Bu aralar ortalık itiraftan geçilmiyor. Bir tarafta Cemaat döküntülerinin itirafçı konumunda cemaati ve arkasındaki ilişkileri aslında daha da anlaşılmaz hale getiren toplu hipnoz seansları, diğer tarafta ise hükümetin toplumun ve hatta bölgenin ateş topuna dönüşmesine yol açan hatalarını ardı ardına ifşası. Başbakan’ın Esad’lı geçiş sürecini kabul edeceklerini açıklaması, Kurtulmuş’un Suriye politikasının külliyen yanlış olduğunu itirafı, İran ve Rusya ile geliştirilmeye çalışılan hamleler, İsrail anlaşmasının Kudüs’ün başkentliğini teyit edecek biçimde imzalanması.
Ortada aslında tam anlamıyla bir siyasi mevta bulunmakta. AKP’nin ülkeyi içine ittiği uçurum her geçen gün derinleşirken herhangi bir politik bedelin ödenmiyor oluşu durumu daha da kangrenleştiriyor. Yaptığı bütün politik tercihleri neredeyse lanetleyen bir siyasi iktidar şimdi yarattığı enkazın yanı başında yeniden iddialı saldırı planlarını, kapsamlı yeni ittifak projelerini topluma dayatıyor. Bu kadar çok politik günaha sahip bir iktidarın bırakın iktidarını kaybetmesini tam tersine toplumdan aldığı desteğin artması, yıllarca mağdur ettiği kesimlerde bile umut ve beklenti yaratabilmesi ise toplumun hastalanma halinin bir tezahürü olarak okunabilir ancak.
İslamcı-Kemalist iktidar bloğunun temel meşruiyet kaynağının milliyetçilik ve Kürtlere karşı geliştirilecek savaş olması şaşırtıcı değil. Feyzioğlu, Soner Yalçın gibi tiplerin Erdoğan hayranlığından hayal kırıklığı yaşayanlar, İslamcılık ile Kemalizm’i birbirinin anti tezi gibi görenler “tek devlet, tek millet” takıntısının ne ölçüde birleştirici olabildiğini hayretler içinde, biraz da umutlanarak izliyorlar. Toplumu onulmaz acılara gark eden türlü kontrgerilla mahfili “Rojava’yı Kürtlere yedirmeyiz” şiarıyla yakın gelecekte birbirleriyle hesaplaşmak üzere ittifak gerçekleştiriyorlar. Fakat biraz aklı başında herkes bu ısrarın, Kürtlere yaşam hakkı tanımama konusundaki bu takıntının toplumu imhaya doğru götürdüğünü görebiliyor. Devlet aslında tam anlamıyla çökmüşken, bölgede kaotik hal derinleşirken, küresel sistem dengesizlik ve çatışma dalgaları ile sarsılırken, cihatçılarla geliştirilen ilişki ülkeyi dar-ül harp haline dönüştürme potansiyeli yaratmışken girişilen bu yolun çok ağır bedelleri ortaya çıkarabileceği açıktır. El çabukluğu ve şark kurnazlığı ile Suriye ile barışma hamlelerinin cihatçılar tarafından nasıl değerlendirileceği Gaziantep’te görüldü. IŞİD’in çok uzun süredir Türkiye’de derinleşmek için Kürt savaşını tetiklemek üzerine hamleler yaptığını gözlemleyebiliyorduk. Suruç’tan bugüne gelinen noktada artık Türk Devleti’nin mi IŞİD’i kullandığı yoksa bunun tam tersinin de en az ilki kadar doğru olduğu tartışılmalıdır.
Bugün Erdoğan’ın iktidar hırsı toplum için bir beka sorunu yaratır hale gelmiştir. Torba Yasa ile kabul edilen Varlık Fonu’nun yapısı bile Erdoğan’ın iktidar ufkunun herhangi bir redaksiyona uğramadığını anlamak için yeterlidir. Devlet bütçesinden daha büyük bir kaynağı Sayıştay denetimi olmaksızın seferber eden, işçilerin İşsizlik Fonu’nu talancı şirketleri finanse için cebellezi eden, kamusal arazileri yandaş şirketlere bedelsiz peşkeş çeken bir anlayış ancak mutlak bir iktidar anlayışı ile ilişkilendirilebilir. Hiçbir mali denetime tabi olmadan değerlendirilecek yıllık 200 milyar dolarlık bir kaynak diktatörlüğün ve yağmanın garantisi olacaktır.
Bugün toplumun yegane kurtuluş olanağı barış mücadelesinin yükseltilmesi ile mümkün olabilir. Demokrasi ve eşitlik için önce bir topluma ihtiyaç var. Şu momentte barış dışındaki seçenekleri dayatmanın toplum olarak var kalma olanaklarını sıfırlayacağı açıktır. Artık diğer bütün mücadeleleri talileştiren bir öncelik olarak bu noktaya yüklenebilmek gerekmektedir. Barış savunulmadan diktatörlüğe karşı, laiklik için, iş ve ekmek için yürütülecek tüm mücadeleler eksik kalmaya mahkum olacaktır.
Erdoğan’ın ustalık dönemi devasa hatalarıyla ülkeyi güreş minderinde tuş pozisyonuna taşıdı. Şimdi kurulan derme çatma savaş ittifakıyla, günübirlik dış politika manevralarıyla, cemaati Kürt hareketi ile ilişkilendirme gibi abra kadabralarla (ki ortalık AKP’lilerin 3 sene öncesine kadar cemaat önündeki kalkan oluşlarına dair tonlarca açıklama ile dolup taşmakta iken) girişilecek bir politika, geriye özür dilenecek bir imkan bile bırakmayabilir.
Demirtaş’ı dinlemek ve çağrılarını güçlendirmek toplumun bekası açısından hayati önemdedir.
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]