Son günlerde artan iş kazaları/cinayetleri çalışanların gündeminde giderek üst sıralara tırmanmakta. Kamuoyu vicdanın sızlatacak düzeye çıkan bu durum karşısında hükümet bir kez daha konuyu gündemine aldı. Bizzat Başbakan bu konuda alınacak önlemleri kamuoyuna açıklamak ihtiyacı duydu.
Açıklanan önlemlerde dikkat çekici tek yeni şey olarak, kazaları önlemek için, iş kazası olmayan işyerine sağlanacak prim indirimi dikkat çekiyor. Böylece işvereni yapması gerekeni yaptığı için ödüllendirme prensibi benimseniyor. Yapması gerekeni yapmayana ise bir şey yok!
Alınacak önlemler hükümetin bu konudaki mantığının devamı gibi. “Yasa çok iyi ama uygulanmıyor, bunun sonucu kazalar önlenemiyor”. 2012 yılında uzun bir hazırlık(!) süreci sonrası yürürlüğe giren 6331 nolu İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu her derde deva gibi sunuldu. Yasa yürürlüğe girdikten sonra ise iş kazaları azalmak bir yana artmaya devam etti.
İşverenler ise genel olarak “biz gereken önlemleri alıyoruz, ancak çalışanlar buna uymuyorlar” diyerek topu dışarı atmayı tercih ediyorlar, yasadaki göstermelik önlemler göstermelik olarak uygulanıyor, işyerine ‘önce iş güvenliği’ tabelasını asınca işveren yapılması gerekeni yaptım diyerek kenara çekiliyor.
DİSK yönetimi ise haklı olarak hazırlanan paketi ‘katılımcı ve demokratik bir yaklaşımla hazırlanmayan bu tür paketler deyim yerindeyse günü geçiştirmekten, yaşanan büyük iş facialarının, cinayetlerinin toplumda yarattığı tepkiyi hafifletmekten öte bir amaca hizmet etmemektedir’ şeklinde değerlendirdi.
‘Hükümet “Zihniyetle ilgili bilinçlenme, sosyal farkındalık” başlığı altında sendikaları sorumluluk üstlenmeye, eğitimler düzenlemeye, kaza olmadan önce önlem almaya katkıda bulunmaya çağırmaktadır. Oysa sendikaların işletme düzeyinde etkin bir rol oynayabilmek için buralarda örgütlenmesi zorunludur. Türkiye’de işçilerin sadece yüzde 5’i Toplu İş Sözleşmesi hakkını kullanabilmektedir’ diyen DİSK yönetimi sorunun özüne parmak bastı. İş kazalarını önlemede çalışanlar ve onların kurumları başrolde olmalıdır, ama onlar sürekli devre dışı bırakılmaktadır.
Devre dışı kalmak istemeyen işçilerin başına gelenler ise durumu tam bir faciaya döndürmekte. Avcılar Bedaş’ta çalışan 26 işçi, işyerinde iş güvenliği yok dedikleri için Temmuz ayında işten atıldılar. Çalışırken akıma kapıldıklarını, bu nedenle gerekli iş elbise ve donanımı isteyen işçiler kapı önüne konulduklarında, “artık yeter” diyerek topluca direnişe geçtiler.
Başbakan alınacak önlemleri açıklarken onlarda direnişlerini Bedaş’ın Taksim’deki merkezine taşıma kararı aldılar. Bugünlerde direnişlerinin 100. gününe gelen Bedaş işçileri, işçilerin kendi güvenlik ve sağlıkları için mücadele ediyorlar. Ödedikleri bedel çok ağır, ama çalışanlara gösterdikleri çok değerli, “güvenliğimizi sağlamak için yasaya, işverene güvenmek beyhude, bunu sağlamak bize düşüyor, yasa, işveren bize yol versin yeter”.
Bu konuda atılması gereken ilk adımı DİSK yıllardır dile getiriyor, konu ile ilgili tüm tarafların oluşturacağı bir ‘Ulusal İşçi Sağlığı Güvenliği Kurumu’. Bu kurumun ilk görevi ise, işçilerin kendi güvenliklerini sağlamak için yapmaları gerekenlerin önündeki engelleri kaldırmak olmalı.
[button link=”www.sodap.org/mehmet-akyol-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]