Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, ölümünün 9. Yılında Agos Gazetesi önünde anıldı. Binlerce kişinin katıldığı anmada ayrıca Tahir Elçi’nin ağzından mektup okundu. Anmaya Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi ve kızı Nazenin Elçi de katıldı. Hrant Dink’in öldürüldüğü yere karanfiller bırakıldı.
Hrant Dink, ölümünün 9. yılında, gazetesi Agos önünde binlerce kişinin katılımıyla anıldı. Harbiye Askeri Müzesi önünden Agos Gazetesi önüne kadar yürüyüş gerçekleştiren kitle, arama noktasından geçerek alana girdi. Hrant Dink için saygı duruşunda bulunuldu ve ardından da konuşmalar gerçekleştirildi. Anma konuşmasını, bu yıl, Cumartesi Anneleri/İnsanları adına, 1995 yılında cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak okudu.
Ocak’ın konuşmasının tamamı şöyle:
Parev Sevgili Hrant,
Parev acılarda kardeş olduğumuz sevgili Dink Ailesi,
Merhaba Hrant Dink’i “unutturmamak” için katledildiği yerde birleşen tüm yürekler.
Merhaba, bu toprakların aydınlık insanları
Bugün Hrant Dink’in katledilişinin 9. yılı
Bu 19 Ocak’ta da yine “Hrant için, adalet için!” diyerek bir aradayız.
Çünkü faili devlet olan bu cinayetin tüm boyutlarıyla aydınlatılarak adaletin sağlanması 9 yıldır engellenmeye devam ediyor.
Çünkü Türkiye’de demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü esas alan bir siyasi irade yok. Güvenlik güçlerinin gerçekleştirdiği ya da yönlendirdiği suçlarda sanıklar korunurken, mağdurların iddialarının çürütülmesi yönündeki adli ve idari uygulamalar kesintisiz devam ediyor.
Çünkü Hrant Dink, Ermeni kimliğini savunduğu için, barışın ve kardeşliğin sağaltıcı dilini kullandığı için, özgür, eşit ve adil bir ülke istediği için devlet nezdinde hala tehlikeli bir düşman.
Hrant Dink’in katledilmesinden önce devlet, hükümet, yargı, ana akım medya işbirliğinde yaratılan zehirli atmosfer bugün de toplumsal sorunların demokratik ve barışçıl çözümü yönünde çaba gösteren herkesi hedef almayı sürdürüyor. Bugün de, tek kimlik dayatmasıyla insanları aynılaştırmak isteyen devlet politikalarına biat etmeyenler, kan mevsiminde yaşatılıyor.
“Artık ölülerimizi sayamaz olduk”
Öyle bir kan mevsimindeyiz ki, artık ölülerimizi sayamaz olduk. Bebekler gözlerinden, minik çocuklar enselerinden devlet kurşunuyla öldürülüyor. Ölü bedenlerin toprağa verilmesi engelleniyor. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan sokağa çıkma yasaklarında Kürtlerin ölülerinin sokakta çürümesi hepimize izlettiriliyor. Yalanlarla zehirledikleri toplumun bu hukuk dışı, vicdan dışı, insanlık dışı uygulamalara rıza göstermesi isteniyor.
Selam olsun muktedirin yalanları karşısında hakikati söyleyenlere!
Selam olsun hak, hakikat ve adalet için, iktidara “Bu suça ortak olmayacağız” diyenlere!
Yalnız dirilerimizden değil, ölülerimizden de korkuyorlar. Bu yüzden Hrant’ı ve katledilen diğer evlatlarımızı unutmamızı istiyorlar. Bu yüzden Cumartesi Anneleri’ni mezarsızlığa mahkum ediyorlar. Bu yüzden 1915’ten günümüze insanlığa karşı işledikleri tüm suçları inkar ediyorlar. Ölülerimizin hakikatinden korktukları için toplumu, “kurgulanmış resmi hafızanın esiri yapmak istiyorlar.
Türkiye’yi birbirinin acısına, hakkına, hukukuna yabancılaşmış, toplum olma vasfını kaybetmiş topluluklar ülkesi haline getirmek istiyorlar. Bunun için hak aramamızın kanallarını kapatıyor, barışın toplumsallaşmasını engelliyorlar.
Hrant’ımızı sırtından vurarak Halaskargazi Caddesi üzerinde, Tahir’imizi ensesinden vurarak Dört Ayaklı Minare’nin dibinde yüzükoyun düşürenler, onlarla birlikte, hak mücadelemizi de vurmak istediler. Ama onlara sözümüzdür; hakikatin, adaletin ve barışın egemen olması için yürüttükleri mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.
“Ama”sız, “fakat”sız hiçbir ölümü kabullenmeyeceğiz. Israrla silahların susmasını, tüm sorunlarımızın konuşarak çözülmesini isteyeceğiz. İnsan hak ve özgürlüklerinin tanındığı, korunduğu ve geliştirildiği bir durum olarak gördüğümüz barışta ısrar edeceğiz.
Yok sayılan, inkâr edilen, yüzleşilmeyen her suçun bir sonrakini hazırladığının bilinciyle hakikati yaşatacağız.
Halkların onurunu hedefleyen zulüm mekanizmaları karşısında susmanın, toplumsal bir suç ortaklığı olduğunun bilinciyle susmayacağız.
Baskı rejimlerinin tüm gücünü saldıkları korku üzerinden var ettiklerinin bilinciyle korkmayacağız!
Bu toprakları insanlık suçluları için korunaklı bir cennet, hak ve özgürlük talep edenler için güvencesiz bir cehenneme dönüştürenlerden hesap sormaktan vazgeçmeyeceğiz.
Hiç şüphe yok ki bu toprakların kardeşlik ve özgürlük ülkesi olmasını engellemeye çalışanlar kaybedecek, acılarla sınanmış insanlarımız kazanacak; herkes için eşitlik, özgürlük ve barış düşümüz gerçekleşecek.
Gözaltında kaybedilen evlatlarımız için,
Avukatımız Tahir Elçi için,
Roboski için, Gezi için, Suruç için, Ankara için, Sur için, Hrant için,
Hakikat için, adalet için, barış için!
Ardından da Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, eşinin ağzından mektup okudu. Elçi’nin okuduğu mektuptan satır başları şöyle:
“Kuşlar uçarken arkalarında hüzünler bırakır. 19 Ocak ve 28 Kasım, biri kış biri kışa üç kala, kalpten imanla dolu olanlara hüzünler bıraktı. Yitişimiz kış hüznüydü. Gidişimle sımsıcak telaşlarımız, bitmeyecek sandığım hayat gayelerini, yerdeki bazalt taşlara fısıldadım; taş beni durdu mermi durmadı.”
“Mazlumun acısını anlayabilmek için her şeyden evvel insan olmalı. Vicdan girdaplarında debelenmek için insanın vicdanı olmalı. Parmağı tetikte olan vicdandan nasip almaz.”
“Sizler beni Diyarbakır’da sonsuzluğa uğurladıktan sonra dostum Hrant beni karşıladı. ‘Erken geldin kardeşim, her zamanki gibi acele ettin’ diye sitem etti. ‘Dostluk yüreği acıyınca sitem edermiş’ dedim.”
“Nar yaprakları bizimle barışacak gözyaşlarımız durulacaktı. Nusaybin’de, Cizre’de, Sur’da ayakları çıplak çocuklar bir yataktan bir yorgandan ibaret hayatları el arabalarıyla taşımayacaktı… Yetimliğin, öksüzlüğün tadına bakmalarına mani olacaktık. Hrant kardeşim geride bıraktıklarım, yaşayanlar, yaşamayanlar, yeni doğanlar, torunların dedim çocuklarından selam var dedim.
“Seni sürekli yad eden arkadaşların dedim, biliyorum dedi; her gün onları izliyorum. Bak bundan sonra sen de her gün göreceksin geriden kalanları. O an beni görmenin sevinci silindi. Yıllar öncenin, ebedi olmayan hayatına ait karanlık bir perde çöktü yüzünün çizgilerine.
“Mesela tetiği ben gördüm Benim tetiğin ikiz kardeşiydi. Tetikçiler birbirlerine benzerler, katledilenlerin birbirine benzedikleri gibi. İkimizin de yüreği sızladı. Ölenlerin yüreği kurur sanmayın. Yürek çürümez. Bir tek yüreksizler toprak olup giderler.
“Biz bulanık gölleri olan bir ülkenin sürekli temiz kalmayı isteyen nilüferleriydik. Nilüferler ki merhameti simgelerler. Bu merhamet ve temizlik göldeki ruhu kirlenmişleri hep rahatsız etti… Savaş yüzyıllarında tekerrür eden oyunuyken bizler birer oyunbozandık. Ayaklar altında ezilen garibanların yüzü suyu hürmetine, hayatı barışla kafiyelendirmeye çalıştık.
“Unutmadan Hrant’ın selamlarını da ileteyim sizlere. Şu an beni dinleyen herkese, bulunduğumuz yer kadar sonsuz selam var. Barış adına, umut adına kardeşlik duygusunu gerekliliği ve yüceliği adına bütün ruhu şadların selamı var size. Bizi unutmayacağınızı biliyoruz, gözümüz arkada kalmayacaktır.”
Konuşmaların ardından “Hrant için adalet için”, “Faşizme inat kardeşimsin Hrant” ve “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganları ile anma programı sonlandırıldı.