Sophokles’in Antigone adlı oyununda Kral Kreon kendisine karşı savaşan Polyneikes’in gömülmemesini emreder. Buna karşı mücadele veren Antigone’yi de emirlerine itaat etmediği için cezalandırır. Antigone’nin itaatsizlik sebebiyle cezalandırılmasına itiraz eden oğlu Haimon’a sinirlenen Kreon öfkeyle haykırır: “Ne zamandan beri emirlerimi Thebai halkından alıyorum? Ben kralım ve yalnızca kendime karşı sorumluyum”. Haimon sorgulamaya devam eder: “Tek kişilik bir devlet nasıl bir devlettir?”. Kreon buna karşılık “Zaten her devlet bir hükümdarın değil mi?” der. Haimon’un yanıtı bugüne bir mesaj gibi de okunabilir: “Sen ıssız bir adada mükemmel bir kral olurdun.”
16 Nisan’da Erdoğan’ın yalnız bir adada olmadığını ve burada mükemmel bir kral olamayacağını göstermiş olduk. Daha resmi sonuçlar açıklanmadan yapılan “Atı alan Üsküdar’ı geçti” açıklamalarına, asık suratlarla yapılan kutlama merasimlerine bakmayın. Erdoğan için bu sonuçların 7 Haziran’dan bir farkı yok. Tamamen bir devlet kampanyası gibi yürütülen seçim çalışması, OHAL koşullarına rağmen ancak bu sonucu çıkarabildi. Türkiye sağının oyunun %70 olduğuna dair hesaplar suya düştü. Kadıköy’de bir akl-ı evvel duvara yazmış: “AKP+MHP= Türkiye”. Bunun doğru olmadığı, taşların yerinden oynamaya açık hale geldiği, yeni harmanlanmaların yeni bloklaşmaların kapıda olduğu görüldü. Anadolu Ajansı’nın büyük şehirlerde HAYIRcı sandıkları geç sisteme girmesi sandıkların açıldığı ilk saatlerde moralleri bozmak için uygulanan belirgin bir taktikti. EVET oyları yavaş yavaş erirken AKP’liler ne diyeceklerini bilemediler. YSK’nın “mühürsüz oyları” geçerli sayması ise bu seçimi sonsuza kadar lanetledi. Sandıkların açılmasına bir saat kala böyle bir açıklamanın yapılması çevrilen dolabın ne kadar büyük olduğunu göstermektedir. Bu karar sonrasında HAYIRcı gözlemcilerin olmadığı sandıklarda kaç tane fazladan EVET oyu üretilmiştir? YSK’nın sandık güvenliği ile ilgili en önemli pratik önlemi bu karar ile rafa kaldırılmıştır. Gerçekten de görece denetlenmesi müsait büyük şehirlerde HAYIR oyları öndeyken, HAYIRın terörizm ile eşleştiği koşullarda Anadolu ve Karadeniz kasabalarının karanlık dehlizlerinde ne işler çevrilmiştir? Şu anda karşımızdaki en zayıf halka bu YSK kararıdır. Bunun üzerinde gitmek, seçimin zaten olmayan meşruiyetini zayıflatmak HAYIRcıların en önemli görevi olmalıdır. “Sonuçlara saygı gösterilsin” klişesi 7 Haziran sonrasında AKP tarafından bu ülkenin siyasi lügatından çıkarılmadı mı? Resmi sonuçlar açıklanmadan, şaibenin bu kadar büyük olduğu koşullarda “Atı alan Üsküdar’ı geçti” demek ancak Ahmet Şık’ın son OdaTV duruşmasında yaptığı son derece isabetli devlet teşhisinin bir doğrulanması olarak okunabilir.
Kimi hasta ruhlar ise sandıklar açılır açılmaz “Kürtler yüzünü AKP’ye, sırtını HDP’ye döndü” demeye başladılar. Bölgede seçimlerin hangi koşullarda gerçekleştiği, HDP’nin eş başkanlarının, kaç yöneticisinin tutuklu olduğu, belediyelerin ele geçirildiği, binlerce kamu çalışanının işten atıldığı biliniyorken bunları söyleyebilmek için utanma duygusunu yitirmiş olmak gerekiyor. Diyarbakır’da çıkan %70’e yakın HAYIR’ı ancak İzmir geçebilmişken bu nasıl bir ruh halidir? Kürtler tüm baskılara rağmen onurlarına sahip çıkmak için her türlü riski göze almışlardır. Dokunulmazlıklar kaldırılırken ağzını açmayanlar, HDP lime lime edilirken dönüp bakmaktan bile çekinenler şimdi Kürt oylarındaki düşüş üzerine boş laf üretmesinler. Selahattin Demirtaş’ın cezaevinde olması HAYIR oylarını ne oranda aşağı çekmiştir mesela? 16 Nisan’dan sonra “Cumhuriyet demokratikleşmediği sürece ayakta kalamaz” dememizin ne anlama geldiği şimdi daha iyi anlaşılıyor mudur? Kürtlerin laik, demokratik, özgürlükçü ve eşitlikçi projesinden korkanların Akitçilerle beraber Cumhuriyet’in cenaze namazına katılmak dışında bir seçenekleri kalmıyor. Bu arada damardan Kemalist Ali Sirmen’in Cumhuriyet’te yazdığı “3. Cumhuriyet” yazısı da düşünme kalıplarının ciddi anlamda zorlanmaya başladığının bir işareti olarak okunmalı.
AKP’yi bütün saçmalamalarına rağmen politik anlamda taşıyan bir “çıkar şebekesi” mevcut. Jenny B. White “Müslüman Milliyetçiliği ve Yeni Türkler” kitabında Türkiye’de temel çatışmanın ideolojiler arasında değil de çıkar şebekeleri arasında olduğunu söylüyor. AKP, böylesi bir seçim ve çıkar şebekesini ayakta tutarak “başarı”ya ulaşabiliyor. MHP bürokrasiye yeniden yerleşerek kendisini yeniden üretecek çıkar şebekesini tahkim etmeye çalışıyor. CHP’nin elindeki belediyeler de kısmen böylesi bir mekanizma sağlıyor. Güvencesizliğin giderek yaygınlaştığı neo-liberalizm ve kriz koşullarında böylesi çıkar şebekelerine yaslanmadan ayakta durabilmek giderek zorlaşıyor. “Bir başka ev… Sultan Gül uykulu gözlerle açıyor kapıyı, buz gibi bir odaya alıyor bizi… Bir restoranda bulaşıkçılık yapıyormuş… Günde 10 saat, 2’şer saat de yol etti 14 saat. O gün izin günü. Eşinden ayrılmış, 2 çocuğunu eşi göstermiyormuş…. Tek başına 500TL’ye aylık kira ödediği bir evde, soğukta yaşıyor. “Evet mi hayır mı?” sorusuna verdiği yanıt ise “Ben ne anlarım bu işlerden abla. Neye evet neye hayır dendiğini bile bilmiyorum. Tek bildiğim kim yardım ederse onu destekleyeceğim.” yanıtı. (“Referanduma Sultanbeyli’den bakmak”, Özlem Yüzak, Cumhuriyet) Dayanışmaevleri ezilenlerin kendi “çıkar şebekeleri”ni kendi elleriyle kurma girişimiydi. Sol, genel olarak bunun yerine onu ikame edecek bir kurumsallaşma üretemediği için inisiyatif almakta zorlanıyor. İşsizliğin %13’e çıkması referandum öncesi istihdam kampanyasının balon olduğunu bir kez daha gösterdi. Yoksulluk, işsizlik ve güvencesizlik yeniden baş verirken “zengine vergi, yoksula hak temelli güvence” talebimizi militanca gündeme getirme araçları bulmalıyız.
Fransa seçimlerinde Jean-Luc Mélenchon’un “aşırı sol”un adayı olarak ikinci tur şansını arttırması ise oldukça önemli. Seçenek yaratılabildiğinde sağ populizm karşısında sol populizmin de hala güçlü potansiyeli olduğunu gösteriyor. Temel sloganı 6. Cumhuriyet ve yıllık geliri 400.000 euroyu geçenlere %90 vergi, NATO’dan çıkma, 32 saatlik çalışma haftası, emeklilik yaşının 60’a inmesi. 23 Nisan’da ilk turu geçerse ikinci turu kazanması büyük olasılık.
Sonuç olarak hızla şoktan çıkıp hem tüm zorluklara rağmen başkanlık projesine karşı üretilen dirençle övünmek, YSK’nın kararı üzerinden seçimin garabetini hukuki olarak da açığa çıkarmak hem de AKP’nin “çıkar şebekesi”nin pençesindeki emekçileri “zengine vergi, yoksula hak temelli güvence” mücadelemize nasıl kazanabileceğimizi düşünme görevlerimiz “Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam” dedirtiyor hepimize.
[button link=”https://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]