Başbakan, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası Suriye ile ilgili yaptığı açıklamada 14 Temmuz günlerini hatırlattı. “Türkiye’nin güneyinde bir Kürt oluşumuna izin vermemek”le başlayan cümleler aynı tonda devam etti. Ankara’nın önümüzdeki günlerde Suriye’de daha aktif olacağını bildirdi. Öte yandan, Başbakan Suriye’de “yeni bir sayfa açılması” için yapılması gerekeni açıkladığında sanki dış politikada her şey eskisi gibi devam ediyormuş izlenimini yarattı:
“Komşu ülke olarak Türkiye, yakından ilgili İran başta olmak üzere, Rusya, Amerika hatta bazı Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan’ın da rol alacağı modelle, artık daha fazla zaman kaybetmeden Suriye’de yeni bir sayfanın açılması hayati öneme sahip.” (22.08.16)
Somut hiçbir şey içermeyen bu açıklamaların yanında yeniden fırtına obüslerinin faaliyete geçtiğini öğreniyoruz. Aynı zamanda Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) yetkilileri, Türkiye üzerinden Cerablus’a operasyona hazırlandıklarını açıklıyorlar. Bu güçler güya Cerablus’u IŞİD’den kurtaracaklardır.
Ankara’nın bu eski politikalarının devamı anlamına gelen entrika hazırlıklarının yanında farklı gelişmeler de yaşanıyor. Menbiç Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından IŞİD’den temizlenmiş ve SDG “Cerablus Askeri Meclisi”nin kurulduğunu ilan etmiştir.
Ancak hemen sonrasında, gelen haberlere göre Cerablus Askeri Meclisi komutanı El-Cadiri bir suikast sonucu öldürülmüştür. Oklar MİT’i göstermektedir. Ankara’nın Suriye’de daha aktif olmasının altında nelerin olabileceği görülüyor. Cerablus üzerinde ÖSO ve SDG güçleri karşı karşıya mı gelecektir?
Bu yaşananlar gelecek daha sert dalgaların öncüleridir.
Ankara dış politikada önemli “değişiklikler” yapmıştı. Yaşananlardan bu değişikliklerin tümüyle köylü kurnazlığından ibaret olduğu, olaylardan hiçbir ders alınmadığı anlaşılıyor. Ankara, herkesi budala yerine koyup, Cerablus’ta eski entrikalarına devam edebileceğini ve önümüzdeki günlerde Esad ile Kürt güçlerini karşı karşıya getirmeyi hayal ediyor. Bu köylü kurnazlıklarıyla Kürt halkını, Rusya, Amerika ve İran’ı yanıltabileceğini düşünüyor olmalıdır.
Öte yandan, şeytanlaştırılan FETÖ ile ilgili kaldırılan muazzam toz bulutuna rağmen inatçı gerçekler kendini dayatıyor ve örtülen gündemlere dönüş başlıyor. Kürt sorunu yeniden hem ülke hem de bölge seviyesinde Ankara’nın önündedir. Aynı zamanda Suriye iç savaşının aktörlerinden birisi haline gelmenin bedeli olarak IŞİD sorununun Antep katliamı ile kendini hatırlatması, bir şok etkisi yaratmıştır.
Ankara bu gündemlerle ilgili hangi yolu izleyecektir? Masanın devrilip, 7 Haziran seçim sonuçlarının yok sayılmasıyla çıkılan bir yol vardır. Kürt sorununda yeniden inkar politikalarına geçilmiş, kent savaşlarında kitle katliamları yapılmıştır. Aynı zamanda IŞİD’le kurulan günahkar ilişkilerle, bu örgüt Kürt halkı üzerindeki katliam uygulamalarında araç olarak kullanılmıştır. Antep’de düğünde yapılan katliam bunun en son örneğidir. Saray ve darbeyle inmelenmiş devlet, bu yoldan mı devam edecektir? İşaretler bu yönde!
Ancak ne Saray ne de devlet, 15 Temmuz öncesi günlerinde ve gücünde değildir. Yenikapı ruhu bu gücü sağlar mı? O ruh bütünüyle bir illüzyondur. Ve inatçı gündemler karşısında buharlaşıp yok olması kaçınılmazdır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]