Kriz Bacayı Sardı
Ayşe TANSEVER
27 Ekim 2008
Krizle yatar krizle kalkar olduk. Borsalar düşüşte. Başlarda son ayların en düşük seviyesine inmişti. Sonra geçen yılın en düşük seviyesinde kapandılar. Son on yılın en düşük seviyesinin altına inildi. Şimdi düşüş rekorlarından söz ediliyor. Artık yer yer 26 yılın en düşük seviyelerine ulaşıldı. Güneşle beraber borsalar doğudan başlayarak batıya doğru gün içinde iniş turu atıyorlar. Bu her gün böyle sürüyor. Hafta sonu tatil olunca derin bir soluk alınıyor. Sonra düşüş turuna devam ediliyor. Artık dibe vurdu. Alış zamanı başladı deniyor. Borsalar bir iki puan kazanıyorlar. Sonra hemen arkasında düşme devam ediyor. Dünya borsaları kurulalı beri elde ettikleri kazançların üçte birini bu son kriz döneminde kaybetmişler. Borsalar kapitalist pazarın can damarı. Bu gidişle kapitalizm cansız kalacak galiba.
Artık herkes biliyor ekonomik kriz finans krizi olarak ABD’de başladı. Sonra mevduat bankacılığına sıçradı. Avrupa’ya atladı. AB birlik olma başarısını gösteremedi. Paris’i, Londra’sı, Berlin’i tek tek davrandılar. Kurtarma paketleri açıklandı. Yalnız ABD’de paketin maliyetinin 5 trilyon dolar olduğu söyleniyor. Bu rakamı anlamak zor. 5 trilyon dolar demek 5000 bin milyar dolar demek. Avrupa Birliği’nin kurtarma rakamı ise 2000 bin milyar doları buluyor. Sıradan insanın bu rakamları rüyasında bile göremiyor. Kaldı ki kavramakta da zorlanacağı açık.
Ekonomik kriz artık dalga dalga merkez ülkelerden tüm dünyaya yayılıyor. AB’nin kıyısındaki ufak İzlanda iflas etti. 2.1 milyar dolar için Norveç ve IMF’den yardım bekliyor. Kapitalizme kollar açık koşan Doğu Avrupa ülkeleri patır patır dökülüyorlar. Macaristan Avrupa Merkez Bankasından aldığı 5 milyar dolarlık kredi ile toparlanamayacağını anladı, yeni kredi bulmak için IMF’nin kapısını çaldı. Onun öne sürdüğü acı koşullara kendini uydurmaya çalışıyor. Çelik fiyatları petrol gibi dibe vurunca Ukrayna ne yapacağını şaşırdı. Hükümet düştü. Yeni seçimlere gidilecek. Portakal devriminin yeniden kızıla döneceği yazılıyor. IMF simidine sarıldılar. 16. 5 milyar dolar kredi aldılar. Beyaz Rusya, Baltık Cumhuriyetleri de IMF kredisi için sıraya girdiler. Bulgaristan ve Romanya da yardım diye kıvranıyor. Yani eski sosyalist Doğu Avrupa ülkeleri daha kapitalizmin tüketim maddelerine doymadan boyunlarına IMF ipini geçirmek zorunda kaldılar.
Rusya petrodolarlar ile devlet olarak sağlam. 567 milyar dolar rezervi var ama kapitalistleşeli beri kurulan özel şirketleri ve bankaları iflas durumunda. Borsa yaşanan düşüşler nedeniyle üst üste birkaç gün kapanmak zorunda kaldı.
Kapitalizmin Uzak Doğu yıldızı Güney Kore zor durumda. Oraların merkezinde, temkinli kendine göre kapitalist bir üretim anlayışı olan Japonya bile feci borsa çöküşleri yaşıyor.
Latin Amerika’da bir zamanlar yeni liberal politikaların gözdesi Arjantin yaşadığı 2001 iflasının bir benzerini yaşamaktan korkuyor. Devlet nakit para sıkıntısını çözmeyi sosyal güvenlik kasalarını millileştirmede buldu. Çalışanların aylıklarından kesintiler ile hiç olmazsa memurlarının ve yaşlılarının maaşını ödeyebilecek ve böylece olası bir yeni halk ayaklanmasını önleyecek. Bu korkuyu anlayan borsalar da bir hafta içinde %25 değer kaybettiler.
Bölgenin en büyük ülkesi Brezilya da Meksika ile birlikte bu kriz dalgasından darbe yedi. Güney Afrika Cumhuriyeti de IMF kredisi için masaya oturmuş.
Hindistan’ın bir zamanlar Rusya, Brezilya ve Çin ile birlikte BRIC ülkesi olarak dev adımlarla gelişmekte olduğu yazılır çizilirdi. Artık ondan da umut kesildi. Onun da bir Çin olamayacağı anlaşıldı. Yüksek halk hareketliliği, alt yapı tesislerindeki eskilik yabancı yatırımcıyı düşündürüyor ve kaçırıyormuş. Bu krizden sonra Hindistan’a yatırım yapılabileceği düşünülmüyor.
Güney Asya bölgesindeki ucuz emek ülkeleri henüz son krizden direkt olarak etkilenmeseler bile merkezlerin alım gücünün düşmesi ile kriz dalgası yıl içinde bunları da vuracak. Yani ekonomileri küçülecek, yatırımlar yapılmayacak. Borsalara girmiş olan yabancı sermaye kaçıyor. Kaçışın belirtisi yerel para değerlerinin, başta dolar olmak üzere tüm yabancı para birimleri karşısında değer yitirmesi. Bizde görüldüğü gibi korkunç bir değer kaybı yaşanıyor. Merkez bankaları piyasaya dolar sürmek ve yabancı sermayenin kaçışını engellemek arasında bir denge bulmaya çalışıyorlar. Rusya 67 milyar, Hindistan 36 milyar dolar piyasaya sürerek durumu boşuna dengelemeye çalıştılar. Sonuçta dünya krizi 3. Dünya ülkeleri reel ekonomilerinde daralmalar yaratıp bankalarını vuracak. Bankaların arkasında durmaya çalışan devletler de gümbür gümbür gitme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilirler. O nedenle mevduatlara verilen devlet garantilerinin de aslında bir hükmü olmayabilir. Korkulan bu.
Dönemsel kriz kapitalizmin özelliği. Sosyalizm yıkılalı beri bölgesel küçük küçük krizler yaşanıyor oysa artık top yekun kriz olasılığı küreselleşme ile bitti diye böbürleniliyordu. Yaşananların acılarını merkez ülkeler bir şekilde 3. Dünya ülkelerinin üstüne atıveriyorlardı. Bu kriz onları da etkiliyor. Ama gene de acısı hiç şüphesiz 3. Dünya ülkelerinde daha da etkin hissedilecek. İşsizlik, açlık, yoksulluk yanında kitlesel ölümler olabilir. Bir zamanlar kıta Afrikası ve Güney Asya ülkelerinin kaderi gibi algılanan açlık sefalet artık Doğu Avrupa, Güney Kore ve Türkiye gibi tüm 3. Dünya ülkelerinin kaderi olacak gibidir.
Orta Doğu petrol zengini ülkeler ne olurlar? Onların da rezervlerinin çoğu merkez ülke bankalarında. Suudi Arabistan’ın ki ABD içinde. Petrol fiyatlarının da düştüğü göz önüne alınırsa onların da etkileneceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Zaten ekonomik gerileme petrole olan talebi düşüreceği için gelirleri de azalacaktır.
21. yy sosyalizmi yolunda olan ülkeler ise yaklaşan bu dalgadan kendilerini en az zararla kurtarmak için hazırlanıyorlar. Venezuela öncülüğünde ALBA ülkeleri her an çekilebilecek 30 milyar üstünde fon kurdular. Ayrıca açlığa ve yoksulluğa karşı ayrı bir fon da eskiden oluşturmuşlardı. Bu ülkelerde bizdeki cinsten bir açlık, işsizlik beklemek pek gerçekçi olmasa gerek. Buradaki halk iktidarları, bizdeki gibi zenginlerin paralarını değil genel halk yığınlarının çıkarlarını korumak amacındalar.
Çareler
Krizden çıkmak için kurtarma paketlerin yetmemesi, borsa düşüşlerinin ve iflasların devamı, reel ekonomiye yansıması ve tüm dünya ölçüsünde yayılması iktidar güçlerini yeni çareler aramaya bu gidişi durdurmaya yönelik bir şeyler bulmaya zorluyor.
Şimdiye kadar yaşanan krizlerden çıkarılan derslerin başında “birlikte davranmak” geliyor. Artık eskisi gibi kriz bedeli birilerinin üstüne atılıp kurtulmak olası gözükmüyor. Ama ne ABD ne de AB birlikte davranamadılar. AB kendi içinde bile birlik olamadı. Herkes kendi ayrı paketini çıkardı. Arada sürtüşmeler yaşandı. Gemisini kurtaran kaptan yoluna çıktılar. Geçmiş büyük krizlerde böyle davranmalarının sonuçlarından dersler çıkarıp birlikte davranmak için yollar arıyorlar.
Bu birlik çağrısı son AB ve Asya ülkeleri devlet başkanları zirvesinde AB komisyon başkanı Manuel Barrosa tarafından şöyle dile getirildi. “Hepimiz ayni gemideyiz. Batarsak birlikte batarız. ” Böylece Çin bir şeyler yapmaya zorlandı. Ekonomisi en az zarar görecek olduğu düşünülen ülkelerden biri Çin. Aslında dünya pazar daralması onu da şüphesiz etkileyecektir. Ama elinde büyük rezervler var ve pazarı doygun değil. Çin, hem pazarını açmaya hem de rezervlerini krizden çıkmak için kullanmaya zorlanıyor. Asıl birlik olalım çağrısı aslında ona yapılmıştır.
Birlik diyorlar ama gene birlikten kastedilen bir avuç büyük ülkedir. 15 Kasım’da yani ABD seçimleri bittikten sonra New York’ta 20 büyük ülke liderleri toplanacaklar. Yani mümkün olursa 20 ülke kriz bedelini geri kalanlara ödetmeye hazırlar. Herkes, her öneri dinlenecek, tartışılacak deniyor. Böyle denerek çeşitli ülkeler çeşitli düzeylerde toplantılara davet ediliyor. Her ülkenin nabzı yoklanıyor. Ama sonuçta birilerinin alta itilip canının çıkartılmaya çalışılması çok mümkündür.
Yıllarca süren Doha görüşmeleri yaşandı. Merkez ülkeler 3. Dünya ülkelerinin tarım ürünlerini kısmak kendi kırlarını korumak için hileli planlar yaptılar. Doha görüşmelerinde bunu kabul ettirmeye çalıştılar. Ama beceremediler. Kapitalist katakullilere karşı Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Hindistan’ın öncülüğün çektiği 20 ülke merkezlere karşı durdu ve yeni bir soygun kuralından kurtuldular. Doha görüşmeleri fiyasko ile bitti. Şimdi merkezlerin kriz bedellerini ödetme saldırısına karşı bu 20 ülke birlikte davranabilirlermi, göreceğiz. “Herkes dinlenecek, herkesin fikri tartışılacak” söylemleri geçmişte yaşanan bu uzlaşmazlıklara karşı bir alttan alıştır.
İkinci çare IMF ve reçeteleridir. O IMF ki, şimdiki krizin baş sorumlularından biridir. Yeni liberal politikaları 3. Dünya ülkelerine dayatan mimardır. Ülkeleri çeşitli kemer sıkma politikalarına zorlarken, özelleştirmeleri teşvik ederek devletlerin Finans-Kapital güçleri tarafından soyulmasına çanak tuttu. Sonuç Arjantin krizi ve iflası oldu. Bu terbiyeli müşterisinin kara gününde de yardımına gitmedi. 3. Dünya Ülkeleri içinde IMF’nin maskesi düştü. Anlaşma yapmalar kesildi. Kala kala bir tek bizim ülkemiz kaldı Şimdi bu yeni liberal politikaların mimarı gene onun yol açtığı çöküntüye çare olarak görülüyor. Denize düşüp yılana sarılmak gibi bir şey.
IMF ayrıca devletlerle çalışır. Vereceği kredilere devlet güvencesi ister. Özelleştirmelerle elinde avucunda geliri kalmamış, sırtında büyük borç yükü olan bir devlet IMF açısından nasıl bir güvence olabilir ki? IMF bunun farkındadır ama sistemin daha fazla rezil olmaması için bir şeyler yapılmalıdır. Ayrıca 3. Dünya Ülkelerinde şimdi yabancı yatırımcılar vardır. Onların kurtarılması gerekmektedir. Yoksa bu vereceği son kredilerin geri ödenememe olasılığının yüksek olduğu çeşitli ağızlardan dile geriliyor.
Bu karamsar tablodan ne çıkar? Herkesin merakla sorduğu soru budur. Harıl harıl Marx okunuyor. Sosyalizm yeniden inceleniyor. Bir 3. Dünya Savaşı yaşanır mı? Bu soruya artık şaka olarak bakılmıyor. Var olan savaş karşıtı dahil çeşitli sivil toplum ve sıradan halk örgütlenmeleri olası bir savaşı engelleyebilir mi? Bir nükleer savaşın açacağı tahribatı ulusal sınırlar içinde tutmanın zorluğu savaş çıkartmayı caydırabilir mi? Bunu herkesin ciddi ciddi düşünüp hazırlanması için çok zaman kalmadı.