Ortadoğu, tarihinde görmediğini son 5 yıldır Suriye’de içinden çıkılmaz hale gelen vekalet savaşında yaşıyor. Demokratik taleplerle sokakları dolduran kalabalıkların yerini sınır dışından taşınan, içinde silahlı çetelerin bulunduğu gruplar aldı. Her geçen gün hızla büyüyen ve yayılan gruplar kendi isimleriyle öne çıktı. Kentlerin işgalini hızlandıran çete grupların hızlı örgütlenme maharetleri değil, diğer ülkelerin verdiği desteklerdi. Şüphesiz Irak Baas rejim artıklarının oluşturduğu IŞİD/El-Nusra Cephesi gibi örgütlerin bilgi ve tecrübeleri sahada etkili bir savaşta önemli yerlere sahip. Özellikle IŞİD, hedeflediği yerleri kısa sürede ele geçirmesinden, dış desteğin ve savaş stratejisinin güçlülüğünden, uyguladığı vahşet yöntemlerinden dolayı diğer çete örgütlerden öne çıkmaktadır. Suriye ve Irak topraklarında elde ettiği başarıyla dünyanın birçok ülkesinden militan, taraftar ve örgütü saflarına katmayı başarmıştır. Ele geçirdiği bölgelerin ekonomik kaynaklarını da değerlendiren IŞİD’in, özellikle Türkiye ile milyon dolarlarla ifade edilen ihracatı bulunmaktadır. IŞİD’in Suriye’de elde ettiği petrolü Türkiye ve müttefiki ülkelere sattığı biliniyor. Resmi rakamların arasında sadece petrol olup olmadığı açıklanmıyor. IŞİD’in, ekonomik açıdan ve militanlarının transit geçişi açısından sahada yürüttüğü savaşın geleceğinde en önemli komşusunun Türkiye olduğu bilinmeyen bir şey değil.
Cerablus: “Fırat Kalkanı” ya da Selfie Operasyonu!
Yukarıda yapılan kısa giriş, herkesin bildiği şeyleri tekrar etmekten ziyade büyük atıflar yapılan Türkiye’nin “Cerablus” operasyonunu tartışırken elimizde birkaç verinin olması amacını taşımaktadır.
Bir tesadüf müdür bilemiyoruz fakat bu operasyon 1516 yılında gerçekleşen Osmanlı İmparatorluğu’nun katillerinden Yavuz Sultan Selim’in komutasında gerçekleşen Mercidabık fethinin beş yüzüncü yıl dönümüyle aynı tarihte oldu. Yalnız aynı tarihin denk gelmesi üzerinden benzetmeleri yapanların yanıldıkları gerçekler var. Y.S. Selim’le Erdoğan aynı güç ve koşullara sahip değiller. Zulümde ortaklaşabilirler fakat gelecekleri bakımından asla!
Gel gelelim bir gün içerisinde koskoca bir kent havaya sıkılan mermi ve toplar dışında savaşılmadan nasıl ele geçirildi? Türkiye’yi alelacele bu operasyona götüren nedenlerin arkasında neler var? Tabeladan ibaret bir kenti ÖSO’nun ele geçirecek ve yönetecek nitelikleri var mı? Türkiye’nin bu grupları Cerablus’a sokmasının ve IŞİD’le karşı karşıya gelmesinin arkasında yatanlara kısaca göz atalım.
Çakma Kabadayılık!
IŞİD gibi bir örgütün elinde tuttuğu bir bölgeyi bu kadar hızlı ve çatışmadan teslim edeceği hayal dünyasında dahi yer bulamaz. Ele geçirdiği ya da geçirmeye çalıştığı her bölgede aylar süren çetin bir savaş vermektedir. Yakından takip etiğimiz Kobane, Tel Abyad ve Minbiç muharebeleri örgüt hakkında önemli referans oluşturmaktadır. Kobane yenilgisinden sonra birçok alanını YPG’ye kaptıran örgüt, çekildiği alanları mayınlar döşeyip, istişhad eylemleriyle yeniden yeniden zorlamaktadır. Oysa örgütün günler öncesinden buradaki militanlarını savaşa sokmak yerine önemli bir kısmını El-Bab’a bir kısmını da Türkiye’ye çektiği iddia ediliyor. IŞİD’in Cerablus’tan böyle sessiz sedasız çekilmesi için daha büyük pazarlıkların yapılmış olması gerekir. Buradan Türkiye’nin yüzde yüz IŞİD’le dost olduğu anlamı çıkarılmamalı. En nihayetinde anlaşmalı da olsa bir kentin idaresini kaybetmek prestij açısından problemler barındırmaktadır. Bunun bedeli Türkiye’ye uzun vadede ödettirilmek istenecektir.
IŞİD açısından birincil düşman Kürtlerdir. Suriye’de nefes alacağı bütün alanları bir bir elinden alan Kürtlerin en son Minbiç zaferi Cerablus’un kaderinde belirleyici etken olmuştur. Kobane ve Afrin kantonlarının birleştirilmesi için sınır hattının tamamının IŞİD ve diğer çete gruplara kapanmasının yolu Fırat’ın batısındaki Minbiç’in özgürleştirilmesinden geçiyordu. Yaklaşık iki buçuk ay süren kurtarma operasyonu başarıyla sonuçlandı. Cerablus operasyonu, Türkiye’nin olası provokasyonlarını ve IŞİD çetelerinin merkez üssü Rakka’dan gelecek desteği engellemek için öncelikle Minbiç, El-Bab, Mare ve Azez’in temizlenmesini amaçlıyordu. Bu plan doğrultusunda hızla ilerleyen Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Minbiç temizliğini tamamladıktan sonra El Bab Askeri Meclisi’ni ve Cerablus Askeri Meclisi’ni ilan etti. Bu gelişmeler bölgenin geleceği açısından dönüm noktası niteliğini taşımaktadır. Kuruluşunu bir basın açıklamasıyla ilan eden Cerablus Askeri Meclisi Genel Komutanı Abdülsettar El Cadirî açıklamadan üç saat sonra yapılan bir suikastla öldürüldü. YPG kaynakları suikastın MİT tarafından gerçekleştirildiğini duyurdu.
Kürtlerin durdurulamaz ilerleyişi kanlı bıçaklı unsurların kimini gizli gizli kimilerini ise açıktan görüşmelere mecbur bıraktı. Basına sızan bilgilere göre Şam yönetimiyle arabulucu ülkeler sayesinde birden fazla görüşme yapılmış çeşitli noktalarda mutabakatlara varılmış gözüküyor. Rusya’nın sahada etkin müdahale desteğini alana kadar Esad; Şam, Lazkiye gibi yerlerde savunma pozisyonunu korumaya çalışmaktaydı. Rusya, İran ve Hizbullah faktörü devreye girdikten sonra pozisyonunu değiştirmiş, Halep’in merkezine kadar ilerleyen çeteleri (El Nusra ve Ahrar-u Şam vb.) bu alanlardan etkili şekilde püskürterek moral üstünlüğüne kavuşmuştur. Burada artık Kürtlerin ilerleyişi Esad açısından da rahatsızlık verici boyutlara ulaşmaya başlamıştır. Kendi alanlarını korumakla meşgulken, Kürtlerin çete örgütleri yenilgiye uğratması nefes alması açısından da fayda sağlayan bir durumdu. Kürtlerin alan hakimiyetini genişletmesi Esad yönetimi açısından da endişe vermektedir. Tarihin kimliksizlerinin Suriye’nin gelecekteki yönetiminin nasıl olacağını belirlemede rol oynaması kolay kolay hazmedilecek bir olgu değildir. O nedenle Türkiye’nin duyduğu kaygıları Suriye rejimi de taşımaktadır. SDG’nin Minbiç’i çetelerden temizlemesinden sonra Suriye ordusu savaş uçaklarıyla Haseke’ye saldırmıştır. Neredeyse savaşın başladığından bu yana YPG ile devlet güçlerinin birlikte yönettiği Haseke’de düşük yoğunluklu karşı karşıya gelişler oluyordu. Fakat iki tarafın da olumlu yaklaşımlarıyla büyümeden anlaşmalar sağlanıyordu. Bu sefer rejim güçleri sivilleri gözetmeksizin kenti ateş altına tuttu. Suriye’den çeteleri söküp atmak için ittifak kurmak varken demokratik bir ülke ve bir arada yaşamı savunan güçlere saldırmak neyin nesi? Suriye rejiminin düşmanı cihatçı selefi çeteler mi? Yoksa halkların güvenceli ve demokratik koşullarda yaşamasını esas alan Kürtler mi?
Türkiye’nin yaklaşık üç yıldır Cerablus’u elinde bulunduran IŞİD’e sessiz kalmasına rağmen bugün sözde savaş açtığını iddia etmesi gerçekçi değildir. Cerablus’a girdiklerinde bunları sevinçle karşılayan ne kadınlar ne de çocuklar vardır. Bu operasyon bom boş sokaklarda yürüyerek yapılmıştır. YPG’nin önünü kesmek için uzun zamandır bahsettiği tampon bölgeyi sözde IŞİD’den temizleyerek Kürtlere karşı çetelerin kalkanı olma operasyonudur bu. Bugüne kadar IŞİD’e verdiği belgelenmiş destekler Türkiye’nin uluslararası kamuoyunda hayli başını ağrıtmıştır. Bu baskıları da dindirecek danışıklı bir durum (dövüş bile değil) vardır. Yoksa adına ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) denen fakat Feylak el Şam, Sultan Murad Tugayı, Nureddin Zengi Tugayı ve Hamza Tugayı’ndan oluşan çete gruplarla kaç kez Türkiye sınırındaki El Rai (Çobanbey) kasabasına düzenledikleri taarruzların başarısızlığı dururken Cerablus’ta zafer elde edemezler. Burada bir taşla çok sayıda kuş vurmak isteniyor. Halep’te Suriye ordusu tarafından ciddi darbe yiyen bu grupların uluslararası kamuoyunda destek görmesini sağlamak, Rus uçağını düşürdükten sonra sınır ötesinde uçak uçuramaz hale gelen Türkiye’nin yeniden sahada rol almasını sağlamak ve en önemlisi Kürtlerin kantonları birleştirmesinin önüne geçmek.
TSK Çetelerle Sarmaş Dolaş!
Bir kenti ele geçirirken üzerinde toz dahi olmayıp selfie çeken çeteler IŞİD’den daha masum değildir. Bu örgütler cihatçı selefi gruplardır. Nurettin Zengi Tugayı denen çetelerin yakaladıkları 12 yaşında Filistinli bir çocuğun başını kestikleri görüntüler internette dolaşmaktadır. Cihatçı çetelerle Cerablus halkına ne özgürlük götürülebilir ne de güvenli bir yaşam.
Operasyon bizzat Türk Genelkurmayı karargâhından yürütülmüştür. Cerablus’un alınmasından sonra Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı ile çetelerin kucaklaşmaları kirli ittifakın belgesi olarak kayıtlara geçti.
Türkiye, Kendi İnisiyatifiyle Operasyon Yapma İradesine Sahip Değil!
Suriye savaşı başladığından beri en çok gürleyen ülke Türkiye’dir. Bağırıp çağırmaktan ne dediğini dahi bilmeyen ülke olarak itibarsızlaşmaktan öteye gidemedi. Destek sunduğu bütün çete yapılanmalar önüne koyduğu nihai hedefi gerçekleştiremedi. En son “Türkmen kardeşlerimiz öldürülürken seyirci kalamayız, Suriye’ye gireriz.” derken Rus uçağını düşürmenin dışında meydan okuyan bir girişimi olmadı. Uçağın düşürüldüğü günleri hatırlarsak, bugün fır fır dönen Türkiye devletini rahatlıkla görebiliriz.
Sınırın ötesine Rusya’nın oluru olmadan Türkiye’nin girmesi imkansızdır. Aylardır kendi güvenliği açısından dahi Türk uçakları sınırda dolaşamaz oldu. Öncesinde Erdoğan’ın Putin görüşmesi ve İran Dışişleri Bakanı Zarif’in, Barzani ve Joe Biden’in Türkiye ziyaretleri bu operasyonun ortak mutabakat çerçevesinde yapıldığını gösteriyor. Rusya, İran ve Suriye’nin düşük perdeden yaptıkları eleştiriler çok da karşı olduklarını göstermez. Bu durum kısa vadede bütün bu güçlerin IŞİD konusunda bir araya geldikleri ve Cerablus’ta bir el değiştirme olarak okunmaktadır.
Sonuç Olarak!
Cerablus’un fethi illüzyondan ibarettir. Kendi arasında dahi anlaşamayan örgütlerle bir kenti yönetmek ve ayakta tutmak imkansız. Kantonların Türkiye sınırından birleşmesini önlemeye çalışmak ise nafiledir. Cerablus ileriki tarihlere ertelense bile şimdi sırada El Bab, Mare ve Azez vardır. Kantonlar arası koridor bu hat üstünden rahatlıkla sağlanabilir. Türkiye’nin Cerablus üstünden bu çete örgütlerle Minbiç ve Halep’e geçmeleri hiç de kolay değil. IŞİD karşısında başarı elde edemeyen bu örgütler SDG’nin karşısında herhangi bir şansa sahip değiller. Kaldı ki Kürtlerin sahadaki varlığı ve oynadığı misyon Türkiye’nin hastalıklı taleplerinden daha kıymetlidir.