafa uğruyor.
Bu tablodan neoliberalizmle demokrasilerin çatışması çıkacaktır. Avrupa’nın küçük ülkeleri Yunanistan, Portekiz, İspanya’da başlayan “tasarruf tedbirleri” bu sınavın batı ülkelerine de yaygınlaşacağının işaretidir. Herhalde neoliberalizmle demokrasinin en çetin ve sancılı sınavlarından birisi Türkiye’de yaşanacaktır. 12 Eylül anayasasının deli gömleğinden kısmen olsun kurtulmaya çalışan, öte yandan neoliberalizmin yarattığı sosyal yıkımla Türkiye, yeni bir kavşak noktasına doğru yol alıyor.