Kozmik Toz Duman
M. Sinan MERT
31 Aralık 2009
Ortalık yine toz duman. Polisin MİT bürosunu basması, MİT’çilerin tutuklanması ardından Bülent Arınç’a suikast iddiaları derken Ankara’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın polis tarafından basılması. Normal bir ülkede yüzyılda bir olacak olaylar bizde birkaç güne sığıverdi. DTP’nin kapatılması, milletvekillerinin BDP’ye geçmesi, KCK operasyonu sürecini hiç anmıyoruz bile. Tüm bu çatışmaların ekseninde yine Ergenekon operasyonu ve açılım tartışmalarının olduğunu düşünebiliriz. Olayların neredeyse eş zamanlı yaşanması da bu kanaati güçlendirmektedir.
Yaşanan tablodan şöylesi bir sonuç çıkarılabilir. Büyükanıt’ın Ergenekon’un ordu içindeki kanadını, AKP’nin ayağına seren çizgisinin orduyu tek vücut olarak yönetilemez hale getirdiğini gözlemleyen Başbuğ, tüm yeni Genelkurmay başkanlarına özgü kof bir özgüvenle, ordu içindeki fraksiyonları birlikte yönetebilme taktiğine soyundu. Dolayısıyla göreve gelir gelmez Kandıra F tipindeki tutuklu kuvvet komutanlarına bölgedeki en yüksek askeri görevliyi ziyaretçi olarak gönderdi. Ergenekoncuların bütünüyle tasfiye edilmesini yavaşlatmaya çalıştı. Bir yandan da Türkiye’nin yeni rotasına uygun bir biçimde hükümetle uyumlu bir çizgi izlemeye gayret gösterdi. Böylece ordu kendi iç bütünlüğünü koruyacak, siyasi gücünü yeniden restore edebilecek, hükümet karşısında yeniden dengeleyici bir rol oynayabilecekti. Askerin komutası, gelecekteki siyasi var oluşunun ülkenin şu ana kadar ki tarihinden oldukça farklı bir rotada gelişeceğine ikna olmuş durumda. Fakat yeni statükonun oluşmasında çok geri noktalara ikna olmaması için iç bütünlüğünü koruyabilmek zorunda. Her gün yaşanan gelişmeler ise ordunun içindeki olağanüstü bir fraksiyonlaşma olduğunu gösteriyor. Tarihin hiçbir döneminde bu kadar fazla sayıda askeri personelin tutuklanmış olduğu başka bir dönem yoktur. AKP dönemindeki darbe planlarının kendisine ordu içinde önemli bir taban oluşturduğu, bu tabanın özellikle “genç subaylar” arasında da oldukça geniş olduğu düşünülebilir.
Görünen o ki Başbuğ döneminde kısmen kendini koruyabilen söz konusu oluşum, açılımın yarattığı atmosferde yeniden hareketlenme zemini bulduğunu düşündü. Özellikle CHP/MHP’nin yarattığı cinnet atmosferi, sokaklara taşan milliyetçi kışkırtmalar, eylemcilere dönük silahlı girişimler ( Dolapdere’de olaydan bir gün bölgeye gelip silah ve para dağıtanlar kimlerdi? ) iç siyasi dengeleri zorlayabilme imkânı yaratmıştı. Tokat Reşadiye’de yaşanalar da bu zemini güçlendirdi. Böylesi bir moment, AKP’yi yerinden etmek, Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik girişimlerini durdurmak, ABD ile girilen rezonansı bozmak isteyen güçlere fırsat gibi görülmüş olabilir. Yaşanan gerilimin altında bu uykuya daldığı düşünülen hücrelerin yeniden harekete geçmesi var gibi görünmektedir.
Özel Kuvvetlere yapılan operasyonun öncesinde Başbuğ ile Erdoğan’ın 3 saat toplantı yapması rastlantı olabilir mi? Başbuğ, Trabzon’da (Ergenekon’un sosyal tabanının en güçlü olduğu illerden biri) “kükredikten” kısa süre sonra “ordunun kalbine” yapılan operasyona tanıklık etmek zorunda kaldı. Ordunun siyaseten bu kadar ağır darbeler alması muhtemelen ertelenen bir tasfiyenin habercisi olabilir. Yani daha önce Başbuğ’un sahiplenme siyaseti sonrasında ertelenen bir süreç hayata geçirilebilir. Ordu içinde 9 Mart 1971’den bu yana yaşanan ikinci büyük tasfiye ile karşılaşabiliriz.
AKP ikili oynayarak hem Kürtlere, hem de Ergenekon çevresinde örgütlü milliyetçilere vurarak yolunu temizlemeye çalışıyor. Obama ile yapılan uzun görüşmenin ardından girişilen yeni operasyon, bölge politikaları açısından oluşan ABD/AKP/ Genelkurmay rezonansını derinleştirmeye dönüktür.
Liberal aydınlar yeniden büyük bir demokratikleşme resitali yazmaya hazırlanıyorlar. Fakat bu arkadaşlar bir süredir ordunun zaten işin direksiyonundan düştüğünü görmekte zorlanıyorlar. Ordunun derinlerine inilmesinin hiçbir gerçek solcuyu üzmeyeceği gerçeği ortada olsa da bu yaşananların AKP’nin demokrasi mücadelesi olarak yutturulmaya çalışılması da hala gülünç ötesi değil mi? AKP’den demokrat yaratmaya çalışmanın şapkadan tavşan çıkartmaktan çok daha zor olduğu ortadadır. AKP sırtını sağlama aldıktan sonra, Genelkurmay’dan aldığı zımni destekle bu işyeri yürütüyor. Başbuğ kimi çıkışlarının gerilimi düşürmeye yetmeyeceğini görünce oturup “sorun yok” mealli bildiriyi yayınladı. MGK, “artık bu sefer ordu herhalde patlar” diye yükseltilen beklentileri boşa düşürerek hiçbir olağanüstülük yaşanmadan sona erdi. Oysa Özel Harp Dairesi’nin merkez bürosuna girilmesinin ne kadar olağanüstü bir durum olduğu ortadadır.
Bu sürecin açılıma etkisi ne olabilir? Aşırı iyimserler, “ordu içindeki aşırı unsurlar temizlenirse açılım rayına oturur” diye düşünebilirler. Fakat AKP’nin kafasında açılım konusunda Tayyip’in birkaç içli konuşması dışında bir içerik bulunmadığı ortadayken sürecin pek sağlıklı ilerlemesi mümkün değildir. Anayasa çerçevesinde bir değişiklik gündeme gelmeden hiçbir formül şu aşamada yaşanan AKP/Kürtlerin ortak iradesi restleşmesini iyimser bir noktaya taşıyamaz. AKP’nin kafasında, Irak’ı işgal ettiğinde boyunlarına sarılacak Araplar tarafından karşılanacağını düşünen ABD’lilerin gördüğüne benzer hayaller var. Dağdan inişin önü açılırsa hiçbir şey yapmadan sorunu çözebileceğini düşünüyor. Nerelerden nasıl destek sözleri alıyorsa da durum bu haldeyken Kürt iradesini çatlatmak için yükleniyor. AKP aslında ateşle oynuyor. Kürt sorununun miadını doldurduğu, ateşi düşürecek bir ara çözüm bulunamazsa sorununun çok daha dallanıp budaklanacağı iyi belirginleşmiştir. AKP, Ergenekon’un aktivitesini daha da azalttıkça yüksek gerilim politikasına daha da sığınacak gibi. Önümüzdeki süreç oldukça sert geçecektir. Devlet, masaya oturduğunda pazarlık yapamayacak kadar zayıflamış bir PKK istiyor. Ana yönelim bu hedefe dönük olacaktır gibi görülüyor.
İçinde bulunduğumuz provokasyon iklimi daha uzun sürecek. Şok gelişmelere hazırlıklı olmak gerekiyor.
Bizler ise gözümüz buralarda olarak ama aklımız ve vücudumuz ile yoksulların tarafını inşa edebilmek için tüm enerjimiz ile zenginler/yoksullar arasındaki fay hattını gerginleştirmek göreviyle başa çıkmak zorundayız. Çünkü bu görevi başaramadıkça, anılan büyük oyunda figüranlık rolü bile çalamayacağımız açık.