Bursa’da Reno fabrikasında başlayan direniş işçi sınıfının yeni bir mücadele döneminin açılması anlamına gelir mi?
Önemli tarihsel dönemlere denk gelen, ön açıcı ve sürecin karakterini ifşa eden işçi eylemleri olmuştur. 1908’de Meşrutiyet İlanı’nı Özgürlük Bayramı olarak algılayan Demiryolu İşçileri büyük bir coşkuyla greve kalkışarak “emperyalist” patrondan haklarını almaya kalkışınca karşılarında “devrimci” İttihat ve Terakki Partisi’ni buldular. Bugün pek çok ulusalcı solcunun devrimci olarak anmayı çok istediği İttihatçıların çıkardıkları ilk yasa grevleri yasaklayan Tatil-İ Eşgal kanunu olmuştu. Milli burjuvazi yetiştirilecekti, çok geç kalınmıştı ve işçilerin haklarını aramak için örgütlenmesine tahammül yoktu.
Kemalist iktidarlar da aynı geleneği sürdürdü. İş Kanunu faşist İtalya’dan ithal edildi. İşçi sınıfının her türlü hareketine baştan kelepçe vurulmak istendi.
1946’da çok partili rejime geçiş işçi sınıfına yine bir sahte özgürlük atmosferi etkisi yaptı. Bir anda yerin altından patlamış gibi ülkenin dört bir yanında çok sayıda sendika kuruldu. DP iktidarını alır almaz ilk işi komünistleri cezaevine koymak, işçi sendikalarını da yasaklamak oldu.
15-16 Haziran 1970, Kavel’lerden, Şişecam’lardan başlayarak giderek yükselen işçi direnişinin doruk noktası oldu. İşçiler İstanbul’u teslim aldı. İsmet Demir’in YİS’i ile Deniz Gezmiş’in DÖB’ü arasında kurulan dayanışmanın neredeyse somutlaşmış hali alanlara yansıdı. Devrimci gençler işçilerle birlikte Yoğurtçu’da tankların üzerinden aştılar. Ordu, “sosyal gelişmenin ekonomik gelişmeyi aştığını” gerekçe göstererek 12 Mart’ta darbe yaptı.
1978’de İzmir’de yaşanan Tariş Direnişi işçi sınıfımız tarihindeki kitlesel ve silahlı tek eylemdir belki de..Bütün bir şehir Tariş İşçisiyle yekvücut olup direnmişti. Gültepe barikatları ve Ege Üniversitesi işgali ülkenin dört bir yanında genel bir direniş ile taçlanamayınca İzmir yenilmişti. İzmir yenilgisi 12 Eylül’ün habercisi olmuştu.
Kazlıçeşme’de kitlesel bir kalkışmadan çekinen 12 Eylül, Kenan Budak’ı katletti. DİSK’i, TÖB-DER’i kapattı, grevleri yasakladı. Halit Narin’in dediği gibi gülme sırası patronlara gelmişti. Sahiden Narin gibileriyle, faşist paşanın resimlerine milyonlarca lirayı sanat aşkıyla döken patronlarla, 12 Eylül’ün yarattığı sömürü koşullarında servetlerine servet katan patronlarla hesaplaşmadan darbe ile hesaplaşmak mümkün olabilir mi? 1990’lara kadar işçi ücretleri 1980’daki seviyesinin yarısına kadar inmişti.
1989 Bahar eylemleri bu tabloyu değiştirdi. ANAP iktidarı sallandı. Doruk noktasına Zonguldak Yürüyüşü ile ulaşan işçi eylemleri Kürt halkının direnişi ile birlikte Özal’lı yılların sonunu getirdi. Zonguldak işçisi Mengen’den dönmeseydi her şey bambaşka olabilirdi.
Bugün gelinen noktada örgütlülüğü neredeyse tamamen dağılma noktasına gelmiş, lokal direnişler dışında ülke siyasetinde merkezi etki yaratmaktan tamamen uzaklaşmış –Tekel Direnişi parantezi hariç- bir işçi hareketimiz var. İşin bu noktada olmasının temel sorumluluğunu sosyalistler olarak üstlenmek zorundayız. 12 Eylül’ün en temel amacı sosyalistlerle işçileri birbirinden koparmaktı. Bu iki büyük dinamiğin genel mecalsizliğinin sebebi esas olarak bir araya gelmeyi başaramamasıdır. İşçiler genel olarak “siyasete bulaşmama” hassasiyetlerini korudukları sürece AKP’nin kirli siyasetine daha fazla batıyorlar. Sosyalistler işçilerle aralarına gerilen engelleri aşacak enerji ortaya çıkaramadıkça daha da enerjisizleşiyorlar.
Bu anlamda Bursa’da ortaya çıkan dinamiğin heyecan verici olduğu muhakkak. Direniş esas olarak Türk Metal adlı faşist-gangster çeteye karşı başlamış durumda. Türk Metal Özel Harp devletinin yaratığı bir çetedir. 1980 öncesinde bir çok faşist katil bu sendikanın Kıbrıs kamplarında komando eğitimi almıştır. Bu habis urun sınıf içinden temizlenmesi mutlaka ki çok önemlidir. İşçi sınıfının bu dinamizmi eğer Çarşamba’nın ötesine taşınabilirse AKP iktidarı için tehlike çanları çok daha güçlü bir biçimde çalmaya başlar. İşsizliğin doruğa çıktığı, işçilerin gırtlağına kadar borca battığı bir momentte sınıfın ekmeğine sahip çıkma davası çok önemli politik sonuçlar yaratabilir. 1989-1991 momenti bunun en açık örneğidir. Sanayi işçisi zor harekete geçer fakat bir kez harekete geçince de ciddi sosyal,siyasal sonuçlar yaratmadan geri çekilmez. Bursa’daki eylemler henüz o eşiği geçmedi, fakat bu eylemlerin en az 10 yıllık bir mayalanma süreci olduğunu da unutmayalım. İşin rengi 20 Mayıs’ta belli olur. İşçiler 20 Mayıs’ta işbaşı yapmazsa bilin ki bu işin nereye varacağı artık sadece sınıflar savaşının konusudur.
Soma’nın yıl dönümünde kaybettiğimiz sınıf kardeşlerimize verebileceğimiz en güzel hediye sınıfın örgütlü gücünün neler başarabileceğini, kimlere diz çöktürebileceğini dosta düşmana göstermek olacaktır.
[button link=”www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]