KEDİ GÖZÜ
M. Sinan MERT
11 Mayıs 2010
Web sitemiz açısından yeni bir döneme giriyoruz. Artık çok daha aktif, sık güncellenen, güncel gelişmeleri yakından takip eden bir içerikle karşınızda olacağız. Umarız sitemiz mücadeleye katkı sunan bir işlev yüklenebilir.
Anayasa tartışmalarının meclis süreci geçen hafta tamamlandı. Parti kapatma maddesi ile ilgili bir sıkıntı yaşayan AKP, yine de genel olarak kendi açısından başarılı oldu denebilir. En önemli başarısı ise kendini yeniden demokrasi havarisi rolüne yerleştirmesi. AKP’ye dönük duygularını artık neredeyse aşk olarak niteleyebileceğimiz liberal çevrelerin olağanüstü gayretleri ile AKP kahredici düzen güçlerine karşı göğsünü siper ederek demokrasi mücadelesi yürütüyor. Bu büyük manipülasyon kendisine son hedef olarak BDP’yi ve tabi solcuları seçti. BDP’nin özellikle parti kapatma maddesi ile ilgili oylamaya katılmaması liberallerin büyük tepkisini çekti.
Bu paket bir demokrasi paketi değildir. Salt %10 barajı dayatması dahi bunu ilan etmeye yeterli bir veridir. Buna karşılık kimi çevrelerin AKP’yi yeniden demokrasi mücahidi olarak takdim etme girişimleri kesinlikle iyi niyetle açıklanamaz. Demokrasi halk mücadeleleri ile gelişir. Kürt halkının 1980 sonrasına damgasını vuran özgürlük mücadelesi ülkenin en büyük demokratikleşme dinamiğidir. Devrimcilerin Taksim’de 1 Mayıs ısrarı olmasaydı, 3 yıldır ortaya konan irade sergilenemeseydi “ayak takımı” edebiyatından “Taksim açılımı” na varabilir miydik? Tekel işçilerinin aylarca süren ısrarlı direnişi olmasaydı yüz binlerce kişilik 1 Mayıs kutlaması mümkün olabilir miydi?
“CHP-MHP statüko partileri , AKP değişimi zorluyor” değerlendirmesi soldan AKP’ye gizli destek üretmenin yalancı tekerlemesidir. Bizim için statüko kapitalizmdir, neo-liberalizmdir, sömürüdür, yoksulluktur. Bu açıdan hem AKP hem CHP statüko partileridir. Askeri vesayetin etkisini gereğinden fazla merkeze alan sivil toplumcu sol anlayış maalesef bu süreçte bizce doğru bir zeminde duramıyor. Ulusalcı veya liberal kanatlara eşit uzaklıkta duramama solun kendi kendisine ideolojik tasfiyesine hizmet eder. Zaten solun önemli bir kısmı bu ideolojik tasfiye çarklarına yakasını kaptırmış görünüyor.
Bu aşamada kendi adıma küçük bir özeleştiri yapmak da gerekiyor. 2007 seçimlerinde bizler de Ufuk Uras’ı destekledik, sokak sokak gezip sosyalist adayımıza destek istedik. Ufuk kazanınca zafer kazanmış gibi sevindik. Fakat Anayasa oylamalarında liberal dostlarından fırçayı yiyince hizaya gelip sandığa koşup Ertuğrul Günay’dan alkışı kapan Ufuk Uras tablosunu görünce bu resmin ortaya çıkmasına destek olan birisi olarak hicap duydum.
Ulusalcı cephede ise Deniz’leri sahiplenme telaşı damgasını vurdu geçtiğimiz haftaya. Deniz’den Kemalist bir idol yaratma çabaları tam yol devam ediyor. Lakin elindeki mavzeri ve idama giderken ki sözlerini bu resmin neresine koyabilecekler burası meçhul. Liberallerin darbeci ilan etmeye kalktıkları, ulusalcıların ise Kemalist Che kılmaya çalıştıkları Deniz, hiç kusura bakmasınlar Mare Nostrum’dur, BİZİM DENİZ’dir. 71 isyanı, solun geleceğe açılan en büyük penceresi oldu, bugün de öyle olmaya devam etmektedir.
Pek demokrat AKP’nin son talan projesi 3. Köprü. Bakalım buradan tüm şehrin geleceğini yağmalama adına kaç yandaş zengin çıkaracaklar? İşin trajikomik tarafı ise köprünün nereye yapılacağını Topbaş ile birlikte helikopterle uçarak karar veren T.Erdoğan, köprünün adını sormak için halka danışacakmış. Aman sevsinler gerçekten. Ne ala demokrasi. Cellatının kim olacağını seçme özgürlüğü… Ben şimdiden oyumu veriyorum. 3. Köprünün adı Büyük Erdoğan olsun. Hiç değilse ileriki nesiller bu rezilliği başımıza kimin musallat ettiğini unutmamış olurlar.
Haftaya görüşmek üzere…