Eylül sonundan beri Meksika’nın dört bir köşesinde giderek artan protesto gösterileri yaşanıyor. Güney Batı eyaleti Guerrero’nun başkentinde adliye binasını ateşe verdiler. Hava alanını kapattılar. İktidar partisinin yerel binasını yakıp yıktılar. Yüzleri maskeli yüzlerce protestocu merkezde yürüdü. TV kanallarından gördük, boş meclis binasının toplantı salonunu ateşe verdiler. Dışarıda park etmiş arabaları yaktılar. Eyalet başkentinin eğitim bakanlığını yaktılar. Yolları kapatıyor, çok uluslu şirketlerin kamyonlarına zarar veriyor, geçişlerini engelliyorlar. Yüz binleri bulan gösteriler, yürüyüşler tüm ülkede yaşanıyor. En ilginç olaylardan biri de bir eyalette 2 AVM’yi işgal etmeleri. Yoksulluğa dikkat çekmek için, yenilecek ne varsa halka dağıtmaları ama elektronik aletlere ve pahalı mallara hiç dokunmamalarıdır.
Olaylar protestonun çıkış nedeninin ötesine geçmiş, iktidarın yeni liberal politikalarının eleştirisi haline dönüşmüş durumdadır. Nedir bunlar? Meksika ulusal petrolünün özelleştirilmesi, maden çıkarımında yaşanan ölümler, muhalefete uygulanan baskı, kamu güvenliğinin olmayışı, açlık, gelir dağılımındaki bozukluk, sağlık ve eğitim harcamalarının kısılması, sosyal güvenlik devletinin parçalanması her şey her şey protesto için bir gerekçe haline geldi.
Olayların Nedeni
Olaylar Guerrero eyaletindeki bir okulda, öğrencilerin ve öğretmenlerin eğitim harcamalarının kısılmasına karşı protestosu ile başladı. Bölgenin ünlü okulu özellikle bu uygulamanın sürekli kurbanı haline gelmişti.
Ayotzinapa öğretmen okulu aslında “ünlü” bir okuldur. Okulun duvarlarında Che, Lenin, Marks gibi ünlü liderlerin posterleri asılıdır. Asılıdır çünkü okul 1920’den beri yoksulların kurtuluşunu hedefleyen bir eğitim uygular ve okuldan devrimci öğretmenler çıkar. Öğrenciler genellikle çevre yoksul çiftçi, yerli halkların çocuklarıdır. Guerero bölgesinin 2 gerilla lideri bu okuldan mezun olmuştur. Radikal sol, okulu eğitim alanı yapmıştır. Okul yıllardır bu nedenlerle baskı altındadır. Devlet okula verdiği paraları sürekli kısmaya, okulu kapatmaya çalışır ama devrimci öğrenci ve öğretmenlerin mücadelesi nedeniyle bunu başaramaz.
Eylül sonlarında öğrenciler yakın bir eyalette 1968 Tlatelolco öğrenci katliamını anma etkinliğine gitmek isterler. Ancak otobüs terminaline geldiklerinde paraları bilet almaya yetmez. Onlar da 3 otobüse el koyarlar, yola koyulurlar. Emniyet valiye ne yapalım diye sorar. Vali ne pahasına olursa olsun otobüslerin durdurulması emrini verir. Yerel polis otobüslere ateş açar. 6 öğrenci vurulur ve 25 kişi yaralanır. Öğrenciler kaçmaya başlar. Sonunda 43 tanesi yakalanır ve işkenceye alınırlar. Ve sonrası işte tartışmalıdır…
Anneler ve yakınları günlerce çocuklarını aradılar ama ne ölü ne diri bulunamadılar. Sonuçta baskılar karşısında polis öldüklerini söyleyip mezarlar gösterdi ama bu mezarlardan çıkarılan cesetlerin kayıp çocukların olmadığı anlaşıldı. Ve toplu mezarlar devletin işlediği suçları gün ışığına çıkartmış oldu. Annelerin baskıları, direnişleri sürdü. Ülke ayağa kalktı. Baskılar sonucu yetkililer çocukların uyuşturucu çetelerine teslim edildiğini söylediler. Yakalanan çeteciler çocukları polisten alıp öldürdüklerini, cesetlerini yaktıklarını ve küllerini de nehre attıklarını itiraf ettiler. Ancak henüz bunlar ispatlanmadı. Emri veren eyalet valisi kaçtı sonra bir yerde bulundu. Emniyet amiri yakalandı.
Bu olaylar ülkeyi ayağa kaldırdı. 43 gencin öldürülmesi birçok ülke gerçeğini ortaya çıkarttı. Gencecik çocukların katliamı kendi başına bir olaydır. Ama diğer önemli olay polis ve devlet ile uyuşturucu çetelerinin arasındaki işbirliğidir. İşte bu durum, ülkenin yıllardır yaşadığı terörün, baskının kaynaklarını ve devlet yapısının işleyişini gözler önüne serdi. Bilinen bir gerçeklik ilk kez ispatlanmış oldu. Gerçek şudur: Devlet yapısı en tepedeki politikacılarından, partilerinden valisine, yereldeki uzantılarına, polisinden ordusuna, bankasından çok uluslu birçok şirketine kadar hepsi bu mafya çeteleri ya da Meksika’daki adı ile kartelleri ile bir bağ içindedirler. Karteller birçok çetenin bir araya gelmesinden oluşurlar. Ülke böyle yönetilmektedir. Devletin elindeki polisi, ordusu ile halkı yönetemez kartellerin şiddetini, vahşetini kullanır. Tüm ülke bir uyuşturucu kartelinin elindedir. Aslında dünyaya soldan bakanlar Finans-Kapital güçlerinin devlet kurumları ile iç içeliğini bilirler. Bu çok yabancı bir şey değildir. Ama Meksika’da bu yasadışı olguya, gizli örgütlenmeye bir de uyuşturucu kartelinin hesap vermezliğinineklenmiş olduğu ortaya çıkmıştır.
Narco Devlet
Meksikalılar, sokaktaki protestocular bu devlet yapısına narco yani narkotik devlet diyorlar.
Bilindiği gibi ABD yıllardır “uyuşturucu ile savaş” politikası ile tüm Latin Amerika ülkelerindeki halk hareketlerini bastırma, devrimcileri öldürme politikalarını uyguladı. Günümüzde terörle mücadele politikası uyuşturucu ile savaş politikasının hık demiş burnundan düşmüşüdür. Uyuşturucu ile savaş diyerek bir yandan da uyuşturucu ticareti yapılır. Şimdi de terör ile savaş denerek tüm dünyada terör yaratıldığı, beslendiği gibi. Meksika bu uygulamanın ana vatanı gibidir. Aslında oraya bakarak terör ile savaşın alacağı son biçimi kestirmek olasıdır.
Meksika’da iktidardaki Pena Nieto hükümetinin yeni liberal politikalarına karşı çıkanlar yakalanıyor, işkenceden geçirilip öldürülüyor. Bir yerlere gömülüyorlar. Sonra suç uyuşturucu kartellerinin sırtına yükleniyor. Ya da 43 gençte olduğu gibi bu iş onlara yaptırılıyor. Gerçeği görenler yok ediliyor. Herkes sanki uyuşturucu çeteleri arasındaki kavgada gitmiş süsü veriliyor. Her yerde her gün işkence görmüş, insanlıktan çıkmış cesetler bulunuyor. Cesetler korku salmak için kent meydanlarına asılıyor. Devlete karşı gelirsen sen de böyle olursun, konuşursan sonun budur korkusu veriliyor. Suçlular çeteler içinde gizleniyorlar.
İnsanlar politik nedenlerle kaybolan, öldürülen yakınlarını, uyuşturucu ticareti ile damgalanmaktan korktukları için arayamaz oluyor. İnsanlar uyuşturucu kartellerinin esiri durumuna gelmişler. Devlet her terörünü, katliamını onlara yüklüyor ve onlara dokunmuyor. Devlet astığı astık kestiği kestik olmuştur, karşı çıkanlar kartelin kurbanı olur. 2006 yılından beri uyuşturucu kurbanı denilenlerin sayısı resmi açıklamalarda 60 bin olarak gösterilse de, bunun 2 katı hatta 200 bin olduğunu tahmin edenler var.
Bu rakamları ve kartellerin vahşetini iyi bilen ama sesini çıkartamayan Meksika ilericileri kartellerin denetledikleri, kullandıkları adam sayısı ya da askerinin, kafa kesmek türünden vahşetinin, maddi gücünün, adam kaçırmalarının IŞİD’ı solda sıfır bıraktığını rakamlarla ispatlıyorlar. Gerçekten bu uyuşturucu kartelleri devlet içinde devlet değil, devletin kendisi olan bir karteldir.
Meksika halkı Narco devlet yapısı içinde olduğunu bilmiyor mu? Biliyor elbette ama bunu açık açık söylemek ölümlerden ölüm beğenmek demek olduğundan susuyordu. 43 gencin ölümü artık devletin bu gerçekliği gizleme olanağını elinden aldı. Her şey ortadadır. Protestolar bu iktidarın gitmesine kadar süreceğe benziyor. Öyle diyorlar. Elbette devlet kadrosunun tümü yerle bir olmadan bu iş düzelecek değildir.
Tunus’ta bir işportacı gencin yoksulluğu ve düzeni protesto etmek için kendini yakması tüm Arap ülke halklarını ayağa kaldırdı. Birçok diktatör devrildi. Şimdi bu 43 fidanın ölümü Meksika’da da böyle bir sonuç doğurabilir. Olaylar o tarafa akıyor gibi görünüyor. Meksika’da artık hiç bir şey eskisi gibi olmayabilir.
[button link=”www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]